Ağustos, 2014
Anılar güzeldir!
Ve bir o kadar da özel! Anılar özneldir! Yaşanan olaylarda! Anı'lar, kişilerde
bıraktığı anlama, öneme, algılanışa göre de biçimlenir ve yorumlanır! Aynı
olayı ve an'ı yaşayanlar tarafından aynı algılanmayı ve yorumlanmayı sağlamaz!
Aynı değerlendirmelere ve ifadelere kavuşmaz… Çünkü aynı an'ı ve olayı yaşayan
farklı kişiler, farklı öyküler anlatır!.. Bunun için anı'larımı yazmaktan hep
kaçınmışımdır.
Kendisini çok iyi
tanımadığınız birisi ile, değişik koşullarda farklı paylaşımlar yaşamamış ve
sınırlı zaman aralığına sıkıştırdığınız paylaşımlardan ibaretse anılarınız,
aslında siz kendinizi anlatıyorsunuzdur!
Kendisi ile oğlu
Armenak'ın belgesel çekimleri için gittiğimiz Stocholm’da tanıştığım, ve son
dönemerine tanıklık ettiğim, kayıtlara aldığımız Meryem ananın belleğimde
yarattıklarını anımsayarak yazıyorum! Yazıyorum, unutmamak için! Çünkü unutuşun
kolay ülkesindeyiz…
Uzun süredir
hazırlıkları yapılan Armenak Bakırciyan (Orhan Bakır) belgesel çalışması için,
ailesi ile görüşüp tanıklıklarını kayıt altına almak için Stocholm'de 2014'ün
Haziran başlarında üç arkadaş buluştuk. Önce Armenak'ın annesi Meryem ana ile,
ardından kardeşleri ile çekimlerimizi yaptık.
Meryem ana, yaşının, ama esasta da hayatı boyunca
yaşadıklarının ağır ve vakur ifadesi ile karşıladı bizi. Al yanakları, sevecen
bakışları, ihtiyar gövdesi, şefaf dokunuşu ve içten öpüşleriyle… Sanki kabaran
çorak topraktan nil nehri taşan bakışlarıyla bakıyordu bizlere. "Hoş
geldiniz Armenakımın yoldaşları" diyerek bir ana şefkati ve bir okyanusu
kucaklayacak kadar derin özlem ile kucakladı bizleri. Öyle ki, yüreğini acıtan
anılarının ve düşlerinin sınırlarını zorlayacak denli bir özlemdi bu.
Çekim öncesi
belgesel hakkında kısa bilgiler verdik aileye. Evin salonunda Armenak'ın
Partizan'ın yayınladığı çerçevelenmiş bir resmi gözümüze çarptı. Yine Meryem
ananın odasında da başka bir resmi!
Çekime Meryem ana
ile başladık. O konuşmaya başladığında, ufak bir aralıktan yoldan geçen zamanı
görüyor gibi olduk. Onun, halkının ve oğlu Armenak'ın, aslında insanlığın
zamanıydı geçen! O anlattıkça, acılarla dolu zamana yağmur yağıyordu,
sırılsaklamdı! Zamana ağıt yakarak geçirmişti yaşamını. Kaldrajdan gözlerimi
ayırıp Meryem ananın yüz hatlarını incelemeye daldığımda, yüzünde ki her bir
çizginin, aslında yaşama atılan bir çentik olduğunu fark ettim. Ve anladım ki,
oysa ne kadar çok ölmüşüz yaşamak için! Hüzün içinde birbirini tanımak, en
etkili yol olsa gerek?! Bizler bu etkili yolu iliklerimize, beynimizin al
yuvarlarına, kılcal damarlarımıza kadar yaşıyorduk o an…
Meryem ananın
yumuşak bir algısı vardı. Konuşurken "Armenim" diyordu, sesi
titriyordu. Yıllar boyu alnına sahipleri görülmeyen namlular doğrulmuş bir
şekilde yaşamıştı 89 yılını! Ama bu, o insanın yüreğinde ki sevgi filizini
kırmayı, onu kurutmayı başaramamıştı!
Sağlığı iyi
değildi. Nefes alıp vermekte güçlükler yaşıyordu. İlaçlara bağlı bir yaşam
sürüyordu. "Ana nasılsın" dediğimizde, sitem eder gibi "Nasıl
olsun iyiyim işte, nasıl iyi olunuyorsa artık? Biz yaşıyoruz gençler
ölüyor." yanıtını aldık. Adeta sitem ediyordu yaşama ve yaşadığına. Yaşam,
ağır kırbaçlarla örselemişti yüreğini…
Armenak hakkında
sorular soruyorduk. Çok yormak istemiyorduk. Her "Armenak" dediğinde,
yüreğinde bir şarkının eski ve küçük bir yara izi vardı. Ve bu şarkıyı her
dinlediğinde kanayan bir yaraydı içindeki. Ve biz bu çekimleri yaparken, o
yarayı kendi içimizde de kanattık.
"Bir gün, bir
cenaze vardı oraya gittim. Gittiğimde papaz bana 'Armenakta ne haber' dedi.
Daha o zaman hapisteydi. 'Dedim ne haber olacak'! Dedi 'Biliyor musun Armenak
ne söylüyor?' Diyor ki, 'Vaktinde bizim büyüklerimiz mücadele etseydiler,
fedailerimiz hakkımızı alsaydılar, bize bu iş düşmezdi. Şimdi bu iş mecbur
boynumuza düşmüş, biz mücadele ediyoruz.' Baktım üçü de dediler ki 'Valla doğru
söylüyor, hakkaten de öyledir.' " diyerek Armenak ile olan anılarını
paylaştı bizlerle.
"Armenimin
filmi ne zaman bitecek? Ölmeden görseydim." dedi… Armenak'dan bahsederken,
gururla ve yaşadıklarına karşın bir dağ gibi dimdik durarak bahsediyordu. Ağlamadı
hiç! Ancak yaşadıklarının arkasından dalgın ve göz pınarları doluca bakıyordu.
Göz pınarlarının her bir damlası köhnemiş zamanları boğacak gibiydi. Yüzyıllık
zaman içerisinde yitirdiklerinin ardından koşuyor yetişemiyordu. Halkının yüz
yıllık yaşadıkları ve şehirlerin uzak sayıklamalarıyla dolu yaşamı 29 Temmuz
2014 tarihinde son buldu!..
Ölüm haberini
çekime birlikte gittiğimiz Amsterdam'da ki arkadaşın mesajı ile öğrendim.
"Kötü haber. Meryem anayı kaybettik." satırlarını okuduğumda, köhne
gecenin dişleri ısırdı yüreğimi. Gecenin karanlığında ölüm ve hayatın birbirine
sarılarak ağladığını, ölülerin yas tuttuğunu duydum…
Hoşçakal
Hayastan'ın yiğit Kadını…
Senin şahsında,
insanlığın eşit-sömürüsüz ihtiyaç ve özlem duyduğu o Altınçağ için çarpışan
yiğit evlatlar doğuran tüm anaların, ellerinden
öpüyoruz…