Türkiye devrimci hareketine birkaç söz:
H.GÜRER
30 Nisan
2017
16 Nisan referandumundan sonra özel olarak devrimci basına göz gezdirip bir şeyler aradım. Öyle ya, her hareketin bir nedeni ve bir sonucu olduğu gibi, bir yorumu bir analizi, çıkarsanılacak dersleri de vardır! Referandum öncesi tavrını “Hayır” ve “Boykot” olarak açıklayan devrimci hareketin çeşitli kanatlarının, seçim sonrası süreci değerlendiren, belirledikleri tavırların referandum sonrası kazanım ve kayıplarının muhasebesini yapan bir yaklaşım görmedim. Hiç bir şey olmamış böyle bir süreç yaşanmamış gibi… Bu referandumun bölge ve dünya halkları açısından önemi, özel olarak da Ortadoğu da halkları nelerin beklediğini öngören hiçbir analiz, çözümleme ve bunlar ışığında bir perspektif sunma durumuyla karşılaşmadım. Öyle ki, Devrimci hareketin on-yıllardır olduğu gibi daha acil daha yakıcı gündemleri var; kendi içine kapanıp iç çatışmalarla kendisini zayıflatmak! Aşağıda göreceğiz ki, uluslararası güçler şu veya bu şekilde “ittifak” ve “birlik”lerini pekiştirirlerken devrimci güçler on-yıllardır olduğu gibi pratikleriyle “ayrışmayı” derin teorik ufkuyla “arınma”yı savunuyor…
İŞİD’in dünya siyasetinde ki rolü!
Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika (GODKA) Projesi kapsamında İŞİD’in dünya siyasetinde ki rolü son derece
büyük. Ortadoğu da Sovyetlerin önünde engelleyici bir güç olarak
“yeşil kuşak projesi” kapsamında örgütlenip güçlendirilen İslamist radikal
hareketler, yıllar sonra kromozomlarıyla oynanarak ortaya çıkarılan İŞİD versiyonu
bir mutan ile, yalnızca Ortadoğu siyasetinde değil, egemenlerin yerkürenin her
coğrafyasında halklar üzerinde ve rakip güçler karşısında siyaset yapma
serbestliğini sağlamıştır.
ABD, Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey
Afrika (GODKA)
projesi kapsamında İŞİD ve Al Nusra gibi grupları, başta Suudi Arabistan,
Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye eliyle destekleyerek Ortadoğu da bölgenin
güç dengelerini değiştirebilmek, jeo-stratejik konumuna hakim olabilmek için güçlendirildiler.
Dünyayı manipüle etmek, yeni ittifaklar örgütleyerek bölgede etkin olabilmek
için, İŞİD’i destekleyen ve onun
saldırılarından, katliamlarından kendileri sorumlu değilmiş gibi sözde “İŞİD’le
mücadele etmek” için “Teröre Karşı
İslam İttifakı”
adı altında İslam dünyası içinde yer alan 34 devletten oluşan “İslam Ordusu İttifakı”nı 15 Aralık 2015 tarihinde kurdular.
Kendi laboratuvarlarında ürettikleri İŞİD mutandı, sadece bu ittifak
için değil, daha büyük stratejiler ve ‘kutsal’ amaçlar için bir araç olarak
kullanılacaktır. Yani bölge de sınırların yeniden düzenlenmesi ve dengelerin el
değişmesi hamlelerine GODKA eliyle yeni oyuncular eklenmişti. ABD savunma
bakanı Ashton Carterin
15 Aralık 2015’de İncirlik Üssü'nü ziyaret ederken yaptığı açıklamada “Suudi
öncülüğündeki yeni koalisyon, ABD'nin İŞİD'le mücadelede Sünnilerin daha büyük
rol oynaması yönünde uzun süredir yaptığı çağrılarla uyumu bir adım” olduğunu
söyleyerek “Yeni ittifakı” desteklediklerini açıklamıştı. Yani “Sünni Arap NATO
Koalisyonu” nu!
Peki ama GODKA kapsamında sahaya sürülen bu ülkelerin bunda çıkarı ne olabilirdi? Tabi ki Arap Sunni-NATO’su! ABD ve İsrail patentli “Arap Askeri İttifakı” fikrini ilk olarak 22 Şubat 2015’te Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El Sisinin Mısır devlet televizyonunda yayımlanan konuşmasında duymuştuk. 1945 yılında Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye tarafından kurulan, 22 Arap ülkesinin üye olduğu Arap Birliği, 29 Mart 2015’te yaptığı 26. zirvesinde yayımladığısonuç bildirisinde Sisi’nin bu “ortak askeri güç fikrini” benimsediğini açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından 21-22 Nisan 2015 de Kahire’de Tunus, Cezayir, Suudi Arabistan, BAE, Fas, Katar, Kuveyt, Sudan, Ürdün ve Libya genelkurmay başkanlarının katılımıyla ilk toplantı gerçekleştirilmişti. Bu toplantı da bu askeri ittifakın kurulması, görevleri, finansmanı gibi konularda bir alt yapı çalışma grubu oluşturulmuştu. Bir ay sonra 24 Mayıs 2015’te Genelkurmay başkanları ikinci defa bir araya gelmiş ve bu toplantı da ülkelerin savunma bakanlarına sunulmak üzere askeri ittifakın kuruluşuna ilişkin bir protokol hazırlanmıştı.
Dikkat ediniz,
böylesi dev bir ittifak 'aylar içinde' gerçekleştirildi ve tüm bu hazırlıklar
Trump’un başkanlığı öncesinde yapıldı. Oysa biliyoruz ki böylesi bir ittifak aylar içinde gerçekleştirilemez, on-yılların projesi! Trump’un 20 Ocak 2017’de başkanlığı devir
alırken konuşmasında “Radikal İslam’ı dünyada yok
edeceğiz” ifadeleri ile, esasen İŞİD gibi radikal İslamist grupların
bundan sonraki politikalarda nasıl kullanılacağının da bir mesajıydı. 15 Aralık 2015 tarihinde kurulan “İslam Ordusu İttifakı”, Trump ile birlikte “Trump’un Arap NATO’su” ismini alarak çerçevesi
de esasen netleştirilmiş oldu. ABD ordusuna
danışmanlık yapan kimyasal muharebeden sorumlu eski kurmay başkanı Muhammed El
Şahavi, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada Trump’ın önerisinin Sisi’ninkine benzer
olduğunu, Trump’ın Sisi’nin önerisine de sıcak baktığını, çünkü Arap ittifakı projesinin
de ABD gibi küresel bir gücün desteğiyle yürüdüğünü söyledi.[1]
ABD’nin
önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’ın 15 şubat 2017’de duyurduğu ardından
ise Alman “Die Welt” gazetesinde “Ortadoğu'da sürpriz bir ittifak doğuyor”
başlığıyla Richard Herzinger imzası
ile açıklanan “Arap NATO”su ittifakına dair bir haber yayımladı. Bunu kimi
çevreler “Gelecek Trump yönetimi
ve İsrail'in Ortadoğu'da İran karşıtı bir askeri blok oluşturuyor” şeklinde
yorumlarken, kimi çevreler de “Arap-İsrail NATO”su şeklinde yorumladı.
ABD’nin ve İsrail’in bu ittifakın hem kuramcısı hem destekleyeni olduğu
her iki ülkenin yetkili makamları tarafından yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.
Bu ittifakın Filistin meselesinden kaynaklı perde arkasında durmakta ısrarlı
olan en önemli gizil güç ise İsrail olduğunu görmek gerekiyor! Bunun için müneccim
olmaya gerek yok, gündemi takip etmek yetiyor. Alman “Die Welt” gazetesine mart
2017 tarihinde konuşan İsrail Savunma bakanı Avigdor Lieberman “Trump
yönetiminin Arap ülkelerin İran’a karşı askeri ittifak kurması ve bu ittifakın
İsrail’le işbirliğine gitmesine yönelik çalışmalarına destek veriyoruz" şeklindeki açıklaması bu ittifaktaki ‘gizil’ gücü de gösteriyor. Lieberman bu demecinde İran’ı “ortak
düşman” olarak göstermiş, İsrail’in Suudi Arabistan’a Ortadoğu’da NATO tipi
ittifak kurulmasını teklif ettiğini duyurmuştu.[2] Keza, Ortadoğu da oluşacak böylesi bir ittifaktan İsrail’in rolünü düşünmemek
büyük bir saflık olacaktır.
Bu birliğin temelini (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Ürdün) atarak ABD’nin ve İsrail’in bölgede
İran’a (dolayısıyla Şanghay Beşlisine) karşı askeri bir kalkan kurmasıydı. Bu
askeri birliğin arkasında ki esas gücün ise İsrail olduğunu yeniden belirtelim.
Keza İsrail’in oluşturulan bu askeri kalkan tarafından İran’dan korunması da
durumun en esaslı ve özlü kısmıdır. 'Arap Sunni-NATO’sunun oluşması Şanghay Beşlisi’nin
Ortadoğu da ki en zayıf halkası konumunda olan İran’ın etkisini kıracak, böylece Rusya-Çin
ve İran başta olmak üzere Avrasya Ekonomik Birliği ittifakını da parçalayarak
bölgenin tek hakimi olmayı hedeflemekte. İran’a
yönelik çok yönlü ve kapsamlı girişimler söz konusu. İçten ‘renkli devrimler’,
dıştan bu vb. askeri ittifaklar gibi çok yönlü hamleler olduğunu da belirtelim.
Peki ama bu “Genişletilmiş
Avrasya Projesinin” parçalanmaya çalışılan ittifakı içerisinde yer alan ve haliyle
bu projenin birer hedefi durumunda olan ülkeler hangileridir? Bunlar; Orta
Asya'da Kazakistan-Türkmenistan, Güney Asya'ya doğru Afganistan-Pakistan, Kafkasya'da
Azerbaycan-Gürcistan’dır. Bu ülkelerin kimileri uzun zamandır farklı
yöntemlerle direk operasyonlara/saldırılara maruz kalmakta. Mesela, Kazakistan
IŞİD bağlantıları üzerinden bu ittifaktan koparılmak isteniyor. Yani “Kazakistan
nokta atış yapılan bir hedef konumunda. Çünkü Kazakistan sahip olduğu
jeopolitik ve stratejik konum itibarıyla sadece Orta Asya bölgesini değil,
Rusya ve Çin'i de istikrarsızlaştırma kapasitesine sahip bir ülke. Bölgenin en
önemli domino taşı.”[3]
Hatırlayalım, ABD her girdiği, yıktığı, işgal ettiği
ülkeye “demokrasi götürüyorum”, “nükleer silah var”, “uluslararası terörist
yuvası” diyerek girdi. İran’a yönelik yapılacak operasyonun sloganı “İslamist
terörün arkasındaki güç” şeklinde belirlenmiş gözüküyor. Oysa gerçek ne kadar
farklı değil mi!? Dünya halklarını manipüle etmek için 'Soros medyası’ ve ‘yandaş
medya’nın rolünü ise anlatmaya sanırım gerek yok!
ABD ve İsrail’in bölgede ki hedefi İran olduğu biliniyor.
Türkiye ve İran arasında bölge özgülünde süren hakimiyet kavgası ise çok açık.
Türkiye-İran hakimiyet dalaşı, ABD-İsrail ve Türkiye’nin bölgede ki (askeri,
siyasi, ekonomik vs.) yönelimlerini ortaklaştırıyor. 2015 yılında "İran bölgeye hâkim olmak istiyor, bundan biz, Arabistan
ve diğer Fars Körfezi devletleri rahatsızlık duyuyoruz’’ diyen Erdoğan’ın
İran’ı “yayılmacı” diyerek suçlaması Türkiye’nin 'Arap Sünni-NATO’suna eklenmek istemesinin bir
çok nedenleri arasındadır. Yine Erdoğan’ın daha 2004 yılında “Üstlendiğimiz
misyon gereği Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği... Eşbaşkanı olduğumuz genişletilmiş Ortadoğu Projesi için...”[4]
söylemleri bu öngörümüzün kaynaklarından biridir.
Dönemin başbakanı Davutoğlu ve Genelkurmay başkanı Hulusi
Akar’ın 1 şubat 2016 tarihinde Suudi Arabistan’a gitmesinde ve ardından 14
Nisan 2016 tarihinde İstanbul’da bir araya gelen ‘İslam İşbirliği Teşkilatı’nın
ana gündemi de İslam Sünni-Nato’suydu. 16 Nisan referandum öncesi Kerem
Çalışkan köşesinde bu gidişata ilişkin şöyle diyordu: “Erdoğan, 12 Şubat 2017’de Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan turuna
çıktı, Arap Nato’sunu görüştü, Fars milliyetçiliğiyle mücadele istedi. 15 Şubat
2017’de WSJ Suudi Arabistan’ın İslam NATO’su kuracağını yazdı… Kissinger şimdi
Arap NATO’su projesinin ilerlemesi için 16 Nisan’da Evet çıkmasını ve
Erdoğan’ın Tek Adam yetkisini almasını bekliyor… Ondan sonra Kissinger
Erdoğan’ın kapısına dayanacak… ‘Hadi yap şimdi 14 yıldır yapmak isteyip de yapamadığımızı’
diyecek… Erdoğan da Türkiye’yi İran’a karşı ‘Sünni NATO’nun lideri yapacak!...”[5] Ancak
Türkiye’nin bu Arap Sünni-NATO’ya eklenmesi önünde TBMM’nin önemli bir engel
olarak durduğu düşünüldüğünden, 16 Nisan referandumuyla bu engelinde
kaldırılması hedeflendi. Keza, 25 şubat 2003 yılında ABD’nin Irak için Türkiye’den
asker istemesi “1 Mart tezkeresi” ile mecliste ret edilmişti. Hem bunun rövanşını
almak, hem de bundan ders çıkaran ABD, “tek adam” formülasyönü ile artık
bunların yaşanmamasını sağlamaya çalışıyor.
Batıdan bakıldığında Türkiye bir Ortadoğu ülkesi görünümünde. Ortadoğu’dan bakıldığında ise, Türkiye bir batı ülkesi. Bu görüngüsel durum Türkiye’nin kuruluş misyonları arasındaydı. Bu yanıyla İslam ülkelerine bir ‘model’ olabilirdi!İslam dünyasını ve özellikle de Ortadoğu’yu etkileyebilmek ve dizayn
etmek için bölge ülkelerinin özeneceği bir model gerekliydi. Bunu Dinamik
ekonomisi, yetişmiş insan gücü, hareketli nüfusu, özellikleriyle bugüne kadar
bulunduğu coğrafyada öne çıkmış bir ülke olan Türkiye’den
başka yapacak bir ülke de söz konusu değildi. Türkiye’nin
ılımlı İslam’la bütünleştirilerek bölge ülkelerinin özeneceği bir model
oluşturması son derece akıllıca olacaktı. Bu şekilde bölgede hakim
olan Radikal İslam ve Köktendincilik yerine liberal ılımlı
İslam’ı yerleştirip, kontrolü altında kurulacak bir İslam Birliği ile bölgeyi
yönlendirmek mümkün olabilirdi. Bu yaklaşım sadece ABD’nin değil, tüm Batı
dünyasının savunacağı bir hareket tarzıydı. İşte bu nedenle, Türkiye’nin, ABD’nin dünya üzerinde ki “imparatorluk”
siyasetinin İslam dünyasındaki taşıyıcı unsuru olduğunu söylemek abartı
olmayacaktır!..
Tıpkı George Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ romanında kurguladığı ‘big
brother’laştırılan dünyayı kabullenip kanıksamamızı, “ne yapsak da engellemek
imkânsız, o halde yapacak bir şey yok” mantığını kült bir düşünceye dönüştüren
ve davranışlarımızı da bu paralelde kontrol altına alan bir sistemle kuşatılmış
durumdayız. Peki bizi her geçen gün daha da kuşatan bu duruma karşı biz ne yapıyoruz?
[2] http://filistinhaberajansi.com/siyonist-lieberman-arap-israil-natosu-kurulmali/
[3]http://www.milligazete.com.tr/ankara_moskova_hattinda_genisletilmis_avrasya_ittifaki_ve_nazarbayev/prof_dr_mehmet_seyfettin_erol/kose_yazisi/30653
[4] 2. ÇIRAĞAN
SARAYI / ABD – TESEV ALMAN MARSHALL FONU TOPLANTISI (25 Haziran 2004)
[5]
http://odatv.com/erdogani-referanduma-goturen-gizli-plan-arap-natosu-mu-2803171200.html