23 Aralık 2016 Cuma

Gelişimin Diyalektiği

Ritmik gelişim ve toplumsal/kıtasal/evrensel dönüşüm...
H.GÜRER
23 Aralık 2016

“İnsan bilmediklerinin esiridir, öğrendikçe özgürleşir” der Sipinoza. Bilginin önemine, bilgisizliğin esaretine değinir. Bilgi, insan topluluklarının tarihsel gelişim evrelerinde önemli bir yere sahiptir. Topluluklarla başlayan bilgi serüveni, yine onlar tarafından kaydedilerek, kullanılarak, değerlendirilerek, geliştirilerek, kuşaktan kuşağa aktarılıp arşivlenerek sonsuzluğa doğru yol alır.

Latince “Sapere aude” yani “Bilmeye cesaret et!” ifadesi, esasen bilgiyi edinme serüveninin ‘kolay’ ve ‘basit’ bir eylem olmadığını vurgulamaktır. Keza dönemin en önemli Romalı şairlerinden Horatius’un kullandığı haliyle “Kendi aklınla düşünmeye cesaret et!”dir… Kant, bu deyiş ile, 18.yy Avrupa’sında başlayan “Aydınlanma çağı”nın felsefesini özetleyecektir.

12 Aralık 2016 Pazartesi

Yapraklar dökülürken anacağım seni…

Mazlum’a…
H.GÜRER
12 Aralık 2016

Altın sarısı yaprakların, dallarından düştüğü şu günler gelip çattı yine. Zamanı yontan mevsimleri ardımıza alıp, rüzgarın kanatlarına takılan anıları biriktirmekte geride kalanlarımız. Ve batan her şafak, katilimiz oluyor.

Geçen yıl bugün, yine burada, aynı yerde oturmuş, aynı ağaçların, karşımda çırılçıplak soyunuşunu izlemiştim. Sonra kalkıp seninle yürüdüğümüz aynı tenha yoldan yürüyerek, ruhumla baş başa sohbet etmiştim. Apansız illegal buluşmalarımızın adresiydi bu tenha sokak. Bu sokakta Neuchâtelli yoldaşın “Mazlum artık yok” dediği haberle öğrenmiştim seni yitirdiğimizi. Altın sarısı yaprakların, dallarını terk edişindeki doğanın o doğal devinimine uymuştun. Oysa “uyumsuzun” tekiydin. Saman alevi gibi birden alevlenir birden sönerdin. Erken kızardın. Homurdanarak çekip gider, gülümseyerek, gözlüklerinin çerçeveleri yetmezmiş gibi alttan-alta bakarak geri gelirdin.

4 Ekim 2016 Salı

Anladım ki!..

H.GÜRER
4 Ekim 2016
Anladım ki...
Sevdiğiniz düşmanınız, dostunuz katiliniz olabilirmiş...
Hayatı uzatmanız mümkün değil, 
ama yaşadığınız zamana uzun ve anlamlı bir hayat sığdırmak sizin becerinizmiş.


Anladım ki...
İki türlü hayat varmış. Biri yaşanan, diğeri ise seyredilen,
Ve yaşadığımız hayat, tercihlerimizin/yaptıklarımızın toplamından ibaretmiş...

25 Eylül 2016 Pazar

Bilinenden Bilinmeyene…

Bilim ve İnsan…
H.GÜRER
25 Eylül 2016

Galaksi, yıldızlar ve evren… Tüm bunlar içerisinde sadece yaşamın olduğunu sandığımız “küçük” dünyamız! İnsanın görüp 'anlayabildiği' kadar yıldızlar ve evren içerisinde kendimizden ibaret saydığımız “basit” Galaktik evimizdeki yaşam! Oysa ne kadar basit, acı ve “küçük” bir düş gücü... Halbuki, çok değil, birazcık merak duyan herkes bir kaç dakikasını dahi ayırdığında, sadece bizim küçücük toz fırtınalarıyla kavrulan galaksimiz Samanyolu’nda, iki yüz milyar yıldız bulunduğunu zorlanmadan öğrenecek ve bunu göz önüne alarak, bir galakside iki trilyona yakın gezegenin varlığını da pek âlâ bilecektir… Bunun önemi, şüphesiz entellektüel bir bilgi edinimi olarak değil, yaşamı, dünyayı, evreni bu bilinçle düşünmek ve yorumlamak için önemlidir.


10 Eylül 2016 Cumartesi

‘Yahuda'nın İncili’ ve Cemaat’in ‘öpücüğü’!..


H.GÜRER
11 Eylül 2016

Kütüphanemde ‘Dört Büyük Kutsal Kitap' da mevcut. Öyle, kütüphanemde bulunsun, laf olsun beri gelsin diye değil. Zaman zaman Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meâline ve Bilinen dört İncil’i (Matta, Luka, Markos, Yuhanna) içeren yeni Kitab-ı Mukaddes[1]’e göz atarım. İçindeki hikâyeleri eskiden beri ‘büyülenerek’ okurum. ‘Matta’ ve ‘Yuhanna’ bölümlerinden bilirim, Hristiyan âleminin en kötü, en lanetli hikâyeleri, İsa’nın 12 havarisinden biri olan Judas (Yahuda) üzerine olduğunu. Yine burdan bilirim, Yahuda’nın ölümü ile anlatılan iki çelişkili[2] suretin bulunduğunu!

‘Kutsal Kitap’ içerisinde yer alan hikâyelerdeki rivayetlere göre Yahuda, 30 gümüş için İsa’ya ihanet eder. Meşhur ‘Son akşam yemeği’[3]nde, İsa havarileriyle yemek yerken şöyle der; “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi “Sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek.”[4] Sonra ‘Gestemani Bahçesi’[5] denilen yere giderler. Burada İsa uyuyup dinlenen havarilerine “Yeter! Saat geldi. İşte insanoğlu günahkârların eline veriliyor. Kalkın, gidelim. İşte bana ihanet eden geldi!”[6] der.

30 Ağustos 2016 Salı

Dutlar kızarmadan evvel...

(Sinan GÜRER anısına…)
H.GÜRER
30 Ağustos, 2016

Yaşanmamış günler bırakarak, bir rüzgâr gibi geçmekteydi Ağustos. Sıkıntıyla dolu yüreğinin yorgunluğu, uyumasına izin vermedi o gece. Akrep yelkovanı yutmuş, zaman durmuştu… Sıkıntılı ve uykusuz uzun bir geceydi. Nihayet gece seher vaktine evrildiğinde bostanına atmıştı kendisini. Sıkıntısına en iyi ilaçtı toprak. İpil-ipil usulca dökülen yağmur, kuruyan toprağı öpüyordu. Ektiği sebze, meyve ve çiçeklerle uğraşıyor, yumuşamış toprağı, incitmeyen elleriyle işliyordu.  Toprak, derinliklerindeki hayatın serinliğini üfürüyordu yüzüne. Binbir ot, çiçek, meyve ve sebzenin kokusundan sarhoş olmuş bir güne uyanıyordu doğa. Bedenine sığmayan rahatsız edici sıkıntıdan eser kalmamıştı. Uykusuz ve yorgundu ama huzurluydu.


27 Ağustos 2016 Cumartesi

Koku!..


H.GÜRER
27 Ağustos, 2016


Evin her köşesinde sebebini anlamadığı bir koku vardı. Ağır ve ölgün. Evin içinde, yaşam adına anahtar deliğinden sızan çok ama çok az  ‘temiz’ bir hava var. Çürüyen herhangi bir nesne gibi değil, rutubet değil, irin değil, ceset değil, dışkı değil, bilinmeyen bir koku… Ağır ve dayanılmaz… Yakıcı ve keskin kokudan direği kırılan burnunun, zonklayan beyninin, boğulan ciğerlerinin basıncıyla dayanamayarak sokağa attı kendisini.


Sokağa sinmiş evin kokusu. Yoksa tam tersi miydi, sokağın kokusu muydu eve sinen?! Tek farkı daha hafif, daha ‘az’ rahatsız edici. Ama aynı sersemletici, bezdirici, dayanılması güç, çekilmez koku.

4 Ağustos 2016 Perşembe

Üşüyen Ağustos güneşi…

Ceren Ayfer Karatepe’nin anısına…

H.GÜRER
4 Ağustos, 2016

Hafif acılar konuşabilir; ama derin acılar dilsizdir.

Bir insan ne zaman Ölür? Şüphesiz, onu hatırlayan son insan öldüğünde! Ve sizi en son hatırlayacak insanın ölmesine daha çok var…

Yitimler yaşar insan, büyük acılar yaşar. Hayat kavramsızlaşır, duygular dilini yitirir. İnsan da! Anlatamaz hissettiklerini. Tüm yitimler sessizdir aslında ve yitimi yaşayanlar, kendi acı çığlığında boğulurlar. Yaşamayanlar sağır ve kördür. Çünkü yitimlerin o ağır boşluğunu gönül gözüyle bakmayan göremez. Gönül kulağıyla dinlemeyen duyamaz. Yüreğinin derinliğinde yaşamayan hissedemez. Göremediği şeyler insanın ‘körlüğüdür’. Hissedemediği şeyler duygusuzluğu. Yitimler duyguların dilini de alır götürür beraberinde, bunun karşısında gönülden körleşenlere, yitimleri ve acısını anlatamazsın.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Bir kitap ve bir hareketin Portresi!..

(Kaypakkaya geleneğinin tarihine kısa bir bakış)
H.GÜRER
21 Temmuz, 2016



Genel olarak dünyanın ve insanlığın, özel olarak da çeşitli uygarlıkların ve toplulukların tarihlerinin, kuşaktan kuşağa yüz yıllardır aktarımının en önemli aracı şüphesiz yazıdır. Yazının bulunuşu, insanlığın en önemli buluşlarından biri olmakla beraber, yine insanlığın hafızasının da bin yıllarca kaydedilebilmesinin en önemli araçlarındandır. O halde, tarihi yazılmamış topluluklar belleksiz, hafızasız topluluklardır! Yazılmamış tarihler okunup bilinemeyeceği gibi, sözlü aktarımlar ise manipülasyona açıktır. Kolayca çarpıtılabilir!

19 Temmuz 2016 Salı

Marksist tevekkül topluluğu!


H.GÜRER
19 Temmuz, 2016


İki gün önce bir yazı yazmıştım. "Bir/1 olmak, yaşamı ve geleceği kazanmak!" Diye... Orda esasen bugüne vurgu yapmaya çalışmıştım. "Ohal" demesemde, birlikte olmanın zamanı demek istemiştim! Ama "bekle-gör" yaklaşımı genel olarak kronik bir handikapımız olduğundan, Türkiye devrimci hareketi reflekslerini harekete geçiremedi! Onlar hala "darbe kalkışmasının ayrıntılarını incelemeye" çalışıyorlar! Sersemlemiş haldeler. Sanki kendilerine karşı bir darbe girişimi olmuşta, sersemlemeleri bundan!

17 Temmuz 2016 Pazar

Bir/1 olmak, yaşamı ve geleceği kazanmak!


H.GÜRER
16 Temmuz, 2016


Kiminle konuşursanız konuşun, herkesin mevcut duruma, gidişata dair ciddi eleştiriler yapmasıyla karşılaşırsınız. Kiminle konuşursanız, “kimse yan-yana gelmiyor, kimseyle bir şey yapılmaz” denilen depresif haller görürsünüz. Kimsenin kimseleri sevmediği, bir araya gelmediği garip haller. Oysa herkesin bir arada olmaya ne kadar çok ihtiyacı var! Bir araya gelmeyenlere “bir’ey olarak üzerine düşeni yap” dersin, onu da yapmaz. “Bir” kişi ile bir şey olmaz/değişmez” denip işin içinde çıkarlar/çıktıklarını sanırlar. Ama sorunlar çözülmez, orta yerde büyüyerek durur. “Bir”ey, yada “1” olmak küçümsenir, önemsenmez! Oysa yaşamda ne kadar tayin edici ve önemlidir. Niceliğin önemi olmasaydı nitel değişimlerden söz edilebilir miydi? Ya peki “Bir” olmasaydı, iki-üç’ten?

Bütün bilimlerin temel kaynağı ve evrensel bir anlaşma dili olan Matematik, yer ve zamana bağlı olmadan, her dilden ve renkten, inançtan insanın ortak düşünce ve aynı zamanda konuşma aracıdır. Bu araç, Nümeroloji bilimiyle, doğada ki pek çok şeyde ve insan vücudunda karşılaşılan “altın-oran”ı denilen sayısal değerleri tespit ederek, kozmik fiziğin yasalarını ve evrenin anahtarını oluşturur! Bu anlamıyla da sayıların belirleyici gücü küçümsenmemelidir. Aksi halde, “1”e verilen anlam ve değer olmaz ise, 2-3-5 dizinine sahip olunamayacaktır!

Bir “askeri darbe” provasına dair an-be-an yapılan öngörüler ve çözümlemeler!



H.GÜRER
15-16 Temmuz 2016



15 Tammuz Cuma 2016 günü, saat 22:00 sularında başlayan “darbe girişimi”ne ilişkin izlenimlerimizi an-be an WhatsApp vb. sanal paylaşım ağlarında ki gruplardan an be an paylaştık. Paylaştığımız öngörülerin hepsinin doğru çıkmış olduğunu aşağıda ki yaklaşımlardan okuyucu arkadaşlarda görecektir. Aşağıdaki aktarılanlar WhatsApp yazışmalarının direk aktarılmış halidir ve yalnızca telefondan yazıldığı için oluşan kimi yazım hataları ile aralara arkadaşların yazdığı yorumların girmesinden kaynaklı kopukluk oluşan değerlendirmelerimizi bir araya getirerek kısmen düzenlenmiştir. İçerik ve muhtevaya dair ufak bir değişiklik söz konusu değildir, ilk yazıldığı ham haliyledir.

İlk msj, Türkiye’de ki kimi dostlarımızla görüştüğümüz gruplara ve kimi arkadaşlara tekil olarak atılmıştır. Şu şekildedir:

(Saat 21:37. 15 Temmuz Cuma/2016)
Slm, bu toplu bir mesajdır. Arkadaşlar, Türkiyede ki son dakika haberlerinde TV'lerde askerin ‘darbe’ yaptığına dair bilgiler geçiliyor. Nedir oralarda durum? Sizin gözlemleriniz nedir bu duruma ilişkin? Bölgelerinizdeki gelişme ve gözlemleri aktarırsanız sevinirim. Bu saatte köprüler kapatılmış asker tarafından! Sokaklarda askerler tanklarla dolaşıyor. Bu görüntüleri izlerken "yoksa askeri darbelerin yolu ve yöntemi mi değişti?" diye soruyor insan kendisine. Ülkemizde her 10 yılda bir gerçekleşen askeri darbelerden, gerekse insanlığa dönük bir çok kıtada yürütülen bu tür askeri darbelerin tarihlerini okuyup incelediğimizden kaynaklı az çok aşinayız darbelere. Askeri darbeler hep sabaha karşı ülke/insanlar uyurken gelir! Önce sivil bürokrasinin tepesinden başlanır, hepsi tutuklanır, aynı anda iletişim-bilişim aygıtları (TV, Radyo, İnternet vs.) ele geçirilerek meclis vs.ye el konur... Fakat bu olay oldukça garip, hiç askeri bir darbeye benzemiyor. Zira,  TSK içinde askeri darbeyi yapacak güçte bir akım kaldı mı? Balyoz-Ergenekon vs. ile Kemalist damar ezildi, tasfiye edildi. Geriye cemaat uzantıları kalıyor. Onların ordu içindeki güçleri de  tek başlarına darbe yapacak kadar var mı?!  Ya da bu operasyonla kendi iktidar ettiklerini  alaşağı etmekten çok, güçlendirecek bir hamle mi yapılıyor? Bana göre son 'ihtimal' daha kuvvetli bir olasılık. Bunu gelecek kısa zaman içinde göreceğiz. Fakat her ne olursa olsun Türkiye halklarını iyi şeyler beklemiyor. Bugünden sonra Türkiye halkları açısından iyi şeyler olmayacağı çok açık. Görüşmek üzere... Sevgiler…