H.GÜRER
Haziran, 2008
“Öğretmen sınıfta gökyüzü ile ilgili bir yazı okudu.
Öğrencisine sordu:
Ayşe gökyüzünde duyduğun yıldızlardan bir kaçını söyler misin?
Pop yıldızları,sinema yıldızları,futbol yıldızları...“
Ayşe gökyüzünde duyduğun yıldızlardan bir kaçını söyler misin?
Pop yıldızları,sinema yıldızları,futbol yıldızları...“
Kapitalizmin "her
şeyin pazarlanabileceği" anlayışına uygun olarak bir takım değişiklikler
yaşayan futbol endüstrisi ne zaman oluştu? Kitleleri hop oturtup hop kaldıran,
binlerce insana aynı anda bir marşı söyleten ve her sınıftan insanı etkileyen
futbol hakkında ne biliyoruz?
Nasıl bu kadar yaygınlaşıp kitleleri adeta hipnotize eder hale geldi? Bir zamanlar kralların yasakladığı, kilisenin kara listeye aldığı futbol; kitlesel bir tapınma ayinine nasıl dönüştü? İktidar sahipleri insanları yönetme aracı olarak futbolu nasıl kullandı? Futbol sınıf mücadeleleri ve ulusal hareketlerden nasıl etkilendi ve onları nasıl etkiledi? Bu yazımızda çeşitli ülkelerden ve zamanlardan örnekler vererek bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.
Nasıl bu kadar yaygınlaşıp kitleleri adeta hipnotize eder hale geldi? Bir zamanlar kralların yasakladığı, kilisenin kara listeye aldığı futbol; kitlesel bir tapınma ayinine nasıl dönüştü? İktidar sahipleri insanları yönetme aracı olarak futbolu nasıl kullandı? Futbol sınıf mücadeleleri ve ulusal hareketlerden nasıl etkilendi ve onları nasıl etkiledi? Bu yazımızda çeşitli ülkelerden ve zamanlardan örnekler vererek bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.
Renklerin içinde en
hızlı kirlenen beyaz ise, sporun içinde de en hızlı kirlenen futbol olarak
tanımlarsak her halde bu tanım yerinde olacaktır!.. Milyar dolarlık pastalar
olduğu sürece bu kirlenme ve devlet,uyuşturucu,kadın ticareti ve mafya
ilişkileri ne yazık ki varlıklarını sürdürecektir bir şekilde… İşte bu bağlamda
‘’Futbolun öyküsü, zevkten zorunluluğa uzanan hüzünlü bir öyküdür. Spor bir
sanayi dalına dönüştüğü oranda, iş olsun diye oynandığı zamanki güzelliğinden
bir şeyler kaybetmiştir’’[2] diyor, Uruguaylı yazar kitabının başlangıcında.
Kitleleri uyuşturan,
duymayan, görmeyen,algılamayan “insan toplulukları” haline getirme araçlarından
biri olarak kullanılan futbolun, tüm dünya’nın “kilitlendiği” “Avrupa Kupa
Maçları” vesilesiyle “Tarihsel Kökleri”, “Kültürü” üzerinde durmanın güncelliği
ile karşı karşıyayız! “Spor’un genel tanımı ve insanlık açısından önemi”ne de kapsamlıca
yer vereceğimiz yazımızda, milyonları bir afyon misali uyuşturma aracı olarak
kullanılan spor dallarından biri olan futbol’un egemenler tarafından kitlelere
karşı nasıl kullanıldığına ve spor olma misyonundan uzaklaştırılarak “Endüstri”ye
dönüştürülmesine işaret edeceğiz.
Sporun Genel Tanımı ve İnsanlık Açısından Önemi:
Sporun kökeni ilk
insansı yaratıkların itişip oynaşmasına, yani yüz binlerce yıl öncesine
dayandığını biliyoruz. Canlılığın/maddenin varoluş biçimi olan hareket,[3] ayrıca
vücut eğitiminin de başlıca vasıtası olduğu bilinmektedir. İnsanların ilk kez
“boş zaman” üretmeleri ve varoluşlarının önceki aşamalarında geliştirdikleri
araçlı – araçsız doğayla savaşın benzetim yollarıyla bu boş zamana uygulamaya
başlamalarında gelişmeye başlayan spor, binlerce yılı geçen tarih yolculuğu
sırasında, bir bölümü barışçı, öteki bölümü ise saldırgan diye nitelenebilecek
değişik kullanım biçimleri almıştır. Temelde “yurttaş yarışmaları” olan eski
olimpiyat oyunlarının zafer ödülü barışı simgeleyen defne yapraklarından bir
taçtı!.. Bunun anlamı ise gayet açıktır. Spor; barışın, dostça yarışmaların
simgesidir!..
Ancak günümüzde zafer
ödülü “defne yapraklarından taç” yerine, altın kupalar ve milyarlarca dolar
halini aldı!.. Bu durum, Futbolun endüstriyelleşmesi ve giderek daha da
parasallaşması ve buna bağlı olarak da bazı sektörel dengelerin bozulmasına yol
açtı. Her şeyden önce ortada herkesin ilgisini çekecek çok ciddi bir pastanın
varlığı söz konusu oldu ve bu pastaya hiç kimsenin ilgisiz kalamayacağı da bir
gerçekti. İşte bu pastanın paylaşım savaşımı, aslında endüstriyel futbolun da
tarihsel gelişimini ifade ediyor ve günümüz futbolunun şekillenmesine neden
oluyordu. Futbolun milyar dolarlık gelirlere ulaşması, sadece stat
seyircilerine değil TV başındaki milyarlarca seyirciye de hitap edilmesini
zorunlu kıldı.
Çünkü bu şekilde daha
geniş kitlelere futbol metası satılabilecek ve daha büyük gelirlere
ulaşılabilecekti. İşte bu gereksinim, endüstriyel futbolun doğumuna neden oldu
ve ‘’İhtiyaçlar, icatların anasıdır’’
sözü pratikte bir kez daha kendisini doğrulamış oldu. Bu süreçte oluşturulan dijital
platformlar, bugünkü futbolun endüstriyel bir niteliğe bürünmesine olanak
sağladı. TV başındaki futbol izleyicilerinin, futbol arzına daha baştan
yarattıkları talep ve beklentiler, doğal olarak TV izleyicisinin bu performansı
ödemeye razı olmasını beraberinde getirdi. Bunun kaçınılmaz sonucu da futbol
sektöründeki standartların yükselmesi ve görsel etkinliğin artması şeklinde
oldu.
Spor, sözlük anlamı
olarak lâtince DİSPORTARE ve DESPORT biçiminde "dağıtmak, bir birinden
ayırmak" anlamına gelen sözcüklerden 17. yüzyıldan sonra günümüze gelinceye
kadar ilk hecesi aşınarak "SPORT" biçimine dönüştüğü araştırmacılar
tarafından öne sürülmektedir! Britannica ansiklopedisi " Belirli ölçüde
güç ve beceri gerektiren yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler." olarak
tanımlamaktadır spor'u.
Sportif öğelerin tümünde dinlenmek, eğlenmek, sağlıklı bir yaşam vb olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. İnsanlar arasında sosyal kaynaşma konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları kişilerin beden, ‘ruh’ ve fikir gelişimlerine de önemli derece de yardımcı olmaktadır. Kısaca spor, bireyin beden sağlığını, ‘ruh’ sağlığını, beden gelişiminin yanında beden becerilerini de geliştirmeye yöneliktir!..
Sportif öğelerin tümünde dinlenmek, eğlenmek, sağlıklı bir yaşam vb olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir kaynaşma da vardır. İnsanlar arasında sosyal kaynaşma konusunda spora önemli görevler düşer. Sporun sağladığı bedensel ve ruhsal anlamdaki doyum olanakları kişilerin beden, ‘ruh’ ve fikir gelişimlerine de önemli derece de yardımcı olmaktadır. Kısaca spor, bireyin beden sağlığını, ‘ruh’ sağlığını, beden gelişiminin yanında beden becerilerini de geliştirmeye yöneliktir!..
Spor Eğitiminin Önemi!
• İyi bir moral ölçüleri içerisinde gelişmiş kemik, kas yapısı ve iyi davranış alışkanlıkları kazandırır.
• Hoş görü, arkadaşlık, iyiyi, doğruyu ve güzeli taktir etme gibi alışkanlıklar kazandırır.
• İş gücünü arttırır.
• Bireyi sosyalleştirir, Bedensel, ruhsal ve zihinsel eğitiminde etkili olur.
• Kendine karşı güven duygusunu geliştirir.
• Kişilerin yeni gün ve faaliyete istekli başlamasını sağlar, ruhsal, bedensel ve zihinsel açıdan dinç tutar ve insanın/toplumların eğitim ve kültür düzeyini arttırır.
• İyi bir moral ölçüleri içerisinde gelişmiş kemik, kas yapısı ve iyi davranış alışkanlıkları kazandırır.
• Hoş görü, arkadaşlık, iyiyi, doğruyu ve güzeli taktir etme gibi alışkanlıklar kazandırır.
• İş gücünü arttırır.
• Bireyi sosyalleştirir, Bedensel, ruhsal ve zihinsel eğitiminde etkili olur.
• Kendine karşı güven duygusunu geliştirir.
• Kişilerin yeni gün ve faaliyete istekli başlamasını sağlar, ruhsal, bedensel ve zihinsel açıdan dinç tutar ve insanın/toplumların eğitim ve kültür düzeyini arttırır.
Sporun Beden Eğitiminde ve Çocukların Gelişimine Etkisi!
Fiziksel Gelişime Etkisi: Gelişim çağında aşırılığa
yapmadan yapılacak çalışmalar, kemik dokusu gelişimini, kasların iyi
beslenmesini, eklemlerin işlekliğinin ve dokusal sağlığının korunmasını ve
organik sistemin dayanıklılığını geliştirir. En önemlisi de merkezi sinir
sistemine bol oksijen ulaştırabilmesi, fiziksel faaliyetlere, mental olarak
daha iyi uyum sağlamayı kolaylaştırmaktadır.
Psikomotor Gelişime Etkisi: Çocuğun zihinsel ve duygusal psikolojik etkilerinin davranış haline gelmesidir. Bu psikomotor gelişimleri uzmanlar 3 ayrı grupta incelemektedirler.
a) Genel davranış ve genel davranış değişiklikleri: Çocuğun toplum içinde kişiliğini belirleyen, görüntüsünü oluşturan davranışların tümünde görülen değişikliklerdir.
b)Motor davranış ve değişiklikleri: Bireyin yanıt olarak yaptığı hareketlerdir. Kaçmak, saldırmak, konuşmak gibi.
c)Kompleks davranışlar ve değişiklikleri: İlk iki grup da ki
davranış değişikliklerinin bir arada bulunmasıdır. Çocuğun davranış bütünlüğünü
oluşturur.
Zihinsel Gelişime Etkisi:
Beden eğitimi bilginin
elde edilmesi, anlaşılması ve iç-görü kazanma gibi zihinsel gücün malzemesini
oluşturur. Bu malzeme yorum yapabilme, değerlendirme, karar verme, düşünme
süreçlerinde kullanılır. Beden eğitimi etkinlikleri aracılığıyla çocuk, sağlık
ilkeleri ve hareketin yaşamdaki önemini kavrar. İnsan hareketinin doğası,
büyüme ve gelişmekteki önemi, temizlik, hastalıklardan korunma, dengeli ve
yeterli beslenme, iyi sağlık alışkanlıkları v.b konularda bilgi edinir.
Sporun insan yaşamında ve sağlığında önemi ve yararlarına işaret eden yukarıda kısaca ve öz olarak aktarmaya çalıştığımız noktalardan da görüleceği gibi, Spor, egemenlerin günümüzde ifadesini bulduğu gibi bir “spor” olmaktan uzaktır. Daha on yıllar öncesinde sağlıklı yaşam, dostluk, sosyal kaynaşma ve insanlar arası barış olarak ve bir zevk oyunu-hareketi-etkinliği şeklinde ifade edilen spor, egemenler tarafından bu gün bir finans kaynağı, uyuşturucu ve manipülasyon aracı haline getirilmiştir.
Futbol dünyanın her yerinde aynı dil ve aynı kurallarla oynanıyor. Futbolun yerel problemleri, küresel sorunlarının ayrılmaz birer parçası konumunda. Hemen hemen tüm Dünya benzer futbol sorunlarının girdabında oyunu devam ettiriyor. Futbolun evrensel dengesiz gelişim dinamikleri, onu dünyanın her yerinde asimetrik[4], inelastik(esnek olmayan, katı.) ve irrasyonel[5] yapıyor.
Karl Marx, ‘’Ekonomi Politiğin
Eleştirisine Katkı’’ isimli eserinin önsözünde politikayı, ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olarak
tanımlar. Günümüzde spordan, endüstriye evrilerek, show- show-business‘e[6] dönüşen
futbolda da, ‘’gösteri, ticari
yoğunlaşmanın etkisi altında varlığını devam ettiriyor.’’
Endüstriyel futbol işte günümüzde, ‘’gösterinin’’
ve ‘’iş’’in
yoğunluğunun bileşiminden ibaret bir etkinlik olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu
aşamada futbol dışı öğeler, bir şekilde futbolun özünü etkiliyor ve içten
kemiren bir kurt gibi futbolu zafiyete uğratıyor.
Günümüzde futbolun dijital
yayın platformları aracılığıyla yeryüzünde üç milyarın üzerinde insana
ulaşması, onu eşsiz bir pazarlama ve satış aracı haline getiriyor. Oysa futbol daha 1990’lı yıllara kadar
pazarlanan bir üründü. Futbolun bir yandan pazarlanan, diğer yandan da
pazarlayan özellikleri onu gösteri endüstrisinin vazgeçilmez bir ögesi haline
getirmiş durumda. Bugün yeryüzünde dışsal etkileri dahil yarattığı yaklaşık 250 milyar dolarlık devasa pastayla futbol
tam bir showbusiness
olup çıktı. “Futbol endüstriyel arenada boy gösterdikçe ve kapitalist sistemin
hegemonyasına girdikçe siyasi platformun iştahını kabartıyor.”[7] Denilerek Futbol
bu bağlamda bir yönüyle iktisadi ve mali bir özellik taşırken; diğer yandan da kitlelerin
yönetiminde etkin hale gelmiş bir enstrüman konumundadır. “Futbol, bir
yeni dindir. Onun büyük ve ateşli ayinleri yapılmaktadır. O kendi tanrılarını
yaratmaktadır. Futbolcular ve teknik direktörler. Bu yeni dinin tapınakları
stadyumlardır. Milyonlarca ateşli mürit mezheplere (ayrılmış) tutkun
taraftarlardır. Her hafta kendi ayinlerini yaparlar. Her hafta yeni
kurbanlarını kendi sunaklarında keserek rahatlarlar...”[8] Kısacası insanların
masumane bir edayla “oyun” veya “spor” olarak ifade ettiği futbol, artık sadece
bir “oyun” değil, dört başı mamur bir endüstrinin de adı oldu futbol. “Spor bir oyun ancak
bunun yanında artık bir endüstri oldu,” diyerek bu gerçekliği gözler önüne
seren Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun ta kendisidir. “Geçmişin
toprak sahalarında, kent, mahalle takımları ile amatör bir ruhla oynanan,
giderek ‘manüfaktür’ dönemini, takiben de endüstriyel-global dönemini yaşayan
futbol, artık kapitalistik bir eğlence sektörü ve milyarlarca dolarlık katma
değerin yaratılıp paylaşıldığı ekonomik bir sektör. (...) Futbol, endüstriyel
bir ürün olarak, her yıl da biraz daha global ölçekte üretilen bir meta...”[9] Futbol
endüstrisi yada endüstrinin futbolu, işte bu sebeple üzerinde yeniden
‘keşifler’ yapılmasını anlamsızlaştıracak denli gözle görülür bir olgu haline
gelmiştir. Erinç Yeldan’ın ifadesiyle; “Futbol artık ‘endüstriyel’
bir piyasa yatırımına dönüştü...”
Futbolun Tarihsel Kökleri:
Futbolun birçok kaynak
tarafından anavatanının Britanya olarak verilmesine karşın, tarihsel köklerini
irdelediğimizde bu ‘resmi’ kaynakların aksine Futbolun ilk olarak Çin’liler
tarafından M.Ö oynandığına ve futbolun anavatanının Çin olduğuna dair kaynaklar
mevcuttur.
Araştırmalarda elde
ettiğimiz bilgiler, bize futbol’un oynanmasının ‘asıl amacı’nın dönemin imparatorluk
askerlerinin/muhafızlarının savunma yeteneklerini daha da güçlendirmek(!)
olduğu verilerini vermektedir. Ancak, imparatorlukların aksine, Avrupa’lı ‘efendiler’
bu icadın tam aksini düşünerek, askerlerin okçulukla, kılıç ve mızrakçılıkla
uğraşmaktan alıkoyulduğunu ve bundan dolayı da her hangi bir savaşta ve
saldırıda savunma yeteneklerinin gerileyerek köreltildiğini öne sürerek futbolu
yasaklarlar.
Çinlilerin futbol oyunu olarak çıkardıkları bu icatlarından uzunca bir dönem, yani birkaç bin yıl sonra, ortaçağda Avrupa’da futbol yeniden ‘keşfedilir’. Birkaç bin yıl sonra ‘keşfedilen’ bu ‘oyun’, ilk önce kolejli öğrenciler arasında oynanır. Süreç içinde halkın çeşitli katmanlarına kadar ulaşır ve halk arasında oynanmaya başlayınca tehlikeli bir oyun haline gelir. Futbolun geçmişten ta günümüze yani sözde "modern çağlara" uzanan yolu ise, sayısız ölü ve yaralılarla dolar ve sık sık yasaklarla donatılır. Tüm bunlara ilişkin kapsamlı bilgileri eski futbol turnuvaları ve maçları hakkında bilgi veren en önemli kaynaklar, yaralanma ve ölüm vakalarına dair mahkeme tutanakları, turnuva/maç ve oyunları yasaklayan kraliyet fermanları ve belediye kararnameleriyle doludur.
Arşiv kaynakları tüm
bunlarla dolu bilgiler verirken, bunların aksine Futbolun Amerika’ya özgü
farklı anlamlarını, yorumlarını ve felsefesini de içeren bilgiler vermektedir.
Dönemin Amerika’sına özgü top oyunlarında yer alan bazı unsurların dinsel
simgeler taşıdığına dair çeşitli kaynaklar vardır. Aztek[10] diyarında
keşfedilen yüzden fazla oyun sahası tapınakların birer parçasıdır. Bu oyunlar
aracılığıyla güneşin ay ve yıldızlar üzerindeki zaferi, dolayısıyla bitki
evreninin devamlılığı sağlanmaya çalışılır. Oyun sahası yeryüzünü, orta çizgi
gece ile gündüz arasındaki sınırı, top güneşi, topun havada süzülüşü
yıldızların geceleyin gökyüzündeki hareketini simgelediğine inanılır…
Futbol’un Duraklama Dönemi!
Futbol’un Asya, Britanya
ve Aztek diyarlarında keşfedilerek oynanırken, İngiltere’de de keşfedilerek
oynanmaya başlanmış ve diğer kıtalarda olduğu gibi İngiltere’de de kısa süre
içinde geniş halk kitleleri tarafından benimsenir ve oynanmasından sonra tüm
Avrupa kıtasına hızla yayılır.
Futbolu oynayan insanlar,
futbolun oynandığı alanların 17.yy.da başlayan özelleştirmelerden dolayı oynama
alanlarından mahrum kalmaları ve 14-15 saatlik vahşice çalıştırılmalarından
dolayı yaşadıkları zaman ve enerji sorunundan kaynaklı futbolu oynayamaz hale
gelirler. Bu gerilemenin ardındaki nedenleri araştıran sosyologlar "zaman
ve mekan kıtlığının" önemli nedenler olduğunun farkına varırlar. Halkın
futbol oynadığı sahalar genellikle kamuya aitti ve herkesin kullanımına açıktır.
‘Efendilerin’ çitlerle
çevirerek özelleştirdikleri araziler ve topraklar halkın kullanımına kapatılır.
Artık meclis kararıyla yapılan "çitle çevirme" 18. yy.'da doruğa
ulaşmıştır. Böylece halk futbol oynayacak arazilerden yoksun bırakılır. Yine kapitalizmin
o erken dönemlerinde sanayileşme sürecinin başladığı ve oluşan sanayi kent ve
mahallelerinde, işçilerin boş vakitlerinde eğlenebileceği alan olmadığı gibi
işçilere çalışma koşulların ağırlığından ve uzun süreli olmasından dolayı boş
vakit de kalmaz (tıpkı şimdi olduğu gibi). İşçilerin 14-15 saatlik bir çalışma
iş gününün ardından bir de yorucu futbol oyununa harcanacak enerjileri de
olmaz. Bu dönemlerde İngiltere’de futbolun çöküşü de iyice ivme kazanır.
Tüm bunların ardından
futbolun 18. yy.'da bir mücadele aracı olarak kullanılması yaygınlaşır. Bir
kasaba halkının bir protestoda bulunmak, özellikle de nefret edilen ‘efendilerin’
"çitle çevirme"li topraklarını, özel mülkiyetlerini protesto etmek
için toplanmanın en kolay yolu bir futbol maçı düzenlemektir. 5 Ağustos 1765
tarihli Northamptom Mercury dergisinin kaynaklarında şu habere yer verilir
:"Önceki Perşembe ve Cuma günlerinde West Haddon da çok sayıda kişi futbol
maçı yapmak üzere toplanmıştır. Fakat toplanır toplanmaz isyancı bir kalabalığa
dönüşmüşler, bir arazinin çevrilmesinde kullanılacak çitleri yakıp
yıkmışlardır". Bu ihtilaflar nedeniyle arazi sahibi soylular, futbola
eskisinden daha az anlayış göstermişler ve böylece belediye yetkilileri polis
teşkilatının getirdiği futbol yasaklarını uygulamaya sokmuşturlar.
Futbolun Bir Afyon Olarak Keşfedilişi
ve Kitlelerin Uyuşturulması:
Futbol özel okullarda
yaşamını sürdürmeye başlar, bunun nedeni futbolu evcilleştirme ve disipline
etme gibi özelliklerinin keşfedilmiş olmasıdır. O dönemde soylu yada burjuva
aile çocuklarının okuduğu okullardaki öğrencilerle, soylu olmayan orta gelirli
öğretmenler arasında müthiş bir iktidar mücadelesi vardır. O döneme ait birçok
kaynakta öyle ciddi olaylardan söz edilir ki, bu iktidar mücadelesinin
çatışmalara dönüştüğü ifade edilir. 1797 yılında asi öğrencilerin işgal ettiği
Rugby School binasına askerler kılıçlarını çekerek hücum eder ve isyan ancak
böyle bastırılabilir. Okullarda hüküm süren bu kaosu ıslah etmeye çalışan resmi
makamlar defalarca reform girişiminde bulunmalarına rağmen yalnızca bir okul
müdürünün, futbolu kendi pedagojik amaçları için kullanmasıyla çalışma başarılı
olmuştur. Okul müdürünün öğrencilere birtakım kurallar koyarak oynanmasına izin
verdiği futbol sayesinde okulda disiplin artmaya başlamıştır. Futbolun bu
evcilleştirme yönü keşfedildikten sonra, yönetenlerin yönetilenlere karşı
kullandığı bir silah olmuş ve modern futbolun çeşitli dönemlerinde, çeşitli
vesilelerle bu silah kullanılmıştır. Keza Portekiz’de bu silah, Portekiz’in
faşist diktatörü Salazar tarafından 40 yıla varan bir süre kullanılmış, ve
hatta Lizbon Stadyumunun inşası dahi faşist diktatör Salazar’ın, “bana on
binlerce insanı uyutabileceğim bir beşik yapın” sözüyle başlatıldığı da bilinir.
“Bir “oyun” olmaktan
çık(artıl)mış futbol; ‘insan’ öğesini farklı açılardan bünyesinde barındıran
bir spor dalıdır. Yarattığı global ekonomik pazarla geniş halk kitlelerini
peşinden koşturan, toplumların ve ülkelerin sosyo-ekonomik geleceklerinde
etkileyici rol oynayan, yine toplumların olumlu yada olumsuz kitle
psikolojilerine yön veren futbol, hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Günümüzde futbolun bu derece popüler hâle gelmesinin önemli bir sebebi de,
profesyonelliktir. Futbolun, çok büyük miktarlarda para getirdiğini gören
gençlerin çoğu; bu sporu yalnız zevk için değil, aynı zamanda meslek olarak da
seçmektedirler.”[11]
Futbol Üzerine Uzunca Bir
Dipnot:
Futbol, bilindiği üzere,
diğer spor dalları gibi “dostluğu pekiştiren“ bir araç olarak savunulur. Bu
maksatla “dostluk müsabakaları“ yapılır, kupalar verilir ve “önemli olan
kazanmak değil, dostluktur” nutukları atılır. Başlangıçta, yani tüketim toplumu
öncesi dönemlerde bu tür müsabakaların insanlar arası ilişkilerde kısmen
pozitif bir işlev gördüğü söylenebilir ama şimdiki zamanda spor adına yapılan
müsabakalar insanları birbirine düşman yapmanın yada aradaki düşmanlıkları
yeniden üretmenin bir aracı olarak işlev görmektedir. Futbol ise bu alandaki en
etkili silahtır. Öyle ki, eski Portekiz diktatörü Salazar, “ülkeyi 40 yıl
boyunca nasıl yönettiniz?“ sorusunu cevaplarken, “üç F ile“ diye cevap verdiği
bilinmektedir. Bu ”üç F“den birisi Futboldur.
Keza İtalya'nın faşist lideri Mussolini, 1934 yılında yapılan “Dünya Kupası'nın ideolojisini yaymak için eşsiz bir fırsat olduğunu” söylüyordu. Ve bu söylemiyle, futbolla siyasetin nasıl iç-içe olduğunu, daha doğrusu futbolun ne ölçüde siyasetin aracı olduğunu çok net bir biçimde izah ediyordu.
Futbolun siyasetle
ilişkisi o kadar güçlü ki, Güney Amerika’da darbeler önemli maç saatlerinde
planlandı. Avrupalı Nazi gruplar, maçlardan sonra mobilize ettikleri kitlelerle
birlikte göçmen mahallerine saldırdı. Türk devletinin kontrolündeki faşistler,
her maçtan sonra “Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez“ naralarıyla Kürtlere, çeşitli
azınlıklara ve etnik milliyetlere saldırdı. Özcesi Futbol, egemenler açısından
önemini korumaya artarak devam ediyor. “İktidarların futbola yaklaşma nedeni,
futbol büyüsünün altında dönen sıcak para hareketidir. Hem bu sektörde egemen
olmak, hem de futbolu siyasal bir varoluş aracı olarak kullanmaktır temel amaç.
Bu tüm uluslarda böyle olmuştur. Futbol, zaman zaman temel bir hareket alanı
olmuş, zaman zaman da biraz kıyısından siyasete giren tali bir yönlendirme aygıtı olarak yine de her zaman kullanılmıştır.”[12]
Euro 2008 Avrupa
Şampiyonası vesilesi ile yazdığımız bu yazımızda, Tüm bunların yanı sıra, tekrardan belirtmek
gerekiyor ki, 2006 Dünya Futbol Şampiyonası’nın Almanya’da yapılması normal
işleyişin bir sonucu değil, siyasi bir müdahalenin sonucudur. Herkesin bildiği
gibi, başlangıçta beklentiler bu şampiyonanın G.Afrika’da olacağı yönündeydi.
Ama yürütülen yoğun “diplomasi” ve ünlü Alman firması Adidas’ın devreye
girmesiyle şampiyonanın Almanya’da yapılması kararlaştırılmıştı.
Peki, neden Almanya? Almanya, çünkü Alman burjuvazisinin geleceğe dönük planları bakımından bu şampiyonanın Almanya’da yapılması oldukça önemliydi. Ve start verildi. Dünya Kupası vesilesiyle Almanya’da tam bir seferberlik başlatıldı. Her kentte büyük ekranlar kuruldu. Ve bu ekranların civarına yiyecek, içecek ve özellikle Dünya Kupası’na katılan ülkelerin “ulusal“ renklerini taşıyan eşyaların satıldığı pazarlar kuruldu. Sanki savaş çıkacakmışçasına insanlar günler öncesinden yiyecek ve içecek stoklamak için mağazalara hücum ettiler. Cafe ve Lokantalar salonlarına büyük boy televizyon kurdular. Arabalar, evler ve işyerleri Alman ve Dünya Kupası’na katan diğer ülkelerin bayrakları ile donatıldı. Ve insanlar yüzlerini ”ulusal renkler“ ile boyayıp, üzerlerine yine bu renkleri taşıyan şortlar ve T-Shirt’ler, şapkalar geçirdiler; dahası, neredeyse bütün toplum, sanki sözbirliği etmişçesine futboldan başka bir şey konuşmaz oldu. Sokaktaki vatandaş bu ruh halindeydi ve devlet’te devletliğini yapmak için kolları sıvamıştı.
“Haziran 2006 düzenlenen
Dünya Kupası için ezici çoğunluğu erkek olan 3.5 milyon taraftarın Almanya’ya
gelmesi beklenirken; Almanya’ya 40 bin civarında seks işçisi kadını
getiriliyordu... Bu da normal! Ama kara haber şu: Bu seks işçisi kadınların
büyük bir kısmının insan kaçakçıları tarafından fuhuş’a zorlanan kadınlar
olacağı tahmin ediliyormuş. Fuhuşun serbest olduğu Almanya’da, bu sektörün
yıllık cirosu 1.6 milyar dolarmış ve şimdi bu sektörün patronları, ellerini
ovuşturarak taraftarların ülkeye girecekleri anı heyecanla bekliyorlarmış...”[13] olarak ifade edilen 2006 Dünya Kupası öncesi
hazırlıklarına ilişkin bu değerlendirme, bu gün Euro 2008 Avrupa
Şampiyonası açısından da aynı gerçekliğini korumaktadır. Benzeri hazırlıklar
bugünde Avrupa Şampiyonası için İsviçre ve Avusturya tarafından yapıldı ve buda
“taraftara, insanlara hizmet” olarak ifade edildi. Dünya Kupası dolayısı ile sefer halinde olacakların
ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla, Almanya’da hali hazırda kayıt altına
alınmış 400 bin kadın, erkeklerin talebini karşılayamaz korkusuyla, dışarıdan 40
bin civarında kadın getirildi. Devlet izniyle “genelev” sahiplerine ve kadın
tacirlerine bu büyük talebi karşılamak maksadıyla geçici 'seks çadırları'
kurduruldu. Berlin Olimpiyat Stadı yakınında 'Eros Center' adı verilen duş ve
prezervatif dağıtıcılı 650 kabini bulunan 3 bin metrekarelik bir “genelev”
kuruldu. Ve Dünya Futbol Şampiyonası başladı. Güncel olaylar, gelişmeler,
açlık, yoksulluk, savaşlar, işkenceler, insan hakları ihlalleri, doğal afetler,
sağlık sorunları, vd hiç ama hiçbir şey medyada doğru düzgünce yansımadı ve
tartışılmadı.Medya tüm bu gerçekliklerden kitleleri uzak tutabilmek için
alabildiğine ciddi bir performans gösterdi ve bir ay boyunca neredeyse herkes
ama herkes, ister lehte ister alehte olsun, yalnızca futbol konuştu.
Alman burjuvazisi 1936
Berlin Olimpiyat Oyunları’nı, biyolojik ayrıma dayanan bir milliyetçiliğin ve
ırkçılığın bütün yeryüzüne ilan edilmesi için bir fırsat olarak
değerlendirmişti. Her ne kadar siyahi atlet Jess Owens, 1936 Berlin Olimpiyatları’nda
Hitler’in “üstün ırk“ ideolojisini yerle bir edip, Hitler’in Olimpiyat Stadı’nı
terk etmesine yol açmış olsa da, gerek Berlin Olimpiyat Stadı gerekse de 1936
Berlin Olimpiyat Oyunları tarihe biyolojik ayrıma dayandırılan “ırkların
yarışı“, daha doğrusu ’’Beyaz ırkın üstünlüğü“nün ispat edilmeye çalışıldığı
olimpiyat olarak geçmiştir.
Aradan 70 sene geçtikten sonra, Berlin Olimpiyat Stadı bu kez tarihe yeni Alman Kimliği’nin ölçütlerinin ve ulusçuluğunun ilan edildiği yer, 2006 Dünya Futbol Şampiyonası ise yeni “Alman Kimliği”nin ve ulusçuluğunun ilan edildiği Şampiyona olarak geçmiştir.
Aradan 70 sene geçtikten sonra, Berlin Olimpiyat Stadı bu kez tarihe yeni Alman Kimliği’nin ölçütlerinin ve ulusçuluğunun ilan edildiği yer, 2006 Dünya Futbol Şampiyonası ise yeni “Alman Kimliği”nin ve ulusçuluğunun ilan edildiği Şampiyona olarak geçmiştir.
“Kültür sanayisinin
futbol sektörü amansız bir rekabet, forma renklerinin hiyerarşisi ve ulus
temsili ile her zamankinden daha fazla ulus devlete olan sadakati ve duygusal
aidiyeti üretmekte. Atılan her gol yeni bir fetihtir; kazanılan her maç ulusun
ispatı”dır!”[14]
Kapitalist-emperyalist
sistem için futbol kitleleri
oyalayan, toplumu siyasi konularda tepkisizliğe iten, ülke gündemini saptıran
bir afyondur. Yalnızca, Franco, Salazar,
Mussolini vb gibi faşist diktatörler
tarafından yönetilen ülkelerde değil, son derece “modern rejimler”e sahip
ülkelerde de futbol, toplumu pasifize etmek amacıyla kullanılmıştır. Günümüzde de bu tür örnekleri görmek
mümkündür. Futbol, geçmişten
günümüze iktidarlar tarafından toplumları etkisizleştirmek amacıyla kullanılmıştır.
Ülkemizde de benzer bir durum mevcuttur. Türkiye’de stadyum seyircisinin yaş
ortalaması oldukça düşük ve bu genç nüfus futbol kelepçesiyle kontrol
altında tutulmaktadır. Toplumların dinamizmini sağlayan genç nüfusun, futboldan
çok daha önemli konulara eğilmesi engellenmektedir. Gençler holiganizm, ,
şiddet, cinsel istismar, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklarla tanıştırılmakta
ve bu tür olumsuzluklara bağımlı hale getirilmektedir. Bu şekilde
afyonlaştırılması başarılmış beyinler, sistem için daha kolay kontrol altına
alınıp yönlendirilebilecek ve kendisine karşı olası bir örgütlü mücadelenin
içinde yer almayacak, örgütlenmeyecek ve doğal olarak da bir “tehlike” arz
edemeyecektir. Aksine ırkçı, şoven histerilerle donatıp sistemin baston
değnekleri haline getirecektir. Ki, günümüz endüstriyel futbolunun yarattığı en
büyük şey yalnızca sermaye değil, Gerek saha içinde, gerek saha dışında
rakiplerinin birbirlerine yaptıkları ırkçı saldırılar futbolu spor olmaktan
çıkarttı adeta ırkçılığı geliştiren bir sektör haline geldi. Futbol sektörünün
büyütmüş olduğu devasa sermaye, bu özgülde ki mafya ve devlet ilişkileri içinde
ki kirli ve karanlık boyutları da arttırarak derinleştirdi. Son yüz yıl
içerisinde, insanlığı ve sosyal hayatı futbol kadar derinden etkileyen başka
bir olgu bulmak çok zor olsa gerek.!(?) Milyonları peşinden koşturan,
insanların uğruna hayatlarını adadıkları, bir din gibi insanları kendine
bağlayan, beyinlerine afyon şırıngalıyan ve hayatlarını şekillendiren bir “top
oyunu”!
Peki bu silahın
egemenler tarafından kullanılışı ne zamandan beri işçiler ve ezilenler için
tehlikeli olmaya başlamıştır? Binlerce
yıldır soylular ya da halk tarafından oynanan, küçük gövde gösterileri ve
ayaklanmalara sahne olan futbolun, birden kitlesel tüketime dönük olarak
yeniden organize edilmesi, kurumsallaşması Avrupa’da sanayileşmenin büyük bir
ivme kazandığı döneme denk gelir. 1870’lerde yaşanan ekonomik ve siyasi krizin
ardından Avrupa’da kurulan spor kulüplerinin sayısı hızla artmıştır. Bu
kulüplerin ve buralarda oynayan oyuncuların, bunalımın en fazla yaşandığı maden
ocakları ve fabrikalardan çıkması, üstelik de bu kulüplerin bizzat fabrika
sahipleri tarafından kurulmuş olması, sporun ve özelde de futbolun ekonomik ve
siyasi bunalımları gizleyen bir araç olduğunun apaçık bir göstergesidir. Aynı
işkolunda çalışan ve sınıf çıkarları gereği dost olan, sermayeye karşı
örgütlenme ihtiyacı duyan işçiler, sermayenin futbol silahına yenik
düşmüşlerdir. Burjuvazi fabrikalarda futbol aracılığıyla sınıf karşıtı dostluklar
yaratarak, fabrikalar arası rekabeti körüklemiş ve sonuçta yarışma sürecinde
işçi-patron bir renk altında bir tarafta; yine işçi-patron başka bir renk
altında karşı tarafta birbirileriyle topyekün bir mücadelenin içine
itilmişlerdir. Böylece sömürü kolayca yeniden üretilmiştir. Fabrikalarda
başlayan futbol üzerinden sömürü, mahalle, şehir ve ülke bazında devam etmiş ve
bugün ciddi boyutlara ulaşmıştır. İki ayrı emekçi mahallesi arasında yapılan
futbol karşılaşmaları taşlı sopalı kavgalara dönüşmektedir. Yine sınıf düşmanı
burjuvaziye karşı uluslararası bir örgütlenmeyle mücadele etmesi gereken
işçiler emekçiler, milli maçlarında kendi burjuvazisiyle kol kola girip, diğer
ülkenin halkına emekçilerine küfretmekte veya saldırmaktadır. Bu durum,
kaderini ancak sermayeye karşı örgütlü savaşımla değiştirebilecek olan
işçilerin aleyhine olmaktadır.
İspanya İç Savaşı ve Franco Faşizmin İktidarı!
“Onları yüz binlik beşiklerde
uyutuyorum!”[15]
Futbol afyonunun kitleleri uyutmasına,
onların düzen sınırları içerisinde deşarj olmalarına en iyi örnek Franco
faşizmi ve İspanya’dır. Bu konuda herkesin aklına Franco' nun İspanya 'yı 30
yıl boyunca yönetmesinde 3F’nin ne gibi kolaylıklar sağladığını bilir. Bu 3F; Fiesta
(şölen), Fuhuş ve Futbol ile yönettiği akla gelir. Ancak
bu sözler diktatör Antonia Salazar'ın "Portekiz'i 40 yıl süreyle 3F-
Fiesta, Fadima (örgütlü din) ve Futbol ile yönettim" sözlerinden
esinlenerek Franco'ya uyarlanmıştır. Tabii Franco'nun Barnebau Stadı için
"Bana 150 bin kişilik uyku tulumu yapın" sözünün de, futbolun afyon
olarak kullanılması konusunda Salazar'ın sözünden aşağı kalır yanı yoktur. Yine
İspanyol
faşist diktatör Franco’ya, toplumu nasıl böyle kontrol altında tutabiliyorsunuz
diye sorduklarında: “Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum”. diye vermiştir.
Franco’nun yüz binlik beşik olarak nitelendirdiği yerler stadyumlardı.
Faşist General Franco,
1930’ larda Avusturya, Katalonya gibi bugün İspanya sınırları içerisinde yer
alan bölgelerde patlak verip tüm İspanya 'ya yayılmaya başlayan bir proleter
devrimi askeri darbeyle engellemeye çalışmıştır. Daha sonra bu süreç bir iç savaşa dönüşmüş bu iç
savaş 1939'da Franco güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır. Franco 1939’ dan
1975’deki ölümüne kadar ülkeyi faşist bir diktatörlükle yönetmiştir. Birçok
muhalifin sürgüne gönderildiği, devrimcilerin katledildiği bu dönemde, Franco
rejimi, Bask ve Katalan halklarının da kültürlerini yok etmeye çalışmış,
ülkelerini işgal etmiştir. Dilleri yasaklanan, çeşitli baskılara maruz kalan bu
halkların o dönemde ki tesellilerinden birisi de kendi futbol kulüpleri
olmuştur.
Futboldan bıkmış bir Katalan kadına,
Barça'nın Real Madrid' i yenmesine neden sevindiği sorulduğunda şu yanıtı
vermiştir: "Franco özerkliğimizi yok etti, dillimizi yasakladı ve Real
Madrid taraftarıydı". Franco döneminde Real Madrid maç yapmak için
Barcelona'ya gelince Nou Camp Stadı'nın tribünleri yasaklanmış Katalonya
bayraklarıyla donanırmış. Barça taraftarları bu maçlardan sonra en az
futbolcular kadar yorgun olurlarmış. Sokaklarda "Katil Franco" diye
bağıramayan insanlar bunun yerine tribünlerde Real Madrid’li futbolculara
bağırırlarmış.
Katalonya varlığını sadece Nou Camp’ta
sürdürüyordu ve Franco'nun el sürmediği tek Katalan sembolü de Barça'ydı. Bugün
de bu durum hala devam etmektedir. Katalan kimliğinin yeniden üretildiği ve
sergilendiği yer Nou Camp'tır. Milli formanın yerine ikame edilen Barça forması
Katalan kimliğinin simgesi olmuştur. Formasını kutsal olarak kabul edilmesi
nedeniyle Barcelona milyonlarca dolar teklif edilmesine rağmen formasına reklam
almayı reddetmektedir. Barcelona'ya "bir kulüpten öte" bir anlam
yükleyen Katalanlar, Franco faşizminin bitişini; Franco'nun ölümü ile değil,
Barça'nın Real Madrid'de 5-1 gibi farklı bir skorla yenişi ile simgelemeyi
tercih ederler.
Atletic Bilbao da Barcelona kadar güçlü
olmasa da İspanya'nın önemli kulüplerinden biridir. Bask ülkesinin takımı olan
Atletic, Bask kökenli olmayan hiçbir oyuncu oynatmayışıyla ve kendi evindeki
(San Names) başarılarıyla ün kazanmıştır. SanNames'e giden bütün rakipler korku
içinde sahaya çıkmaktadır. Bu durum taraftarlar arasında "Atletic çıkınca
ETA susar" şeklinde özetlenmektedir. Aslında bu cümle bile futbolun
kitleleri apolitikleştirdiğinin apaçık göstergesidir. Zira Bask bölgesinin
özgürlüğünü savunan ve bunun için mücadele eden ETA örgütü, bir futbol
kulübüyle ikame edilmektedir.
Hazır konu İspanya
iç savaş yıllarından açılmışken, bu dönemi oldukça özlü dizelerle dile getiren
Kutup Yıldızı isimli müzik topluluğunun sözlerine yer vermeden, iç savaş yıllarında
Franco faşizmine karşı mücadele eden devrimci-komünist Partizanlarıda anmadan
geçmek olmaz.
"Bir koridor gibi çın-çın öten daracık sokaktan, ayaklarını vura vura uluslararası birlikler geçiyordu. Kimler yoktu ki aralarında? Uzun saçlı aydınlar, inatçı komünistler, nietzsche bıyıklarıyla yaşlı, sovyet filimlerindeki jönleri andıran yüzleriyle genç polonyalılar, kafası traşlı almanlar, cezayirliler, bunların arasına yalnışlıkla karışmış ispanyollar denebilecek italyanlar, hiç kimselere benzemeyen ingilizler, moris tores'e ya da moris şovalye'ye benzeyen fransızlar... Hepsi de çelikleşmiş dimdik!
Kışlalarına yaklaşıyorlardı ya, birden marş söylemeye başladılar. Ve yeryüzünde ilk defa olarak savaş düzeninde yürüyen her ulustan karmakarışık bir sürü adam, enternasyonal'i bir ağızdan söylemiş oluyordu...
Kimselere nasip olmayan böylesi bir
kardeşleşmenin görkeminden titredi madrid. Coşkuyla fısıldadı tek bir ağız
gibi: "bizimle savaşmaya, bizimle ölmeye gelmişler!" Onların dil
sorunu yoktu, dünyayı yaratan ellerinden tanırlardı birbirlerini. No Pasaran
sır değildi onlar için. ve hangi dilde verilirse verilsin anlarlardı
"hücum!" komutunu. yüzlerini bile görmedikleri ispanya işçi ve
köylüleri için aynı kahramanlık ve sadelikte öldü onlar. Öldüler haykırarak!
diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir! No Pasaran!"
‘’Proleterya partisi, savaşta en ön safta / beşinci
alayı kurdu /savunmak için ispanya'yı. / İspanya'nın çiçeği, en kırmızı çiçeği
halkın / omuz omuza 4 taburla / dövüşüyor madrid sokaklarında. / Anacığım,
anacığım / bak şuraya şarkılarla yürüyor alayımız, yürüyor savaşa doğru, yürüyor
faşizme karşı! / No Pasaran...‘’
1970’lerden sonra esmeye başlayan
küreselleşme rüzgarıyla futbol da bir kabuk değiştirme dönemine girmiştir.
Bugün, az gelişmiş bir ülkenin milli gelirine denk bir bütçeye sahip futbol
kulüpleri yeşil sahalarda boy gösteriyor. Yeşil sahalara sığamayan, borsalara,
parlamentolara ve medyaya taşan futbolda yaşanan değişiklikler futbolun ve yan
ürünlerinin pazarlanmasında, futbol-medya-politika-mafya ilişkisinde, taraftar
ve yıldız futbolcu profilinde ve taktik anlayışlarda da bir kabuk değiştirmeye
dönüşüyor. Artık kulüpler için ideal seyirciler şarkılar söyleyip çırpınan
proleterler değil, stadyum localarına kurulan V.I.P. (Very Important Person)[16]'ler!
Son Olarak;
Klasik bir söyleme dönüşmüş
olabilir, belki iktisadi ya da sosyal yönüyle ‘saçma’da gelebilir kimi
okuyuculara, ama hiç düşündünüz mü, bir yıl, ya da sadece bir ay Türkiye’de veya
Avrupa’da ki futbol ligleri iptal edilse, ona harcanan paralarla neler
yapilabileceğini? Ne kadar açlık sınırında yaşayan insan açlığın pençesinden
çekilip alınabilirdi? Ne kadar eğitim için maddi imkansızlıklardan dolayı eğitimini
yarıda bırakan,yada okumak isteyen insan okutulabilirdi?
Daha ‘global’ düşünecek olursak,
bir yıllık futbol liglerinin masrafları, dünyanın çeşitli kıtalarında ve özel
olarakta Afrika kıtasında, insanların açlıktan, sefaletten öldüğü, içecek su
dahi bulamadığı, ortalama ömrün 40 yılı aşmadığı afrika ülkelerinde yaşamlarını
yoksulluk içinde sürdüren binlerce insanın yaşamlarını kurtarmaya yetecek denli
büyüktür!
Son Söz Yerine;
Özetlersek egemenler günlük hayatta kültürel
ve söylemsel olarak kendi hakikatini yaratır ve bunu meşrulaştırmaya çalışır.
Egemen bir iktidarın kendi gerçekliğine kitleleri ikna etmesi gerekir. Her
iktidar kendi karşıtlığını yaratır ve karşıtıyla sivil alanda ideolojik
hegemonya savaşına girer. Her toplumsal ve kültürel alan hegamonya
mücadelesinin alanıdır ve bu alanlar hem bir birlerinden özerk hem de
bağımlıdır. Bu anlamda hegemonya mücadelesi hem teker teker özerk alanlarda hem
de alanların kesiştiği noktalarda sürmektedir. Bu anlamda ‘’futbol sadece
futbol değildir!’’ Futbol hegamonya mücadelesinin sürdüğü egemen ideolojinin
kendini yeniden ürettiği bir alandır. Futbol aracılığıyla ırkçılık,
cinsiyetçilik, milliyetçilik gibi egemenleri besleyen ideolojiler meşruluk
kazanmaktadır.
Futbol, Egemenlerin halkın
gündemini suni bir takım konu ve olaylarla doldurması, kapitalistlerin yaptığı sömürü girişimlerini gizlemek adına kullanılan
zekice bir stratejidir!
Halkın zihinlerinin asıl gündemin dışında tutulması, tepki doğurabilecek faaliyetleri görmesinin engellenmesi, egemenlerin günümüzde varlıklarını sürdürmeleri için olmazsa olmazdır. Bu vesileyle oluşturulan yapay gündemlerde elde en iyi iş gören silah hiç kuşkusuz ki futboldur.
Halkın zihinlerinin asıl gündemin dışında tutulması, tepki doğurabilecek faaliyetleri görmesinin engellenmesi, egemenlerin günümüzde varlıklarını sürdürmeleri için olmazsa olmazdır. Bu vesileyle oluşturulan yapay gündemlerde elde en iyi iş gören silah hiç kuşkusuz ki futboldur.
Yığınları kahve köşelerine maç izlemek için tıkıp, kitap gazete okuyup aydınlanmasını engellemek varken, neden sömürünün yarattığı esareti dert etmeleri istensin ki? Gazetelerin arka sayfadaki spor haberinde futbolcunun geçen haftaki sakatlığının geçmesi, haftaya oynanacak x-y maçına hazır olabileceği ‘haberleri’ memleketi sömüren ve emperyalistlere peşkeş çekenlerin toplumu nereyi götürdüğünü yazan gazete makalelelerinden daha önemlidir!
İnsanlığın ayaklar altına alınıp çiğnenmemesi için ve özgürlüğü için bir karşı duruş / karşı çıkıs neden olsun ki? Günde 2 doların altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan milyonlardan, yanı başımızda katledilen,dili,kültürü,kimliği kısacası herşeyi yasaklanan ve yok sayılan Kürt ulusundan, dağ başlarında, sokak ortalarında, işkence tezgahlarında ve hapishanelerde katledilen ve devrim düşüyle herkesin eşit ve özgür olduğu bir dünya isteyen devrimci-komünistlerin katledilmesinden bize ne! Yarın derbi var!
Fun-Fiesta-Futbol gerçekliğini bilmeyenimiz ve de
bu 3F’nin muhabbetini yapmayanımız yoktur... “Ama bu da; işin futbol boyutuydu”!!!
denilerek işin içinden çıkılmaya çalışıldığı da her daim görülmektedir. Bu
yaklaşım ne yazık ki pratik yaşamı ifade etmediği gibi, sistemin uyuşturucu
zehir’ine karşı panzehir olma bilincinde de kırılmaların yaşandığını ifade
etmektedir…
Pascal’ın, “Diz çök,
inanırsın...” diyen “saçmalığı”ndan malûl yerkürede, keşke yeryüzü, Bertolt
Brecht’in, “Dünyadaki her şey, onu işleyip daha da güzelleştirenlerindir,”
deyişindeki gerçeklik üzerinde olabilseydi; ama değil...
Yararlanılan, Alıntılar ve
Aktarımlar Yapılan Başlıca Kaynaklar:
- Endüstriyel
Futbola Karşı Tribün Kültürü Dergisi,
- Futbol Asla Sadece Futbol Değildir; Simon Kuper, İthaki Yayınları
- Futbol A.Ş. – Christian Authier,
- Futbolun Kısa Tarihi – Theo Stemmler,
- Özgür Üniversite Forumu; "Türkiye Nereden Nereye? Sporda Dejenarosyon, Spor Etiği ve Sosyalist Etik"; Metin Kurt,
- Alsancak Stadı açık tribünü
- Adem KURTAR
- http://www.mavidefter.org
- Futbol Asla Sadece Futbol Değildir; Simon Kuper, İthaki Yayınları
- Futbol A.Ş. – Christian Authier,
- Futbolun Kısa Tarihi – Theo Stemmler,
- Özgür Üniversite Forumu; "Türkiye Nereden Nereye? Sporda Dejenarosyon, Spor Etiği ve Sosyalist Etik"; Metin Kurt,
- Alsancak Stadı açık tribünü
- Adem KURTAR
- http://www.mavidefter.org
- http://www.haberfinike.com (Salih Emre
AKBAŞ)
-
http://www.candundar.com.tr
- BilimTeknik Dergisi sayı: 315 (Caner Açıkada)
- Seçilmiş Spor Makaleleri (Yrd.Doc. Dr. Suat
Karaküçük)
- Türklerde Spor ( Fehmi İşcan)
- http://www.odevarsivi.com
- http://www.verkac.org
- http://www.sakaryamiz.net
- http://birleselim.net
- http://www.sendika.org
- http://www.itusozluk.com
- BilimTeknik Dergisi sayı: 315
(Caner Açıkada)
- Seçilmiş Spor Makaleleri
(Yrd.Doc. Dr. Suat Karaküçük)
- Türklerde Spor
( Fehmi İşcan)
[1] Simon Kuper’in kitabının orjinal ismi “Football Against the Enemy”
olan ve neredeyse
bir dünya turu yaparak futbolun politika ve çeşitli kültürlerle ilişkisini
araştırdığı ‘’Futbol Asla Sadece Futbol Değildir’’ isimli kitabının adı.
[5] akıl dışı, mantık
dışı. ayrıca sadece görüler, duyular anlamına da gelir. bir de neden-etki
bağını akılla kurduğumuz için, nedensiz, temelsiz anlamında da kullanılır.
matematikte rasyonel olmayandır.
[7] Alen Markaryan
[9] Mustafa Sönmez
[10] Aztekler bugünkü orta Meksika
bölgesinde 14. ve 16.
yüzyıllar arasında yaşamış bir Orta Amerika halkıdır. Zengin bir mitoloji ve
kültürel mirasa sahip Aztek’lerin başkenti, günümüzde Ciudad
de Mexico'nun bulunduğu Texcoco Gölü'nün ortasında yer alan
Tenochtitlan
kentiydi. Çok büyük bir uygarlık kurmuşlardı. Hernan
Cortes'in Meksika'yı
fethi sırasında yapılan ve Tenochtitlan kuşatması olarak bilinen savaş
sonucunda Aztekler yenilmiş ve güçlerini kaybetmişlerdir. Ayrıca dünyanın en
büyük piramidi Meksika'da Cholula de Rivadabia'da bulunur. Azteklere ait
piramit 182.107 metrekare alan üzerine kurulmuştur ve yüksekliği 54 metredir.(
http://tr.wikipedia.org)
[11] Temel Demirer
[12] Hakan Keysan
[13] Işıl Özgentürk, “Seks
ve Futbol”, Cumhuriyet, 30 Mayıs 2006, s.20-8.
[14] Fırat Aydınkaya, “Dünya
Kupası ve Irkçılık”, Ülkede Özgür Gündem, 21 Temmuz 2006, s.5.
[16] Eski adı ‘Şeref
Tribünü’ yeni adı ise ‘Çok Önemli Kişi’ yada ‘Protokol Tribünü’