2 Ocak 2005 Pazar

Echelon, Promis, Mernis - Ölüm mangaları ve arka kapı!

H.GÜRER
Ocak 2005

Kapitalizm yalan,  demogoji ve zulüm üzerinde durur, bu onun varoluş biçimidir. Çünkü, bir avuç asalağın emekçilerin sömürüsü üzerine kurulu saltanatı anlamına gelen kapitalizm, sömürülen sınıfların varolan sömürü sisteminin doğalmış, normalmiş gibi, kadermiş gibi alternatifsiz ve değişmezmiş gibi algılanmasını sağlamak zorundadır. Tarih içerisinde gelmiş geçmiş tüm sömürücü sınıflar gibi burjuvazide bunu sağlayamadığı zaman düzenini daha fazla sürdüremeyeceğini bilir. Bu yüzden ezilenlerin bilincini çarpıtmak,  karartmak ve dumura uğratmak için binlerce yanılsama yaratır. Ancak bunu hiçbir zaman tam olarak başaramamıştır ve başarması da mümkün değildir.  Çünkü işçi sınıfı kendi içinden yanılsamaları aşarak sınıf bilincini kuşanan,  yükselten öncülerini, devrimcileri çıkarır. Bu, Kapitalizmin önlemeyi başaramayacağı en önemli çelişkisidir. Burjuvazi bunu önleyemediği oranda en azından denetlemek, kontrol edebilmek ister, bu anlamda toplumu izlemek ister. Kapitalist devlet böyle bir paranoya üzerinden ayakta tutar.


Son dönemlerde diğer tüm burjuva/faşist diktatörlüklerinde olduğu gibi TC devleti de paranoyası ve kurgusunu dizginlemek adına yeni adımlar atma çabasında. Bu doğrultuda ”Dijital Devlet”(e-devlet) projesi gündeme getirildi.  Bu, temelinde dijital ortamda ortak veri tabanları olan bir proje. TC Devleti,  Nato’ nun ayaklanmalar yüz yılı ilan ettiği, çelişkileri hafifletmekte zorlandığı ve önüne emperyalist hiyerarşide basamak atlamak gibi zor ve zorunlu bir hedef koyduğu 21. yüzyılda, küçültülmüş ama etkin/işlevsel bir devlete ihtiyaç duyuyor. Eski bürokratik, hantal ve her yanından çürümüş devlet aygıtıyla hedeflerine ilerleyemeyeceğinin farkında. Bu yönde gerici reformlar temelinde devletin yeniden yapılandırılmasına çalışılıyor. Ve dijital devlet de böylesi bir dönemde güncelleştirildi. Bu aslında 70 li yılların başlarında başlatılan bir süreç. 

DIJITAL DEVLET VE MERNIS!
Ülkenin değişik kuruluşları bir araya getirilerek kurumlar arası koordinasyon mutlak suretle sağlanmalı, ortak amaç ve hedefler net bir şekilde ortaya konarak çok başlılık önlenmeli. Dijital devlet konulu bir konferanstan alınan burjuvazinin dijital devletten ve MERNIS’ ten aslında neler beklediğini ana hatlarıyla ortaya koyuyor; işlevsel, hızlı,  vurucu bir devlet. E-Devlet de denilen dijital devlet projesinin önemli bir ayağı olan MERNIS’ in amacı farklı kurumlarda var olan veri tabanlarını tek bir veri tabanında birleştirmek.  MERNIS Projesinin sonunda 11 haneli tek bir numarayla (hani şu ünlü vatandaşlık numarası) tanımlanan bireyin bütün bilgilerine bir terminalden ulaşabilecek. (1)

Bu yönde ilk adım olarak,  1904’ den bu yana tutulan nüfus kayıtlarına göre 120 milyon insan (ölü ve diri) numaralandırılmış durumda. Buna bir nevi barkod numarası demek mümkün (yakında alnınıza bir barkod numarası yapıştırırlarsa şaşmayın) Milliyet gazetesinde “Mernis kaçakçıları yakacak” başlığıyla yayınlanan bir habere göre, Mernis veritabanından kişinin kimlik bilgileri tespit edilerek kişiye daha hızlı ulaşılacak…

Kişinin kimliğini, fotoğrafını, adresini, nüfus cüzdanı kayıp ve yenileme belgesini… vs.  Kapsayan merkezi veritabanı sayesinde bütün toplumu içine alan bir bilgi bankası oluşturuluyor. şuanda numara almadan ehliyet ve pasaport çıkartılamıyor, ÖSS’ ye girilemiyor,  banka hesabı açılamıyor. Kısa süre de elektrik ve su aboneliğinden,  askerliğe, sağlık hizmetlerine kadar hiçbir şey kimlik numarası olmadan yapılamayacak. Kimlik numarasının yer alacağı yeni nüfus cüzdanına 5 yıl içerisinde geçilmesi planlanıyor. Bu yeni nüfus cüzdanlarıyla taklit ve tahrifi büyük oranda önlemeyi planlıyorlar(yani devrimci yaratıcılığın sınırsız bir şey olduğunu hala öğrenememişler!) MERNIS Projesinin son aşamasında kişinin parmak izinin ve DNA kodlarının kimlik kartına işlenmesi planlanıyor. Yeni doğan bebeklerde topukta alınan bir parça ile bu sağlanacak. Ve beklide projenin en can alıcı kısmı;daha ileriki aşamalarda kimliğin üzerine bir çip yerleştirilmesi tartışılıyor;Bu sayede kişi gün boyu gittiği her yerde izlenebilecek.

Sistemin toplumu izlediği/denetlediği alanlardan birini de iletişim kanalları oluşturuyor. Son dönemde özgür iletişim alanı olarak tanımlanan internet de bu kanalların başında geliyor. 

INTERNET-BİLGİSAYAR-İLETİŞİM:
Dünyanın ilk bilgisayarı olan Enlac 1943 yılında yapıldı. Gerçek anlamda ilk internet tarihi ise ilk yapay dünya uydusu olan Sputnik’ in fırlatılmasının ardından başlar. Sputnik’ in fırlatılmasıyla ABD Sovyetlerin bu atağına karşılık vermek için ileri araştırma ajansını (ARPA) kurar. ARPA tarafından yine bir hükümet ajansı olan RAND şirketi herhangi bir Sovyet saldırısı durumunda Amerika çapında komuta ve kontrol iletişiminin nasıl kesilmeden sürdürülebileceği konusunda bir araştırma yapması için görevlendirilir. Bu bir askeri iletişim şebekisi olmalıdır. Ve kesinlikle merkezsiz olmamalıdır.

ECHELON VE ENFOPOL:
Bilindiği gibi Echelon,  telefon, faks, telsiz, GSM ve internet iletişimlerinin tümünü kontrol altında tutabilen bir sistem. Echelon’ un kökeni 1940 lı yıllara dayanıyor. (2) 

1960’ da Sovyetler birliğine iltica eden iki NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı) görevlisi, yaptıkları bir basın toplantısıyla, NSA’ nın 2000 dinleme istasyonunda en az kırk ülkenin gizli haberleşmesini ve mimli kişileri dinlediğini açıkladılar.

Echelon,  1947 de kurulan ABD ve Ingiltere arasında ki UKUSA (UK-SA) ittifakının bir ürünü. 1949 da bu ittifaka kanada, yeni zellanda ve Avusturulya da katılıyor. Bu gün her ülke farklı bir bölgenin izlenmesini üstlenmiş durumda. Amerika ya bağlı NSA,  ingiltere’ ye bağlı GSHQ,  Avusturalya ya bağlı DSD,  Kanada ya bağlı OSE, Yeni Zellanda'ya bağlı GOSP teşkilatları her gün dolaşımda olan bütün bilgiyi analiz ettikten sonra topluyor ve sınıflıyor. Ancak sistemin kontrolü ABD nin elinde. Örneğin,  Avustralya tarafından elde edilen verilerin %80’i hiç okunmadan NSA’ya gönderiliyor. Avustralya da ki üssün kritik noktalarında Amerikalı ve Ingiliz personelleri(ajanları)bulunmaktadır. 

Echelon hakkında elde edilen bilgilerin çoğu Amerikanın faaliyetlerinden rahatsızlık duyan diğer emperyalist güçlerin itirazları sonucu ortaya dökülenlerden oluşuyor. Sovyetlerin dağılmasından önce bu sisteme (ne olduğunu ve çapını tam olarak kavrayamasa bile) göz yuman Avrupa ülkeleri (çünkü Sovyetler ortak düşmandı ve sistem ona karşı kullanılıyordu) Sovyetlerin dağılması ve Echelon’un ticari casusluk amaçlarıyla da kullanılmasıyla birlikte sisteme itiraz etmeler başlandı. Avrupa parlementosun da Echelon hakkında hazırlanmış iki rapor mevcut. ilk rapor 1988 de yayınlandı, 1999 da ki ikinci rapora (Duncan Campel’in raporu) göre; Echelon ABD’ nin en büyük istihbarat örgütü olan NSA tarafından tivari ve askeri iletişim uyduları aracılığıyla yapılan haberleşmeyi zaptedip incelemek için geliştirilmiş bir araç; sistemin öteki ayağını ise internet, telsiz haberleşmesi,  yer altı ve denizaltı haberleşme kablolarına ya da büyük elçiliklere yerleştirilen gizli dinleme aygıtları aracılığıyla yapılan istihbarat oluşturuyor.

Amerika hükümeti, devlet bileşim teknolojilerini geliştirmek için 2003’te 53 milyar dolar harcıyacağını duyurdu. Ayrıca ABD nin sadece elektronik istihbarat (internet iletişimi) için yılda 20 milyar dolar harcadığı belirtiliyor. Campel’ in raporunda da Echelon’un 15 bin çalışanı bulunduğundan, 140 uydu ve dinleme merkezi olduğundan bahsediliyor. Ayrıca raporda Amerikanın sistem sayesinde ve Microsoft’un DOS ve WINDOWS işletim sistemlerinde ki arka kapılarında işbirliğiyle elde ettiği bilgileri uluslar arası ticari ihalelerde kullandığı da belirtiliyor. Microsoft’la ilgili farklı kaynaklardan yapılan benzeri iddialara göre de,  WINDOWS sisteminde “NSAKEY” diye adlandırılan,  normal girişten farklı bir giriş yolu daha var. Bu yol NSA girişi olarak tanımlanıyor. Bu giriş sayesinde yeni alınan bilgisayara yüklenilen WINDOWS programı kullanıcının bilgisayarında ki tüm dosyaları internete bağlanır bağlanmaz anında kullanıcı farkından olmadan ana bilgisayara aktarıyor. Böylece bilgisayara yüklenilip saklanmak istenen hiçbir bilgi kendi bilgisayarımızda kalmamaktadır. (3)

Teknik ayrıntılar tam olarak bilinemese de ana hatlarıyla Echelon’ un çalışma mantığı şöyle;

1- Dünyada ki tüm iletişim, örneğin telefon görüşmeleri, Echelon alanına bağlı filtre bilgisayarın içinden geçiyor. Her an yüz binlerce telefon görüşmesi Echelon’un “Trol” ağlarına yakalanıyor. 


2- Burada büyük bir hassasiyete sahip “ses tanıma” (Speech recognition) yazılımları otomatik olarak devreye giriyor. Söylenilen bütün sözcükler dijital ortama metin biçiminde aktarılıyor. 

3- Ardından sistemde ki “sözlük” olarak adlandırılan dev bilgi bankalarında bulunan ve istihbarat uzmanları tarafından özenle belirlenmiş her dilden yüz binlerce “şüphel” sözcük (anahtar sözcükler) dijital ortamda ki metinle bilgisayar tarafından karşılaştırılıyor. 

4- Anahtar sözcüklerden metinde bulunuyorsa sistem otomatik olarak kayda başlıyor. Görüşme kaydediliyor ve dosyalanıyor. 

5- Ardından görüşmenin kimin tarafından yapıldığı ülkenin bilgi bankalarına ulaşılarak tespit ediliyor ve açılan dosyaya görüşmeyi yapanla ilgili bilgiler ekleniyor. internet trafiği, telsiz ve faks iletişimi içinde benzeri yöntemler geçerli.  

Echelon’un varlığına tepki gösteren Avrupalı emperyalistler bir yandan da el altından kendi Echelonlar’ı olan Enfopol adlı sistemi geliştiriyor. Enfopol, Avrupanın entegrasyonu sürecinde istihbarat örgütlerinin de entegre olmasını ifade ediyor. Hazırlıkları gizli bir biçimde yürütülen Efopol hakkında ilk bilgiler, basına ocak 1999’ da sızdı. Echelon’a rakip olarak düşünülen Enfopol’ün amacı, ”Ulusal sınırları aşan, kesintisiz bir telekomünikasyon takip sistemi oluşturmak” olarak tanımlanıyor.  

GÖZETLEME KAMERALARI VE CEP TELEFONLARI:
Kapitalist devletin toplumu izlemek için kullandığı araçlardan biri de kapalı devre televizyon sistemleri,  yani gözetleme kameraları. Mağazalarda,  villalarda vs.  kullanılan kişisel amaçlı sistemler hariç sokaklar, caddeler devlet tarafından yerleştirilmiş sayısız kamerayla sürekli izleniyor. Ingiltere,  sokaklarında ki yaklaşık iki buçuk milyon güvenlik kamerasıyla bu konuda başı çekiyor. Buna göre Ingiltere de bir haftada bu kameralarla toplam 17 milyon saat kayıt yapıldığı belirtiliyor. Burjuvazinin devleti, gözetleme kameralarıyla bir yandan denetleme izleme yapıp bunu bir istihbarat öğesi olarak kullanırken,  bir yandan da topluma sürekli izlendiği mesajı vererek denetlenme-izlenme olgusunu kanıksatmaya çalışıyor; ‘izleniyorsunuz,  sırayı bozmadan düzen içinde yürüyünüz, sağdan gidiniz…’ Ayrıca bu kameralar, iş yerlerinde, fabrikalarda işçilerin tepelerine kurularak ”işten kaytarıp kaytarmadıkları” denetleniyor.  İşçilerden biri yanında ki arkadaşıyla iki dakika laflayacak olsa, Kamera usta başının yerine ”dızzzzt” düdüğünü öttürecek belkide yakında. Alın size hücre tipi yaşamın billurlaşmış hali!.. (4)

Ve elbetteki bu teknolojiler milyarlarca dolar akıttırılarak Ar-Ge projeleriyle üniversitelerde, laboratuarlarda sermayenin hizmetinde ki bilim tarafından sürekli geliştirliyor. Örneğin, Londra Kingston üniversitesinde geliştirilen yeni güvenlik kamerası sistemi olan OROMATICA ”suç” işlemeye eğilimli,  “normalin dışında hareket” eden insanları önceden tespit edebiliyor. Kameradan gelen görüntülerle,  veri tabanında yer alan kişi davranışlarını karşılaştırarak,  hafızasında ki kalıplara uymayan davranışlar tespit edince alarm veriyor ve şüpheli kişinin bundan sonra ne yapacağını tahmin etmeye çalışıyor. Program bunun yanında elde edilen görüntüleri aranan ve sabıkalı arşivlerinde ki resimlerle karşılaştırabiliyor. Ve daha şimdiden saniyede 8 milyon resmi karşılaştırabilecek bir kapasiteye sahip olduğu söyleniyor. 

Ayrıca son yıllarda Ar-Ge yatırımlarında kaynak akıtılan en önemli projelerinden biride Pattern-recog-nition (surat tanıma) teknolojisi.  “Otomatik resimli görüntü tanıma” olarak tanımlanan ve şu an hala proje halinde olan sistemin soru işaretleri çözüldüğünde anahtar, çip, şifre ve bunların yanında parmak izi, imza, kimlik kartı gibi olgular tarihe karışacak. Proje ye göre sistemin kişiyi görüntüsünden tanıması ve bunu en az parmak izi güvenilirliğinde , hatasız yapması planlanıyor. 

Çoğu insanın cebinde gezdirdiği cep telefonları da aslında,  devlet tarafında istenildiğinde kullanılabilecek bir ajan. Cep telefonu aracılığıyla telefonun bataryası takılı olduğu sürece nerede olduğumuzun izlenmesi mümkün. GSM şebekesinin sinyalleşme biçimi nedeniyle her hangi bir anda bulunduğuz bölge belirlenebiliyor. Bu yöntemle kinin gün içinde ne zaman nereye gittiğini listelemek mümkün. Ayrıca bu telefonların istenildiği anda bir dinleme cihazına da döndürüldüğü biliniyor. Keza,  eğer bataryası çıkarılmış ama Sim kartı hala takılıysa hala dinlenilebilinir. Çünkü, bu küçük Sim kartının içerisinde 24 saatlik bir enerji birikimi depolanıyor. Ve batarya çıkarıldıktan sonra dahi dinlenilebiliniyor.

 MERNIS, PROMIS, ECHELON, Gözetleme kameraları… vs. tüm bunları bir araya getirdiğimiz zaman ve burada ele alamadığımız uydu kameraları,  kilometrelerce uzakta ayrıntılı görüntü alabilen fotoğraf makinelerini vb.  gibilerini de eklediğimiz zaman karşımıza çıkan tablo şudur: Tümüyle cezaevine dönüştürülmüş bir yeryüzü. Bunun bir sonraki adımıysa,  insan denen canlının “insan olarak” varlığını yitirmesidir, beklide hani şu ünlü matrix filminde ki “pil insanlar” dır. Burjuvazi insanlığı geri dönüşsüz bir yıkıma sürüklüyor. Bunu engelleyebilecek bir tek şey var: DEVRİM. 

SONUÇ OLARAK: 
Bu yazıda ortaya konulan verilerin bir kısmı eski bir kısmıda kaynağı belli olmayan bilgiler. Bu anlamda, bazıları doğru olmayabilir ve bazılarıda yerini yeni teknolojilere bırakmış olabilir. Keza bu gün bilim adamları,  burjuvazinin “sınıf savaşı aygıtı” olan kapitalist devlet mekanizmasını yeni teknolojilerle donatmak için çalışıyor. Zaten yazıda,  emperyalizmin tüm kontrol mekanizmalarını sermek gibi bir amacımız yok. (5) 

Bunu bu günden yapmak mümkünde değil zaten. Ancak yazıda ortaya konanlar, düşmanı tanımak, burjuva diktatörlüğünün toplumu denetim altında tutmak için neler yapabileceğini görmek, en azından olayın mantığını kavramak açısından oldukça önemli. Yazıda ortaya konan verilerin çoğundan, emperyalistlerin kendi it dalaşları vesilesiyle ortaya saçılan pisliklerden dolayı haberdar olabiliyoruz ve bazen de sistem karşıtı bilgisayar uzmanlarının teknikerlerin çalışmalarından dolayı bilgi elde edinebiliyoruz. şu da unutulmamalıdır ki,  bu verilerin bazıları,  bizzat emperyalist devletler tarafından, sistemlerinin ne kadar “güçlü” olduğu “yıkılmaz, dokunulmaz” olduğu imajını yaratmak için abartılarak yayılmış yalanlarda olabilir. Böylece topluma ver devrimcilere korku ve gözdağı verilecektir. Zaten toplumdan gizlenmesi gerekmeyen teknolojilerde, işte bu nedenden dolayı bilinçli olarak üzerine basa basa gösteriliyor, propagandası yapılıyor. Böylece ”bizim elimizde bunlar var, bakın ne kadar güçlüyüz, rahat durun, isteseniz de bir şey yapamazsınız” mesajı veriliyor.  


Elbette unutmamamız gereken bir şey daha var; Sınıflar varoldukça sınıf savaşımı sürecektir, burjuvazinin devleti ne yaparsa yapsın hangi teknolojiyle donanırsa donansın işçi sınıfı ve devrimcilerde yeni mücadele yöntemleri geliştirerek savaş içerisinde her” gerici teknoloji”nin karşısına alternatifini koyacaktır. Devrimci iradenin ve yaratıcılığın düzenin devasa teknik birer paçavraya çevirdiği defalarca ispatlandı: Düzenin teknolojisi varsa “Devriminde düzenin dışında ve özgür yöntemleri var!”

Yazımızın başında ne demiştik; Kapitalist devlet paronayaktır, çünkü gideceği yeri bilir: ”üreticilerin özgür ve eşitçi birliği temeli üzerinde üretimi yeniden düzenleyecek olan toplum tüm devlet makinasını, bundan böyle kendisine layık olan yere, bir kenara atacaktır. Asar-ı atika müzesine, çıkrık ve tunç baltanın yanına…” (Engels, Ailenin özel mülkiyetin ve devletin kökeni)

Yararlanılan Kaynaklar: 
1-     Hürriyet Gazetesi
2-     Milliyet Gazetesi
3-     Maya Dergisi
4-     Ateşi Çalmak Dergisi
5-     Farklı makale ve yazılardan alıntılar.