30 Ağustos 2016 Salı

Dutlar kızarmadan evvel...

(Sinan GÜRER anısına…)
H.GÜRER
30 Ağustos, 2016

Yaşanmamış günler bırakarak, bir rüzgâr gibi geçmekteydi Ağustos. Sıkıntıyla dolu yüreğinin yorgunluğu, uyumasına izin vermedi o gece. Akrep yelkovanı yutmuş, zaman durmuştu… Sıkıntılı ve uykusuz uzun bir geceydi. Nihayet gece seher vaktine evrildiğinde bostanına atmıştı kendisini. Sıkıntısına en iyi ilaçtı toprak. İpil-ipil usulca dökülen yağmur, kuruyan toprağı öpüyordu. Ektiği sebze, meyve ve çiçeklerle uğraşıyor, yumuşamış toprağı, incitmeyen elleriyle işliyordu.  Toprak, derinliklerindeki hayatın serinliğini üfürüyordu yüzüne. Binbir ot, çiçek, meyve ve sebzenin kokusundan sarhoş olmuş bir güne uyanıyordu doğa. Bedenine sığmayan rahatsız edici sıkıntıdan eser kalmamıştı. Uykusuz ve yorgundu ama huzurluydu.


27 Ağustos 2016 Cumartesi

Koku!..


H.GÜRER
27 Ağustos, 2016


Evin her köşesinde sebebini anlamadığı bir koku vardı. Ağır ve ölgün. Evin içinde, yaşam adına anahtar deliğinden sızan çok ama çok az  ‘temiz’ bir hava var. Çürüyen herhangi bir nesne gibi değil, rutubet değil, irin değil, ceset değil, dışkı değil, bilinmeyen bir koku… Ağır ve dayanılmaz… Yakıcı ve keskin kokudan direği kırılan burnunun, zonklayan beyninin, boğulan ciğerlerinin basıncıyla dayanamayarak sokağa attı kendisini.


Sokağa sinmiş evin kokusu. Yoksa tam tersi miydi, sokağın kokusu muydu eve sinen?! Tek farkı daha hafif, daha ‘az’ rahatsız edici. Ama aynı sersemletici, bezdirici, dayanılması güç, çekilmez koku.

4 Ağustos 2016 Perşembe

Üşüyen Ağustos güneşi…

Ceren Ayfer Karatepe’nin anısına…

H.GÜRER
4 Ağustos, 2016

Hafif acılar konuşabilir; ama derin acılar dilsizdir.

Bir insan ne zaman Ölür? Şüphesiz, onu hatırlayan son insan öldüğünde! Ve sizi en son hatırlayacak insanın ölmesine daha çok var…

Yitimler yaşar insan, büyük acılar yaşar. Hayat kavramsızlaşır, duygular dilini yitirir. İnsan da! Anlatamaz hissettiklerini. Tüm yitimler sessizdir aslında ve yitimi yaşayanlar, kendi acı çığlığında boğulurlar. Yaşamayanlar sağır ve kördür. Çünkü yitimlerin o ağır boşluğunu gönül gözüyle bakmayan göremez. Gönül kulağıyla dinlemeyen duyamaz. Yüreğinin derinliğinde yaşamayan hissedemez. Göremediği şeyler insanın ‘körlüğüdür’. Hissedemediği şeyler duygusuzluğu. Yitimler duyguların dilini de alır götürür beraberinde, bunun karşısında gönülden körleşenlere, yitimleri ve acısını anlatamazsın.