3 Temmuz 2008 Perşembe

ABD’nin Emlak krizi ve krizin kökleri…

H.GÜRER
Temmuz, 2008

Ön Açıklama:[1]
Aşağıda ki  yazı Marksist ekonomist Michel Husson’un  son emlak krizini ele aldığı bir yazıdır. Fransızca olarak Lignes Rouges (Kırmızı Çizgi/Yol) dergisinin 43.sayısında yayınlanan bu yazıyı Türkçeye tercüme ederek Türkçe yayınlamayı güncelliğinden ve öneminden ötürü önemli buluyoruz. Bu yazının bizim için önemi, ABD’de ki emlak krizi konusunu ele alan çoğu ekonmoistlerin aksine MICHEL HUSSON’un anlaşılabilir bir şekilde ele alması ve krizi politik bir çerçeveye  oturtarak analiz etmesidir.


Michel HUSSON yazısını, krizden çıkışın gelir dağılımının yeniden düzenlenmesi zorunluluğunu, ama buna küresel kapitalizmin niyetlenmesinin mümkün görünmedigini söyleyerek bitiriyor.


Buna ben şunu eklmeye gerek var diye düşünuyorum; önümüzde ki dönem (şuanda yaşanmakta olanın daha da sert ve yakıcı biçimini) krizin yaygınlaşarak devam edeceği bir dönem olacak! Emlak krizi, benzeri borçlanma temelli başka–kredi kartı, banka ‘iflasları/zararları veya batmaları’yla birlikte çiftçilerin borçlanması gibi-kırizlerinde yaşanacağı bir gelecek sunuyor bize kapitalizim. Bu gelecek,  kaçınılmaz olarak tarihsel anlamıyla reform  mücadelelerinin daha da sertleşerek süreceği ve küresel  Kapitalizmin buna direneceği oldukça çatışmalı bir gelecek. Yani kitlesel mücadele günleri bizleri bekliyor diye düşünüyorum!
                                     
KRİZİN KÖKLERİ:
Emlak krizi gün geçtikçce bir mali krize ve daha kısa ve açık ifadeyle krizin kendisine dönüşüyor. Bankalar süpriz borçlanma kayanakları (titrisation) oluşturdular. Bu kayanaklar özellikle, hileli kontratlar yoluyla kandırılan yoksul Amerikan aileleri borçlandırma ve başka  şüpheli borçlanma yatırımları ile (creances) beslediler.

Bu bankaların iflası beraberinde, toplamını hiç kimsenin tam anlamıyla bilmediği senetlerin değerlerinin hızla yaygınlaşan  bir güven kayıbına  uğramasını getirdi. Tüm bu olanlar çok açık olarak, zincirlerinden boşanmış mali sermeyenin önüne geçilmez aç gözlülüğünün bir sonucu.

EL KONULAN GELİRLER:
Peki ama bu mali sermayeleşme olayına esasen izin veren ne oldu?.. Şeylerin ilk görüntüsünün yeterli olmadığını söyleyen Marx’ın öğüdüne kulak verirsek, ezilenlerin zenginlikten aldıkları paylarının tüm dünyada düşmesinde yattığını görürüz. 20 yıldan beri hemen hemen dünyanın her yerinde toplumsal zenginlikten çalışanlara (ki onlar bu zenginlikleri yaratmış olanlardır) düşen payın azaldığını görüyoruz. Bu Avrupa komisyonu ve hatta IMF tarafından da kabul edilen yadsınamaz bir gerçeklik.

Tamamda bunların mali sermayeyle ne ilişkisi olabilir?.. O ilişki de şu; Ulusal gelirden daha hızlı artan artı değer, önceden olduğu gibi yatırıma dönüşmüyor. Karşı tarafta ise gelir dağılımının düşmesiyle hızlı bir artı değer büyümesi yaşanıyor.
Hızla artan bu artı deger, peki ne yapılıyor?.. Çok küçük bir mülk sahibi tabaka ile paradan para kazanma üzere yeni yatırımlar arasında olan sözde ücretli yönetici tabaka arasında paylaştırılıyor. Bu korkunç boyutlarda ki likidite bolluğu mali sermeyelerin her zaman daha uçuk kar talebi ediyor olmalarını doğuruyor.

OTONOMLAŞAN MALİ SERMAYE:
Bir zaman sonra, mali sermaye otonom hale geliyor. Yani bir başka deyişle kendi “mantığıyla” hareket ediyor. Ama elde bulunan değer hacminin  sömürü derecesine bağlı olduğunu ve bu sömürü derecesinin  mülk sahiplerinin çabalarına rağmen  genişleyen  biçimde büyüyemiyeceğini unutuyor.

Mali krizler dolayısıyla bu değer yasasının  dönem dönem hatırlandığı krizlerdir. “Yeni ekonmomi” yanılsamasından sonra bu defa banka kayıpları sürecinde toz duman olan  mali ürünler yanılsamasıdır yaşanan.

ÇİFTE STANDART:
Daha çok şeffaflık, daha iyi bir idare vb gibi ileri sürülen öneriler, bilinçli tamamen kontrol dışı hale getirilmiş olan mali sermeyenin yaratıcı sayıklamalarını hesaba katmıyor.

Merkez bankalarına gelince, ücretlerin “aşırı” artması tehdidi baş gösterince faiz oranlarını artırarak ekonomiyi frenlemekte hiç tereddüt etmiyorlar. Proleterlere karşı acımasız olacaksın, işte politikaları bu.

Ama mali kırizin ortaya çıktığında zor durumda olan bankaları kurtarmak adına devasa boyutlarda ki miktarı şırınga etmekte bir dakika bile tereddüt göstermiyorlar merkez bankaları.

Bu çifte standart bize bir kez daha  merkez bankalarının mülk sahiplerinin çıkarlarını idare eden kurumlar oldugunu hatırlatıyor.

SAFKAN KAPİTALİZMİNİN SAPMASI
Şahit  olduğumuz bu olayların sınıf doğası gözümüze hemen çarpmalı. Mülk sahiplerinin büyük bir gazinoda oynadıkları kumarın parası ücretlilerden ölçüsüzce çalınan paralar. Ve tabiki tüm bunların maliyetini dünya emekçileri ödeyecek. Daha fazla sayıda emekçinin ücretlerini daha da düşürmek için dünya ekonomisinin  şu anda  yaşadığı sarsıntıları bahane ederek faiz oranları yükseltilecek, ekonomik büyüme frenlenecek, böylece ekonomi emekçilerin sırtında esenliğe kavuşturulacak.Bu anlamda, kapitalizim yeni bir sarsıntı dalgasına girmiş durumda. Çünkü dünya ekonomisinin kırılgan dengesi bir kırılma noktasında.

ABD’nin devasa ticaret açığını dünyanın geri kalanına finanse ettirmesi, doların durmaksızın düşmesi sayesinde bu bütçe açığını azalatmayı gerçekleştirmesi ve bunuda Avrupa ve Çin’le büyüyen gerilimleri elinde patlamadan yapması oldukça zor görünüyor. İşte burda “safkan kapitalzimin”sömürü oranlarının kesintisiz büyümesini empoze etmeye çabalaması ve zincirlerinden boşanmış bir sapmayla karşı karşıyayız. Ama bu sapma aynı zamanda kapitalizmin ağrıyan karnı, zayıf noktasıda. Bugünkü krizden en sancısız çıkmak için büyük ana ekonomilerin gelir dağılımı talebine yönelmeleri gerekecek. Bu da çalışanlar lehine gelir dağılımının yeniden düzenlenmesi demek. Şimdilik anda görülen mülk sahiplerinin küreselleşme sayesinde edindikleri kendi lehlerine olan güç iliskilerinden dolayı, demin söylediğimiz yeniden düzenlemeyi yakın zamanda yapmayı itememeleri için hiç bir neden görünmüyor...

MICHEL HUSSON
Yayıma Hazırlayan: H.GÜRER




[1] H.Gürer / Temmuz 2008 / Cenevre