4 Temmuz 2009 Cumartesi

CIA, NATO ve Kanlı Eli Gladyo!

H.GÜRER
Temmuz, 2009

’’Zaferin büyüklüğü,
mücadelenin zorluğu ile ölçülür!’’[1]

Kurulduğundan bu yana dünya halklarına karşı sayısız kanlı ve kirli işte parmağı olan NATO’nun, 60.Kuruluş yılı dolayısıyla 2 ile 5 Nisan tarihleri arasında Strasburg yakınlarında yapılacak kutlamalar için emperyalistler hazırlıklarını yaparken, anti-emperyalist NATO karşıtı devrimci-demokratik güçler ise NATO karşıtı barikatları sokaklarda kurma hazırlıklarına hız vermiş durumdalar!..


Belçika, Fransa, Lüksemburg ve İngiltere devletleri 4 mart 1948 yılında Bürüksel’de “komünist saldırı ve içten gelecek devrim tehdidine karşı” temel gündemli bir toplantı yapılır ve dalga-dalga, çeşitli kıtalarda ve Avrupanın bir çok noktasında gelişen “sosyalizm tehlikesi”ne karşı ne yapacaklarını tartışırlar. Tartışmaların sonucunda da “komünist saldırı ve içten gelecek devrim tehdidine karşı” karşılıklı yardımlaşma konusunda anlaşarak 18 Mart 1948 tarihinde “Brüksel Anlaşması” imzalanır. Hiç şüphesiz ki sosyalist-komünist hareketlerin ve keza SSCB’nin tek düşmanı yukarıda ifade ettiğimiz devletlerle sınırlı değildir, böylesi bir antlaşmanın içerisinde başta SSCB’nin yıkılmasını ve dünyanın her karesinde sosyal ve ulusal kurtuluş savaşların kökünün kazınmasını isteyen bir düşman daha vardı ki, bu düşman sadece sosyalist blokun yıkılmasını istemekle kalmıyor, aynı zamanda sosyalist kampa karşı emperyalist kapitalist kampın jandarmalığını da üstlenmeye çalışıyordu, bu ABD emperyalizmiydi. ABD yanına Kanada’yı da alarak sürece müdahil olarak katılır. Bu anlaşmanın çehresi daha da genişletilir ve bu, 11 ay gibi kısa bir dönemde yapılır. 12 ülkenin de katılımı sağlanarak 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalan ve “Washington Antlaşması” olarak da bilinen “Kuzey Atlantik İttifakı/Antlaşması” şeklinde açılımı yapılan suç ve savaş örgütü olan NATO’nun kuruluş antlaşması imzalanır. Daha özlü ifadesi ile, II.Emperyalist paylaşım savaşının sonrası SSCB'ye karşı, ABD emperyalizminin öncülüğünde NATO resmi olarak kurulur. Bu anlaşmaya imza atan ABD, Kanada, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksenburg, İngiltere, Fransa, Portekiz, İzlanda ve İtalya gibi imzacı ülkelerin yürürlüğe girmesi için verilen onaylarının ardından 24 Ağustos 1949'da “resmi” olarak “yürürlüğe girmiş” ve işkence, adam kaçırma, katletme, infazlarda bulunma, provokasyon eylemleri yapma, siyasi cinayetler işleme vb gibi kirli savaşı yürüten ölüm mangalarının oluşumuna da start verilmiştir. Soğuk Savaş yıllarında ’’komünizm tehlikesiyle’’ mücadelenin, günümüzde ise dünya halklarını terörist olarak gösteren ve “uluslararası terörizme karşı mücadele” adı altında dünya halklarına karşı yürütülen savaşın, uluslararası komuta merkezi olan NATO, NATO üyesi olan tüm üye ülkelerde kurduğu kirli savaş örgütünün (Gladio/kontrgerilla) ve ölüm mangalarının bir uzantısıdır!.. Daha en baştan itibaren, kontrgerilla örgütlerinin NATO’ya bağlı ülkelerde geliştirilmesi öngörülmüştür. Bu konuda, 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek’te NATO eski genel sekreteri Lord Carrington; “NATO’nun 1949’daki ilk anlaşma metninde gizli bir madde yer alıyordu. Bu gizli maddeye göre NATO’ya üye olan devlet, komünizme karşı mücadele edecek devlet kuruluşunu oluşturmak zorundaydı. Bu örgütte yer alacak kadrolar gizli tutulacaktı, gizlilik içinde çalışacaktı.”[2] der...

Sosyalizmin uluslarası düzeyde elde ettiği kazanımlar ve büyüyen gücü karşsında sosyalizmin yayılması korkusunu yaşayan Avrupa Kıtasının Emperyalistlerine ABD emperyalizmi güç vermeye çalışıyordu: “Dünyada yalnız iki büyük devlet kalmıştır. Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği. Biz antik zamanlardan beri görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız. Roma ve Kartaca’dan beri Dünya üzerinde böyle bir güç kutuplaşması görülmemiştir. Birleşik Devletler için Sovyetler saldırganlığı veya komünist baskısı ile tehdit edilen ülkeleri kuvvetlendirmek yolunda atılacak adımlar Birleşik Devletlerin güvenliğini sağlayacaktır.”[3](ABD Dışişleri Bakanı D.Acheson) Sosyalizmin dünya düzeyindeki gelişmesine karşı kapitalizmin askeri gücünü oluşturmak amacıyla kurulan NATO, reel sosyalizmin yıkılması için yığınla çalışma içerisinde bulunmuştur.

NATO’nun kuruluşunu bir İngiliz askeri olan ve sonradan da bir diplomat olan Lord Ismay şu şekilde foprmüle ediyor; ”Rusları dışarıda, Almanya'yı alaşağı edilmiş halde ve ABD'yi içeride” tutmak için kurulmuştur. Yani amaç salt SSCB'ye karşı güvenlik değil, aynı zamanda Avrupa'nın güvenliği için ABD'nin katkıda bulunmasını da sağlamaktır!

9 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan NATO’nun, Kurucu antlaşmanın özellikle 3., 4., ve 5. maddeleri önemlidir. Bu maddelerle üye ülkeler, ’’ortak savunma için yeteneklerini geliştirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıyı hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi’’ taahhut etmişlerdir.

NATO'nun kuruluş nedeni başta SSCB olmak üzere, diğer sosyalist ülkelere ve iç ayaklanmalara karşı olduğunu ifade etmiştik. Emeperyalistlerin bu hamlesi karşısında SSCB ve Doğu Bloğu ülkeleri de, kendi savunma anlaşmalarını yaparlar ve Soğuk Savaşın yol açtığı kutuplaşma iyice belirginleşmiştir. Varşova Paktı olarak bilinen bu anlaşma, 1955'ten 1991'e kadar varlığını sürdürmüştür.

Peki Nedir Varşova Paktı?
Konuyu dağıtmadan kısa ve öz olarak ifade etmek gerekirse; Varşova Paktı, SSCB’nin öncülüğünde ve Çekoslovakya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve Arnavutluk (1968'de çekildi) ülkelerinin içerisinde yer aldığı ve 14 Mayıs 1955'te bir NATO saldırısına karşı Doğu Avrupa ülkelerini savunmak amacıyla kurulmuş bir paktır. Varşova Paktı, 1 Nisan 1991'de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa'sının iki kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karıştı. Bu paktın kuruluş antlaşması, üyeler arasında birleşik bir askeri komutanlık kurulmasını ve Doğu Avrupa ülkelerinin topraklarına Sovyet Ordu birliklerinin yerleşmesini öngörüyordu.

II. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde, Hortlayan faşizmin başını çeken Hitler faşizminin, Sovyet Halklarının ve Kızıl Ordunun eşsiz direnişleri ve çarpışmaları sonucu yenilgiye uğratılmasının ardından genelde dünya da, özel de ise Avrupa kıtasında dişleri uzayan faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük bedeller veren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne ve Kızıl Ordu’ya yönelik büyük bir sempati gelişmiş, sosyalizmin prestiji artmıştı. Dönemin uluslararası ve dünya ölçeğinde ki konjöktürel durum ve sosyalist hareketlerin kıta-kıta hareketlenerek dünyayı sarması ve sosyalist hareketin gerek uluslararası düzlemde ve gerekse lokal alanlarda kazandığı zaferlere, birde faşizmin kılıcını halkların tepesinde sallayan Hitler faşizminin SSCB tarafından yenilgiye uğratılması eklenir. Ard-arda sosyalist hareketin kazandığı bu zaferler, kapitalist-emperyalist sistemde ciddi derecede korku yaratır, Dünya halklarında ise güven!

Bu başarıyı manipile etmek ve kitlelerin sempatisini toplayan SSCB’nin kitleler üzerinde ki etkisini kırabilmek ve buradan kendilerine de pay çıkarabilmek için egemenlerin kalemşörleri ve kimi tarih saptırıcıları, emperyalistlerin bu savaşı kendileri tarafından, yani emperyalistlerin orduları tarafından yenilgiye uğratıldığı söylense de bunun gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Aksine, faşizm emperyalizmin sadık bir uşağıydı ve faşizm bizzat mali sermayenin “sosyalist ve komünist tehlike”ye, “kızıl tehlike”ye karşı besleyip büyüttüğü bir olağanüstü rejimdi. Bu rejim, bütün yükseliş dönemi ve iktidarda olduğu yıllar boyunca da mali ve tekelci sermaye tarafından işçi sınıfı hareketini ezmek için kullanılmıştır.

Uluslar arası emperyalist güçler, Faşizmin yenilgisi ve savaş sonrası sosyalizmin uluslar arası düzeyde artan prestijini ve halkların, işçi ve köylülerin büyüyen hayranlıklarını kırmak, sosyalizmin etki gücünü azaltmak, onu dünya halkları ve proletaryasından, uluslar-arası devrimci komünist hareketlerden izole etmek ve gerek ekonomik gerekse askeri ambargolar uygulayabilmek için son derece kapsamlı ve çok yönlü askeri ve ekonomik kampanyalar/ambargolar başlattılar. Bunların başlıcaları arasında “Demir Perde”, “Soğuk Savaş”, “Çevreleme Stratejisi”, “Truman doktrini”, “Marshal yardımı” vb gibi bu kampanyalar stratejilerinin birer parçalarıydı. Bu planlamalarla SSCB esas hedefte olmak üzere, diğer sosyalist ve demokratik ülkeleri de emperyalist abluka altına alarak tecrit etmeye, ekonomik ve askeri baskı uygulamaya çalıştılar. İşte kısa adı NATO diye bilinen “Kuzey Atlantik Paktı” adlı askeri örgütlenme, bu abluka politikasının bir parçası olarak ortaya çıktı ve kuruldu.

“Demir Perde”, “Soğuk Savaş”, “Çevreleme Stratejisi”, “Truman doktrini”, “Marshal yardımı” gibi hamlelerin kuşkusuz yığınla pratik sonucu ve teorik açılımı söz konusudur. Tüm bunları burada bir çırpıda ifade edeme-sekte, okuyucuya en azından dönemin koşulları içerisinde bu politikaların neler olduğunu ve bunların rehberliğinde gelişen kısa, öz ve pratik bir kaç sonucu özetlemeye çalışalım.

Demir Perde; ”Demir Perde” tanımı 5 Mart 1946 tarihinde Fulton'da bir konferansta Churchill tarafından yapılmıştır. Doğu Bloğu terimi Varşova Paktı ve Comecon yerine de kullanılır. Savaş sonrasında Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin “komünist olmayan ülkelerle ilişkilerindeki kapalılık ve gizlilik siyaseti”ni belirten terim olarak ifade edilir.[4]

Truman Doktrini;[5] Esas hatlarıyla incelediğimizde NATO’nun kuruluş temellerini atan esas düşünce TRUMAN DOKTRİNİDİR. Bu emperyalist doktrin, “Sosyalist ülkeleri kuşatıp ablukaya almayı, iç karışıklıklar yaratmayı, iç savaşlara müdahale etmeyi” öngörmektedir.. NATO da bu doktrin çerçevesinde saldırıların planlandığı, hazırlıkların yapıldığı ve yönlendirildiği bir karargah olmuştur.

ABD emperyalizminin 1947 yılında devlet başkanlığını yapan ve Harry Truman’ın (Truman 33.Derece Masondur ve Atom Bombalarının Japonya’ya atılma emrini vermiş, Dresden’de 250 Bin sivil Almanı katlettirmiş, İsrail’in kurulmasını sağlatmış, ve aynı zamanda CIA’de kurmuştur!) ismini alan doktrini, “Sovyet tehdidine karşı” hazırlanmış bir plan olarak ortaya çıkmış ve ABD’nin  “komünizm tehdidi” altındaki ülke ve devletlere mali ve askeri yardım yapacağı zeminine dayanan bir doktrinidir. Keza ABD’nin  uluslararası politikasının da değiştiğini ifade eden bu plan, uluslar arası değişen politikalarında Sovyet düşmanlığının bu yeni politikada temel olduğunu da ilan etmiştir.

Truman Doktrini ve bunun pratik adımları, Yunanistan da ki iç savaşın güç dengelerini ve seyrini değiştirerek Yunan komünistlerinin yenilgiye uğratılmasına gerekli desteğin sunulmasını sağlamış ve bu yenilgiyle komünistleri yalnızca Yunanistan topraklarında yenme stratejisinden ve lokal zafer elde etme isteminden çok, Batı bloğunun Soğuk Savaş’ta ki ilk silahlı mücadelelerinden birinden başarı elde ederek çıkmış olmasıydı. Keza Türkiye’ye yapmış olduğu ekonomik-askeri vb noktalarda ki yardımlarla da Türkiye ve Batı bloğu arasından ki ilişkileri daha da güçlendirmiş, geliştirilen bu ilişkilerden kaynaklı Türkiye’nin kendisini “Sovyet tehdidine” ve olası bir “Komünizm saldırısı”na karşı daha da rahat hissederek bu ilişkiyi daha da “güçlü” ve bağımlı hale getirmek için NATO’ya girmesi sağlanmıştır.[6]

Truman Doktrini, dünya’nın iki bloğa ayrıldığını, yani sosyalist ve kapitalist kamplaşmanın yaşandığını ifade ederek ABD ve SSCB mücadelesinin başladığını ilan etmiş ve geleneksel dış politikalarını değiştirerek dünya siyasetinde aktif bir rol üstlenmeye çalışmıştır. Bu yönelimini de, II.emperyalist paylaşım savaşı döneminde ekonomisi dibe vuran İngiliz emperyalizminin savaş alanından çekilmesiyle oluşan boşluğu zaman kaybetmeden doldurarak Sovyetlerin güneye doğru yayılmasının/ genişlemesinin önünü kesmesiyle görmek mümkündür.[7]

ABD, sosyalizmin yayılmasını durdurmak için Truman Doktrini’ni uygulamaya koyulmuş ve bu doktrine göre, Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeleri çok yönlü abluka altında tutmak için “çevreleme stratejisi” izlenecektir. CONTAIHEMET (çevreleme) denilen bu stratejide sosyalist ülkelerle sınır olan bu ülkelerin sosyalist yayılmaya karşı askeri ittifak yapılması öngörülüyordu. Truman, ABD kongresine gönderdiği mesajda “isteyen her ülkeyle komünizmle savaşında her türlü yardımın yapılacağını; ABD’nin aynı zamanda iç savaşlarda da taraf olduğunu” belirtiyordu.

Marshall Planı;[8]  Truman Doktrini, esas itibariyle Yunanistan ve Türkiye'ye askeri yardımı öngörmüştür. Bu yapılırken her iki ülkenin de, ’’Sovyetlerin doğrudan doğruya baskısı ve tehdidi altında’’ olduğu gerekçe gösterilmiştir. Oysa altı yıllık savaşın ardından Avrupa’nın genel olarak ekonomik durumu çok kötüdür ve savaş ağır tahribatlara neden olmuştur. ABD, SSCB’nin bu durumu fırsat bilerek ’’komünizm propagandasını şiddetlendirmesi’’ ve komünist partilerinin bilhassa kuvvetli olduğu Fransa ve İtalya komünistlerine destek verdiğini ifade eder.  Bu iki ülkede komünist partilerinin öncülüğünde çıkan grevler, bu ülkelerin ekonomisini felce uğratmış, Bu grevlerle komünist partilerinin iktidara gelmelerinden korkan ABD, Batı Avrupa'nın bu ekonomik sıkıntılarına ’’yardımcı olmak’’ için ABD dışişleri Bakanı George Marshall'ın 5 Haziran 1947 günü Harvard Üniversitesi'nde verdiği bir nutukta Marshall planı açıklanmıştır. Marshall Planı; buna katılmak isteyen her Avrupa ülkesine Amerikan mali yardımı, malzeme ve makinesini öngörüyordu.

Marshall Planıyla Amerika'nın Batı Avrupa'ya yaptığı ekonomik yardım 15 milyar dolar olmuş, fakat bu yardım, bütçe açıklarının kapanması, ithalat için kullanılması gibi, paranın verimli olmayan ve gidip de gelmeyeceği alanlara harcanmıştı. Bu işin sonu yoktu.

Hibe adı altında borçlandırmayı amaçlayan Marshall Yardımı, ’’yardım’’ verilen  16 ülkeyi de bağımlı hale getirmeyi amaçlamış ve bu ülkelerin pazarlarını kendi emperyalist tekellerine açmayı hedeflemiştir. Bu planla batı Avrupa ülkeleri ABD’nin daha fazla himayesine girmiş ve SSCB’nin de alanı bu şekilde kısmen de olsa daraltılmış olacaktı.

ABD, kamuoyunda “Marshall Yardımı” olarak bilinen bu anlaşma çerçevesinde, 1949-1951 yılları arasında Türkiye’ye ekonomik yardımlar yaptı. Türkiye, artık Batı yanlısı bir politika izlemeye başladı. 1948’de Marshall Planı’nın diyeti Türkiye’yi emperyalist tekellere daha fazla açmaktan başka bir işe yaramamış ve bu yardımla Türkiye, ABD’nin bölgedeki ileri karakolu haline getirilmiştir. Hedef, Amerikan sanayine pazar açmak, SSCB’nin alanını daraltmak ve sosyalizmi boğmaktır.

Tarihin en Kanlı Sayfalarında Yer Alan Bir Ülke; Almanya!
NATO, Kontrgerilla ve Naziler!
“faşizm,
Rusya’da başlamış devrimi devam ettirmediği için,
proletaryanın çekmek zorunda kaldığı bir cezadır.[9]

Hitler faşizminin Sovyetler tarafından yenilgiye uğratılmasıyla görünüşte Hitler faşizmi de ‘yok olmuş’tu!.. Bu durum esasen bir yanılsamaydı ve Nazi faşizmi ne yazık ki yok olmayacak, savaş sonrasında da dünya halklarına ve insanlığa karşı suç işlemeye devam edecekti… Birçok Nazi savaş suçlusu, savaştan hemen sonra Sovyetlerin elinden kaçarak ABD emperyalizminin himayesi altına girdi. Bu dönemden sonra da halkların kurtuluş mücadelesini boğmak için faaliyet yürütmeye devam ettiler. Yok olduğu düşünülen Hitler faşizmi, oluşturulun NATO ittifakı bünyesinde birçok Avrupa ülkesinde ve yeni-sömürge ülkelerde faaliyet yürüten "Gladio" yani kontrgerilla örgütlenmelerinin fikir babalığını yapanlar da yine bu Nazi artıklarıydı.

”General Gehlen, Hitler'in politik beyinlerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'ndeki Nazi istihbaratının şefiydi. 1945 yılında elindeki arşivle birlikte ABD'ye teslim oldu.(...) CIA Şefi Allen Dulles'la görüştürüldü. Ona (...) Stalin'in hiç de yabana atılacak biri olmadığını, ABD ve Batı Avrupa'nın doğudan gelecek tehlikenin farkında olmadığını anlattı. (...) Nazi generali, bu kez Amerika adına "hür dünya" için eski Nazilerden kurulu bir casusluk örgütü meydana getirip "servis" faaliyetlerine devam edecekti. General Gehlen Amerikalılarla anlaştıktan sonra 9 Temmuz 1946'da tekrar Almanya'ya döndü. Hitler'in istihbarat örgütü Gestapo ile askeri polis örgütü SS'nin üst düzey yetkililerini topladı. (...) General Gehlen, eski Nazilere yeni sahte kimliklerini verdi. Tahminlere göre Gehlen, iki yıl içinde, 10 bin kadar savaş suçlusu Nazi'yi toplamayı başarmıştı. Önce Federal Alman gizli servisi BND'yi kurdu ve başkanı oldu. Eski Naziler bunun ardından NATO'nun kurulmasıyla birlikte, Avrupa ülkelerindeki yeraltı örgütlenmelerine hız verdiler. Yani, Gladio'nun temellerini attılar.“ (Bay Pipo S.Yalçın - Doğan Yurdakul syf: 74-75)[10] Şeklinde aktaran Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un aktarımına ek olarak ABD’nin savaşı hangi niyetle ve hangi muhtevaya oturtturmak istediğini G.Trofimenko’dan aktaralım.

’’... Niyet, savaşı politikleştirmek, onu yarı-askeri, psikolojik, ekonomik, idari ve diğer tür operasyonların bir bileşimi haline getirmekti.’’[11] (Amerikan Savaş Stratejileri. G. Trofimenko, s f- 83) diyerek ifade ediyor G.Trofimenko…

Aktarılan bu paragraflarda ki yalınlıktan da görüleceği üzere, Nazi faşistleri casusluk, istihbarat, örgütlenme vb hususunda son derece ustalaşmış bir yapıda. Gerek bu tarihsel evreye ve detaylarına ilişkin, gerekse Nazi faşistlerinin ABD tarafından NATO bünyesinde nasılda örgütlenip katliamlara imza attırdığına dair çok olmasada azımsanmayacak düzeyde dokümanter belgeler söz konusu. Ve bunların önemli kesimi de kamuoyunca bilinmektedir. Henüz NATO denilen bir kanlı savaş örgütü yokken dahi, Nazi faşistleri bu yönlü çalışmalar içerisindedirler ve NATO kurulduktan sonra da ABD kontrolü ve himayesi altında NATO’nun iskeletini ve omurgasını oluştururlar. Nazi artıkları olan General Gehlen ve onun gibi nice eli kanlı katiller ordusundan kurulan Gladio/kontrgerilla gibi karşı-devrim örgütleri ve ölüm mangaları aracılığı ile katliamlar, darbeler düzenlendi. Sosyalist ülkelerde komplolar örgütlendi. Birçok ülkede devrimcilere, ulusal kurtuluş savaşçılarına ve aydınlara karşı düzenlenen sayısız katliamın altında Nazi generalleri ve onların yetiştirdiği katillerin imzası vardır. Türkiye’de ise bir dönem MİT Müsteşarlığı yapan Fuat Doğu (1960'dan sonra) Nazi generali Reinhard Gehlen'in öğrencilerinden biriydi. Hiram Abas, Mehmet Eymür gibi ünlü(!) MİT'çiler ise Fuat Doğu tarafından Gehlen'in öğretileriyle yetiştirilen işkenceci katillerdi!..

"Demokrasi" havarisi ABD tarafından, himaye edilen ve yeniden organize edilerek halkların üzerine salının Nazi subayları, CIA'nın da “en iyi“ adamları olarak içinde yerlerini aldılar. ABD ve Alman emperyalizmi halklara karşı açtıkları savaşta en ileri işbirliğini bu tür katliam örgütleri kurmada gösterdiler. “1952 yılında 1200 ABD ajanı örgütlü operasyon yürütmek amacıyla ve sekiz istihbarat servisinin yardımcı hizmetlerinden yararlanarak bir araya gelmiştir. Almanya o tarihten itibaren CIA operasyonlarının Avrupa'daki merkez üssü konumuna getirilmiştir.“[12] (Kontrgerilla Kıskacında Türkiye-Suat Parlar syf:52)

NATO itifakı içerisinde yer alan ülkelerde başta olmak üzere, bir çok ülkede de oluşturulan ve kullanılan ve kullanılmaya da devam eden Gladio/kontrgerilla birliklerinin işi, salt ilericilere karşı katliamlar düzenlemekle sınırlı değildir. Aynı zamanda kendi ideolojilerini yaymak için de yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmüşlerdir. Bu faaliyetlerin yürütüldüğü ülkelerden biri de Türkiye'dir.

Hitler almanyası Türkiye'yi müttefiki olarak görüyor ve Türkiye'ye biçtiği rolün gereği olarak da faşist örgütlenmeyi bizzat yaratmak için kolları sıvıyor. Avusturya'da faşist örgütlenmeyi ustaca başaran Franz Von Papen'i 1939'da Ankara Büyükelçisi olarak atanır ve kısa bir süre içerisinde Papen A.Türkeş'in de içinde yeraldığı ordu içinde İhtilal Birlikleri“ adı verilen faşist bir örgütlenmeyi oluşturmayı başarır. Alman faşizmi faaliyetleri yürütmek için oldukça cömert davranmayı da ihmal etmez. Alman Dışişleri Bakanı tarafından Türkiye’ye 5 milyon mark gönderilir. Ardından Bozkurt, Çınaraltı, Ergenekon, Orhun gibi faşist dergiler peşpeşe yayın faaliyetine başlar.  “Ribbentrop, 9 Mart'ta Papen'e yolladığı bir telgrafta basının ve radyo çalışanlarının parayla kandırılması için birkaç milyonun döviz olarak dağıtılması için başarıyla yerine getirildiğini bildirmiştir“[13] (Osmanlı'dan Günümüze Gizli Devlet-Suat Parlar, sayfa: 180)

Kontrgerilla örgütlenmesinin ‘dar’ yapısı 1960’lı yılı sonlarına doğru gelişen devrimci gençlik hareketlerine karşı daha ‘etkili’ ve daha ‘güçlü’ vuruşlar yapabilmesi için yeni bir tarz örgütlenmeyi öne çıkartır. Buda  Sivil faşist teşkilatların kurulup geliştirilmesidir. Bu örgütlenmelerde Amerikalıların talimatlarıyla olur. Bu tarz örgütlenmenin Türkiye’de ki adı MHP’dir. İlk komando kampları bu dönemde açılır. Çünkü tehlike büyüktür; halk ayaktadır, devrimciler gelişip güçlenmekte, halk bağımsızlık ve hürriyet istemektedir. Bu uyanış bir şekilde bastırılmak zorundadır!..

Eski CIA Başkanı William Collby, yıllar sonra Amerikan Senatosunun bir soruşturma komisyonu önünde şunları söyleyecektir; “NATO üyesi olması dolayısıyla Türkiye’de de (Gladio) benzeri bir kurumun varlığı ihtimali bulunmaktadır. ... Türkiye’nin komünistlerin eline düşmemesi için CIA’nın anti-komünist kuruluşlara destek vermiş olması ihtimali bulunmaktadır...”

NATO Tarafından Kurulup Pentagon ve CIA Tarafından Eğitildiler!
NATO ve Ölüm Mangaları:

Fransa da “‘Mavi Plan(Plan Bleu)” ve “Rüzgar Gülü”, Danimarka’da “Absalon”, Yunanistan’da “Sheepskin’’ ve “Koyun Postu”, Almanya da “Anti-komünist Saldırı Birliği” ve “Sessiz Şebeke”, İspanya’da “Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL)”, Belçika’da Kılıç, Hollanda da “Namuslu Hollandalılar”, Türkiye’de “Özel Harp Dairesi” ve ’’Özel Kuvvetler Komutanlığı’’ isimleriyle katliamlarını sürdüren bu suç örgütleri, NATO’nun kuruluşundan hemen sonra, bizzat Pentagon ve CIA tarafından NATO üyesi ülkelerde kurulmaya başlanmıştır. NATO’nun bu terör örgütlenmesinin omurgasında birçok eski Nazi subayı da görev alıyordu.

Kurulduğu ülkelerde değişik adlar verilen bu gizli örgütlenmelerin amaçları, ülke içindeki “komünist tehlike”ye ve Amerikan çıkarlarını tehdit eden hareketlere karşı “gayrı-nizami harp” yürütmektir!.. Dolayısıyla da amaçları yalnızca yeni sömürge ülkelerde sadece ’’dışarıdan gelecek komünist bir işgale karşı mücadele’’ etmekle sınırlandırılmamıştı. Egemenlerin ve işbirlikçilerinin çıkarları söz konusu olduğunda tehdidin dıştan yada içten gelmesinin hiçbir önemi yoktu. Bu tarz “tehlikelerin önünü almak” için ise; adam kaçırmadan katletmeye, provokasyonlar düzenlemekten kirli savaş çeteleri örgütleyip harekete geçirmeye kadar bir dizi yöntemi kullanacak bir hareket alanı tanımlanıyordu bu örgütlenmelere. CIA tarafından ABD ve diğer ülkelerde kurulan özel eğitim kamplarında, suikastlar düzenlemeden bomba yapımına ve işkence yöntemlerine kadar bir dizi alanda eğitimden geçirilen unsurlar ülkelerine gönderiliyorlardı. Bu unsurlar ülkelerinde, hükümetlerin dahi “haberdar olmadığı” bir gizlilikle, devlet içinde, devletin çıkarları için ama devlet üstü bir hiyerarşiye tabi olarak çalışıyorlar. Bu nedenledir ki kontrgerillanın yeni sömürgelerdeki esas görevi dıştan gelecek tehlikeden çok içte gelişen, gelişecek olan kurtuluş savaşlarının ve devrimlerin önünü kesmek şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla da kontrgerillanın kuruluşu halka karşı, halkların ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarına karşıdır!

NATO denilen bu gizli savaş örgütünün kirli faaliyetlerinde “komünizmle mücadele” temel eksen olarak gösterildi. Her ne kadar bu birlikteliğin antlaşmasını “Sovyet işgaline ve saldırısına karşı” olarak ifadelendirseler de, bu olasılığın hiçbir zaman gerçekleşmemesine karşın pek çok ülkede kanlı eylemler, provokatif saldırılar ve karşı devrimci faaliyetler yürüttü. Sözde “tarafsızlığı” ile bilinen Finlandiya ve İsviçre gibi ülkelerde dahi gladyo adıyla bilinen gizli ölüm mangaları oluşturulmuştur. NATO’nun “Komünizmle mücadele” de “gerilim stratejisi” adını verdiği bir yöntem izleniyor ve bu stratejinin amacı ise “ülkede gerilim yaratarak sağcı ve gerici eğilimleri güçlendirmek” olarak tanımlanıyordu.

Türkiye’de MHP’lilerin alınıp yaklaşık 10 yıl boyunca “komando kamplarında” eğitilmeleri de bunun bir ürünüydü. Bu çerçevede düzenlenen bir dizi provokatif eylemde yüzlerce insan hayatını kaybetti.

İtalya’da Gladio, Fransa’da Rüzgar Gülü, Yunanistan’da Koyun Postu, Belçika’da Kılıç, Hollanda’da Namuslu Hollandalılar, Avusturya’da Gezici Spor ve Dostluk Birliği, Danimarka da Absalon, İspanya da Anti-Terör Kurtarma Grubu(GAL), Almanya da Alman kontrgerillası, `Gehlen harekatı`, `Stay Behind`, `Sword` gibi adlarla anılan ve Türkiye’de de “Özel Harp Dairesi” adıyla bilinen kontrgerilla örgütleri kurulur. Gladio/kontrgerilla örgütlenmelerinin kimileri işledikleri cinayet, katliam ve suçların ayyuka çıkması ve gelinen aşamada kendi ‘misyonunu doldurmuş olmasından’ ötürü kendi devlet yetkilileri tarafından  teşhir olmuş kesimi bir şekilde sözde ‘ortaya çıkarma’ları söz konusu olmuştur. Kimi ülkelerde ise daha farklı nedenlerden ve sebeplerden dolayı şu veya bu şekilde ortaya çıkarılmıştır. Bu ölüm mangaları Ortaya çıkan ülkelerde nasıl örgütlendi? Faaliyetlerinin esası neydi? Ve Nasıl ortaya çıktı? Tüm bunları aşağıda yapacağımız uzun aktarımlarla okuyucuya sunmaya çalışalım;

FRANSA• Fransa`da İkinci Dünya Savaşı sonrası, sol oldukça kuvvetliydi. Parlamentoda sürekli temsil ediliyorlar ve halktan büyük destek görüyorlardı. Bunun üzerine Fransa`nın `sağ’ çevrelerinden bir grup, 1946`da Mavi Plan(Plan Bleu) adı verilen, komünizm karşıtı gizli bir ordu kurma projesi için düğmeye basar. 1947`de Sosyalist İçişleri Bakanı Edouard Depreux, Fransa`da `gizli, sağcı bir ordunun kurulmakta olduğunu` açıklar ve Depreux, “1946 sonunda, karanlık bir direniş ordusu kurulmaya başlandığını öğrendik; üyeleri de aşırı sağcı eski direnişçiler, Vichy hükümeti yandaşları ve monarşistlerdir” der.

Mavi Plan çerçevesinde, 1947 yılında bir darbe yapılması da planlanır. İş adamı Earl Edme de Vulpian`ın Fransa`nın kuzeyindeki Lamballe yakınlarındaki şatosu ”Orman’’, darbe hazırlıklarının karargâhı görevini görür. Şatoda yapılan aramada, ağır silâhlar ve operasyon planları bulunur. Sonradan, darbeciler, yüksek düzeyde şok yaratacak terör eylemleri gerçekleştirip bunların suçunu solcuların üzerine atma hazırlıkları yaptıklarını ifade ederler. Sosyalistler`e ve bazı istihbarat uzmanlarına göre darbeciler, ’’Kamuoyunun tepkisini arttırmak amacıyla, de Gaulle`e suikast düzenleme planı’’ bile yapmıştır.

Bu planların ifşa olması, Fransız Gladiosu`nu daha kurulmadan rafa kaldırılacak bir plan haline getirebilirdi. Ancak, 1949`da NATO`nun merkezini Fransa`da kurması, Gladio`nun kalbinin burada olmasına neden olur. Zaten 1947`de, kamuoyu daha darbe planlarının şokunu üzerinden atamadan, Rüzgâr Gülü (Rose des Vents) adlı bir yeni gizli ordu yapılanması projesi yürürlüğe konmuştur bile. Sosyalistler`in bu konuda çaresiz kalmasının nedeni, darbecilerin başarılı bir siyasi manevrayla, darbe haberlerinin Fransız Ordusu`nu yıpratmak için çıkarıldığı izlenimini yaymalarıydı. Fransız istihbaratının aslında kendileri de darbe planlarının içinde bulunan en üst düzey isimleri, olası bir Sovyet işgaline karşı hazırlık yapıldığını, birkaç radikal ismin de haddini aştığını öne sürüp olayı kapattı. Sonraki yıllarda, Fransız Gladiosu, özellikle emniyet teşkilatında kadrolaşmak ve Barış ve Özgürlük (Paix et Liberte) adını taşıyan gizli birimler kurarak, kamuoyunda Sosyalistler`e karşı ’’psikolojik savaş’’ yürütmekle uğraştı. Bu sivil gizli birimlerin amacı, olumsuz haberler yaymak, halkı Sosyalistler`e karşı gösteri düzenlemeye kışkırtmak ve yandaş kamuoyu yaratmaktı. Fransız siyasetçilerin gözlerinden uzak merkezler kurulması da Rüzgar Gülü`nün önem verdiği bir projeydi; bu amaçla Fas ve Senegal`de eğitim kampları kuruldu.

Rüzgar Gülü, Fransa`da özellikle bir taban yaratıp halk arasında sıradan insanlara ulaşmaya büyük özen gösterdi. CIA ajanlarından birinin, ’’Ne kadar büyüklükte bir kitleyi taraflarına çektiklerini bilemiyoruz; ama bildiğimiz, Rüzgar Gülü`nün, on binlerce esnaf, çiftçi gibi insanı yandaş olarak etki altına aldığı’’ dediği biliniyor.

DANİMARKA• Danimarka`da ki Gladio biriminin adı ’’Absalon’’ idi. Bu isim, Ortaçağ`da yaşamış ‘Dan’ kökenli bir din adamından alınmıştı. Bu din adamı, Ruslar`a karşı verdiği başarılı savaşlarla tanınıyordu. Birim, ’’Forsvarets Efterretningstjeneste’’ yani askerî gizli servis içinde faaliyet gösteriyordu. 1990`da ’’Q’’ kod adlı bir Gladio üyesinin açıklamalarına göre, ’’Absalon’’ 1950`lerin başında kurulmuştu. Yüzde 95`i askerlerden oluşuyordu. Üyeleri, özellikle en milliyetçi ve en dindar isimlerden oluşuyordu. Bazı ’’güvenilir’’ siyasetçiler de, Absalon`un varlığından haberdar ediliyordu. Hücreler şeklinde örgütlenen Absalon, genelde olası bir istilâ için hazırlanıyor ve arada sırada ülkedeki bazı sosyal gelişmelere müdahale ediyordu. Örneğin, Odense Üniversitesinde sol görüşlü bazı akademisyenlerin üst düzey görevlere gelmesini Absalon engellemişti. Bunun dışında, Doğu Avrupa ülkelerinde istihbarat toplanması da Absalon`un ilgi alanına giriyordu.

İSPANYABir İtalyan Gladio üyesinin, İspanya televizyonunda, 1966 yılında Kanarya Adaları`nda ABD askerleri tarafından İspanyollarla birlikte eğitim gördüklerini, bu eğitimden sonra benzer bir eğitim merkezi ve Gladio şubesini İspanya`da kurduklarını, bu iş içinde İspanya ordusundan yardım gördüklerini söyleyerek, İspanya`da Gladio`nun varlığını ilk kez duyurdu. Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele veren ETA örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle 1987 yılında Anti-Terör Kurtarma Grubu(GAL) tarafından Fransa`dan kaçırılan Basklı`nın ETA ile bir ilişkisinin olmadığı ortaya çıkmış ve bu olay üzerine açılan mahkeme ve yapılan araştırmalar sonucunda, 1983-1987 yılları arasında 23 kişinin ETA üyesi olduğu gerekçesiyle GAL tarafından kaçırılıp, öldürüldüğü ortaya çıktı.

ALMANYA• Almanya`da ’’Anti-komünist Saldırı Birliği’’ adını alan Gladio örgütünün başkanı, aynı zamanda 1945-1968 yılları arasında Alman İstihbarat Örgütü BND`nin de başkanlığını yapan emekli Nazi generali Reinhard Gehlen`di. Alman kontrgerillası, ’’Gehlen harekatı’’, ’’Stay Behind’’, ’’Sword’’ gibi adlarla da bilinmekteydi. 1950 yılında kurulan ’’Alman Gençlik Örgütü(BDJ)’’de bu nitelikteydi. Örgütün eski ajanlarından Dieter von Glahn, basına BDJ`nin CIA tarafından finanse edilen çok sayıdaki örgütten biri olduğunu açıklamıştı.

YUNANİSTANYunanistan Gladio`sunun adı ’’Sheepskin’’ olarak biliniyordu. Yunanistan`da hükümet, başlangıçta bu örgütlenmenin varlığını kabul etmedi. Ancak Başbakan Papandreu, 1990`da yaptığı açıklamada, Yunanistan`da İtalya`da ki gibi bir Gladio örgütünün varlığını kabul etti. Papandreu, 1984`te iktidara geldiklerinde örgütün varlığını bildiklerini ve o tarihte dağıtılmasını emrettiğini açıkladı.

TÜRKİYE: Türkiye NATO'ya girdikten hemen sonra Türkiye kontrgerillasının ilk merkezi Ankara'da Eylül 1952'de ’’Seferberlik Tetkik Kurulu’’ adı altında oluşturulur. CIA tarafından gizlice oluşturulan bu kontrgerilla merkezinin adı 1965'de ’’Özel Harp Dairesi’’, 1990'dan sonra ise ’’Özel Kuvvetler Komutanlığı’’ olarak değiştirilir, '70'li  yıllara kadar da kontrgerillanın varlığından ülkeyi yönetenler ve içinde yer alanların dışında pek kimsenin haberi olmaz. MGK, Bugün kontrgerillanın merkezi ve en üst kurumu durumundadır.

1960’lar ve öncesinde tutuklamalarda ve sorgularda başrolü oynayan istihbarat teşkilatı MAH (Milli Emniyet Hizmetleri) olduğu herkesçe bilinmekte. İstihbarat teşkilatları esas olarak yabancı ülkelerin faaliyetlerini takip etmek, açığa çıkarmak amacıyla kurulur ve buna göre çalışmalarını yürütürler, ama Türkiye’de MAH ve 1965'de onun yerini alan MİT'in işi daha çok ülke halkını takip etmek ve izlemek olmuştur. MAH’ı Türkiye istihbarat teşkilatı olarak nitelemekten çok CIA’nın Türkiye şubesi demek daha uygundur. Çünkü elemanları CIA tarafından eğitildiği gibi maaşları da uzun yıllar boyunca yine CIA tarafından ödenmiştir. 1965'de MAH'ın adı MİT olarak değiştirilir. Kontrgerillanın baştan itibaren örgütlendiği devlet kurumlarından biri MİT’tir. MİT müsteşarlığına hep kontrgerillacı subaylar atanmıştır. Elemanlarının önemli bir bölümü de asker kökenlidir. Dolayısıyla yasal olarak başbakana bağlı olmasına rağmen MİT’in inisiyatifi hep orduda ve ’’Özel Harp Dairesi’’nde yani kontrgerillada olmuştur.

İtalya’da (ünlü Gladio), Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, İngiltere’de, Norveç’de, Danimarka’da, Yunanistan’da Fransa’da ve hatta ‘tarafsızlığı’ ile ünlü İsviçre’de bile, bu kanlı ve kirli uluslararası örgütün ulusal uzantıları olduğu açığa çıkmıştır. İnsan haklarından, dünya barışından, temel hak ve özgürlüklerden, demokrasiden sıkça söz eden emperyalist güçler, günümüzde bu değerleri tehdit eden bir tehlike konumunda olan NATO’yu yeni saldırılarının aracı olarak biçimlendirmeye çalışıyorlar.

Türkiye Kontrgerillasının İşkencehaneleri:
Devrimci-ilerici-demokratlar, kontrgerillanın varlığını ilk kez Cunta döneminde Tağmaç'ın kurdurduğu gizli işkencehanelerde öğrendiler. Devletin bilinen Emniyet, MİT binaları dışında kontrgerilla gayri resmi işkencehaneler oluşturarak pek çok devrimciyi-aydını buralarda sorgulayıp, işkence yaptı. Bunlardan en bilinenleri İstanbul'da ünlü Ziverbey Köşkü, Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği'ndeki Marmara Köşkü, Bahçelievler'deki eski Gönen Koleji ve Mamak Muharebe Okulu'ndaki Radyoevi altındaki odalardı. Bu ‘gayri resmi’ işkencehanelerde kontrgerillanın yapmış olduğu işkenceler NATO’nun terör kamplarından öğrenilen yöntemlerdi.

Bu örgütlenmelerin kadrolarının bir kısmı, Washington yakınlarında ki Uluslararası Polis Akademisi’nde sorgu, işkence, patlayıcı yapma ve bu maddelerle suikast düzenleme eğitimleri aldı. Meksika sınırındaki Matamoros yakınlarında Yeşil Bereliler gözetiminde patlayıcı maddelerin kullanılması denenmekte, sessizce adam öldürme, bıçaklama, boğma vb’nin yanısıra Panama’daki ABD üslerinde bulunan okulda ise darbe yapma eğitimi verilmekteydi. Bu kamplarda 1975 yılına kadar 30-40 bin askeri personel eğitilir ve bu personelin bir kısmı Şili ve Arjantin’in darbe sürecinde de kurslardan geçirilirler. Eğitimi alınan tüm bu Kontr-gerilla taktikleri ve yöntemleri Artık Şili, Arjantin, Meksika, Güney Afrika gibi ‘uzak’ ülkelerde değil, İstanbul'da Ziverbey Köşkünde, Ankara'da Marmara Köşkü’nde, Gönen Koleji ve Mamak Muharebe Okulu'ndaki Radyoevi altındaki odalarda uygulanmaya başlar.

CIA ajanı David Galula'nın "Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri Teori ve Pratiği" adını taşıyan kontrgerilla faaliyetlerini ve yöntemlerini anlatan kitabı 1965 yılında Genelkurmay Basımevi'nde basılarak ordu içindeki ilgili birimlere dağıtılması tesadüf değildir. Kitapta devrimci, sol hareketleri ve sol muhalefeti etkisiz hale getirmek için provokasyonlardan, komplolara, infaz ve katliamlara, siyasi suikast ve cinayetlere kadar hangi araç ve yöntemlere başvurulması gerektiğinden, etkisiz hale getirildikten sonra yapılacak seçimlerde izlenmesi gereken yöntem ve taktiklere kadar neler yapılması gerektiği anlatılmaktadır. Bu kontrgerilla yöntem ve taktikleri, o günden bugüne kadar uygulanmış ve hala da uygulanmaktadır. Keza, CIA tarafından alınan eğitimler yetmemiş olacak ki, bu yöntemleri bir ders olarak ele alıp ve ordu içerisinde ‘seçkin’ kesimlere (işkenceci, tecavüzcü ve katil adaylarına) TC Genel Kurmaylığı tarafından basılıp dağıtılmış ve eğitimleri yaygınlaştırılarak verilmiştir. Bu kirli savaş aygıtı, Türkiye’de adı karşı devrim faaliyetleri, provokasyonlar ve siyasi katliamlarla anılan ‘Özel Harp Dairesi’ tarafından örgütlenmiştir. Keza Son 50 yıldır ilerici-devrimci muhalefete karşı yürütülen kirli savaşta, CIA-NATO güdümlü Kontr-gerilla ve onun uzantısı faşist paramiliter örgütler, temel önemde bir rol oynamışlardır.

Danimarka, Portekiz, Yunanistan, İspanya, Almanya, Norveç, Belçika, Fransa ve diğer NATO üyesi ülkeler gibi Türkiye’de de bu ölüm mangalarının zaman-zaman isimleri değişilmiş, zaman-zamanda farklı biçilere bürünmüş olsada sürekliliklerini korumaya devam etmişlerdir. Türkiyede Kontrgerilla, ’’Susurluk ’’, ’’Özel Harp’’ ve son olarak da ’’Ergenekon’’ isimleriyle anılan örgütlenmeler NATO denilen bu özel savaş örgütünün Türkiye ayağını oluşturmaktadırlar. Bu özel savaş örgütüne bağlı ve aşırı sağ militanlardan oluşan bu “gizli ordu”nun düzenlediği kanlı eylemler arasında en bilineni, 38 insanın katledildiği ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan 1977 kanlı 1 Mayıs katliamıdır. Bunun dışında Kızıldere katliamı, Kahramanmaraş ve Çorum olayları ve son olarak işlenen Hrant Dink cinayeti de bu ’’özel harp’’, ’’kontgerilla’’, ’’derin devlet’’, denilen Türkiye galdyosunun eylemleridir.

Gelinen aşamada NATO, soğuk savaş döneminde ki argümanlara sahip değil. Yani karşısında sosyalist bir blok ve varşova paktı gibi bir örgütlenmede yok. ‘Soğuk savaş’ döneminde SSCB ve ‘kızıl tehlike’ye karşı kurulan NATO, SSCB’nin dağılmasına karşın hala varlığını karumaya devam ediyor. Bu öyle gösteriyor ki emperyalistler açısından hala ‘kızıl tehlike’ geçmiş değil! NATO içerisinde ABD’nin siyasi ve askeri liderliği sürerken çeşitli çatırdamaların da yaşandığı gerçekliği söz konusu. ABD ısrarla kendi stratejik planlarına uygun olarak NATO’nun genişlemesi ve yeni üyelerin alımı ve NATO’nun sınırlarının genişletilmesi hususunda diretmekte. En son 29 MART 2004 Tarihinde NATO'ya 7 yeni üye ülke daha katıldı. Bu ülkeler; Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya şeklinde. Ayrıca; Arnavutluk, Makedonya ve Hırvatistan ise NATO’ya aday ülkeler durumunda.

NATO’nun birleştirici çimentosu görevini gören ‘soğuk savaş’ yıllarında ki SSCB ve Doğu Bloku varlığı ve ‘düşmanlardan gelebilecek saldırı ve savaş tehlikesi’ ihtimallerinin yerine ’’Uluslararası terör’’, ’’nükler silah tehdidi’’, gibi argümanalarda gelinen aşamada yeterli gelmiyor. Son dönemlerde ABD ile Rusya kapışmasında yaşanan sorunlarla birlikte bilindiği üzere Nisan 2008’de yapılan NATO toplantsıında ABD, Ukrayna ve Gürcistan’ı da  NATO’ya üye yapmak istemiş, ancak Almanya ve Fransanın itirazlarından ötürü bunu başaramamıştı. ABD, kendi sisyasi, ve askeri planlamaları dahilinde vurucu güç NATO’yu harekete geçirmeye çalışıyor, bunu yaparkende yukarıda aktardığımız üzere NATO’nun Kuruluş aşamasında imzalanan maddelerden özellikle 5. maddeyi ön plana çıkarıyor. Özlü ifadesiyle ABD ve diğer NATO üyesi emperyalist güçler açısından NATO’nun misyonu, Tekelci kapitalizmin uluslararası düzeyde ki vurucu ve tetikçi gücü konumundan başka bir şey değil!

Keza son birkaç yıldır NATO zirvelerinde yer almaya başlayan ve kamuoyuna da yansıtılan “asimetrik savaş” vb. şifreli kavramların altında yatan gerçek, NATO’nun, bu yeni tarihsel çerçeveye uygun olarak, değişen sürecin ve koşulların gerçekliğine kendisini yeniden uyarlayıp/restore ederek uluslararası karşı-devrim ve bir iç savaş örgütü olmanın misyonunu yerine getirebilme uğraşı içindedir.

Özcesi; CIA, NATO aracılığıyla birçok ülkede oluşturmuş olduğu “stay behind” yani “gizli ordular” ağı ve örgütlenmeleriyle ve  keza Batı Avrupalı çeşitli istihbarat birimleriyle de birlikte çalışarak tam 60 yıldır dünyanın bir çok kıtasında ki düzinelerce, darbe, cinayet, suikast, işkence ve terör vahşetinden sorumludur. Tüm bunların rapor olarak en iyi belgelendiği için İtalya`daki ’’stay behind’’ ordusuyla sınırlıdır. Kod Adı ise Gladio yani `Kılıç`!..

’’Soğuk Savaş’’ döneminde NATO ve CIA destekli ’’stay-behind’’ operasyonlarının, ’’ülke olası bir sosyalist işgal veya hareket tarafından ele geçirildiğinde’’ ya da ’’bir komünist parti demokratik seçimle başa geldiğinde harekete geçirilmesi’’ planlanıyordu. Bu ‘gizli orduların` kullanımı için İtalya’da, Avusturya’da, Almanya’da, Danimarka’da ve diğer ülkelerde birçok saklı cephanelik ele geçti.’’[14] Kontrgerilla oluşturulmasında başı çeken NATO’nun patronu ABD iken, Örgütlenmeyi ve organize işini ise CIA yürütmektedir. Çeşitli ülkelerde açıktan kurulan üslerin, uçak gemilerinin ve savaş araç-gereçlerin yanı sıra kontrgerilla örgütlenmesi de kendi silah depolarını, üslenmesini oluşturur.

Toparlayacak olursak; NATO’nun 60 yıllık ömrü boyunca, 37 milyondan fazla insanın öldüğü, 100 milyondan fazlasının da yaralandığı 315 savaş ve silahlı çatışmanın olduğu gerçekliği söz konusu. Bu, 60 yıl içinde yalnızca 9 gün’ün savaşsız geçtiği ifade ediliyor kimi kaynaklarca. Tüm bunlar, NATO’nun bir terör örgütü, katliam ve işkence mangaları olduğunu kanıtlamaya yeter de artar bile. SSCB’nin varlığı döneminde Emperyalistlerin ve onların savaş makinesi NATO’nun çeşitli dönemlerde çeşitli ülkelere yönelik yapmış olduğu saldırganlığı durdurulmuş, ve engellenmişti. Bunlardan Kore, Vietnam, Angola ve Küba örnek olarak gösterilebilir. “Doğası gereği emperyalizm savaş demektir”[15] sözünü doğrulayan sistem ve savaş makinesi NATO, Bugün de aynı yazgıyı beklemektedir!..

“Geleceğe ilişkin doğru öngörülerde bulunabilmek için komünist teoriyi doğru bir siyasal hat üzerine oturtmak, tarihsel olguları doğru tahlil etmek gerekir. Geçmiş dönemlerde İtalya ve Almanya’da yaşanan faşizm deneylerinden çıkartılacak çok ders var. O tarihsel kesitte olduğu gibi, şayet günümüzde de ayağa kalkan kitleler karşı-devrimci saldırının nereden geleceğini bilmezler ve karşı-saldırıya geçecek uyanıklık ve yetenekliliği gösteremezlerse, yığınların hareketi yine ezilir, mücadelenin aktarma kayışları kopar, tarihsel hafıza ağır darbeler alır. Böylece, sınıf mücadelesi karanlık bir döneme girerek yıllarca kanıyla kazanmaya çalıştığı mevzileri yine kaybedebilir. Bu bakımdan, proletaryanın öncüsünün devrimci hazırlık döneminde yalnızca başarılı ayaklanma örnekleriyle değil, karşı-devrimci saldırıların neler olabileceğine ilişkin derslerle de donatılması zorunludur.”[16]

Sonuç olarak; Tüm bunları bilmek ve böylesi bir suç ve suçlu, katliam ve katiller üreten sisteme karşı mücadele etmenin en önemli ayaklarından birini de oluşturabilmek gerekiyor, yani; geçmişle hesaplaşmak! Bu vesileyle bu suç örgütlerinin geçmişine ve emperyalist sistemin gerçekliğine ilişkin bir tarih bilinci oluşturmanın ilke adımları da atılmış olacaktır. Şayet bu layıkıyla ve hakkıyla yapılabilirse, kendi özgünlüğümüzde dahi olaya baktığımızda Türkiye işçi ve emekçileri için 12 Eylüller, 12 Martlar, faili (belli) ‘meçhul’ cinayetler ve kontr-gerillayla da hesaplaşma vesilesi olabilir… Başta dünya İşçi sınıfı ve emekçi halkların geleceği için, emperyalistlerin bu uluslar arası suç ve cinayet şebekesinin yayılmasını ve durdurulması için, bu emperyalist ittifakın dağıtılması zorunludur.

Yazımızı sonlandırırken emperyalistlerin hamilisi ve dünyanın jandarmalığına soyunmuş ABD emperyalizminin Kanlı sicil dosyasını Ekim 2001 yılında Cumhuriyet gazetesinde Deniz Som tarafından yayınlanan bu “bilinmeyen” kanlı tarihi aktaralım.

ABD’nin “Bilinmeyen” Kanlı Tarihi:[17]

’’·Sistematik olarak Kızılderili soykırımını başlatır,
·1898 'de Meksika'yı işgal eder,
·Aynı yıl Küba'ya girer,
·1921 'de Nikaragua'yı işgal eder.40 yıl boyunca terör havası estirtir,
·1945'te Japonya2nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atar ve 250.000 kişiyi vahşice katleder ,
·1950-53 yılları arasında yüz binlerce Kore’li yi katleder,
·1954'te binlerce Guatemalalıyı katleder ,
·1955'te Endonezya,Laos,Kamboçya’da çok sayıda CIA operasyonu düzenlenir,
·1950-59 yılları arasında Küba'da 60.000 kişi ABD destekli Badista birliklerince katledilir ,
·1961 'de domuzlar körfezi çıkarmasını örgütler ,
·1965'te Endonezya'da 1.000.000 kişinin katledilmesine sebep olur,
·Aynı yıl 10.000 kişi Dominik’te ABD paraşütçülerince katledilir ,
·1975'te Vietnam'dan kovulduğunda ardında milyonlarca ölü ve yaralı,yüz binlerce sakat,on-binlerce tecavüz olayı bırakır,
·1970-75’te Kamboçya ve Laos'ta 1.000.000 kişiyi katlederler,
·1973'te Şili'de CIA darbesi ile 30.000 kişi katledilir ,
·Arjantin'de işbirlikçileri ile 30.000 kişi katledilir ,
·1983'te Lübnan'da 14.000 deniz piyadesi binlerce kişiyi katleder, aynı yıl 6. filo Lübnan'ı günlerce bombalar,
·Aynı yıl Grenada'yı işgal eder ve yüzlerce kişi katledilir,
·1986'ta Libya'yı bombalar ve bine yakın sivili katleder, ülkeye ambargo uygular ,
·1989'ta Panama'ya asker çıkartır ve 5.000 panama'lının ölümüne sebep olur,
·1991 yılında Irak'a saldırır ve 100.000 'nin üzerinde Iraklının ölmesine sebep olur.
·Somali'yi işgale girişir,
·İran'a ambargo uygular,
·Nikaragua'yı karıştırır
· Ve şuanda ki Irak işgalinin durumuna gelecek olursak;
Milliyet gazetesının 20 Mart 2007 tarihli sayısında "İşte 4 yıl sonra Bush'un Irak'ı" başlığıyla kanlı bilançoyu verdiği aşşağıda ki, Pentagon verilerine dayanarak derlediği verilerini de aktaralım; Dört yıllık bilançoda can kaybı şöyle:
Sivil: 64 bin.
Iraklı polis ya da asker: 6 bin 264
ABD askeri: 3 bin 197
İngiliz askeri: 134
Diğer ülkelerin askerleri: 124
2006'da ölen sivil sayısı: 34 bin 500
Mülteci sayısı
Irak'ı terk edenler: 2 milyon
Irak'tan kaçanlar: 1 milyon 700 bin
Evsiz sayısı: 712 bin
·Sadece 1946-1975 yılları arasında 215 kez askeri güce başvurur.Aynı yıllarda insanlığı 19 kez nükleer silah
kullanmakla tehdit eder,

ABD Sicili İçin Bazı Gerçekler... Ve Sonra, Bazı "Diğer" Gerçekler!
• 1953... ABD, Moskova yanlısı İran Başbakanı Musaddık’ı darbeyle devirdi.
Yerine Şah Rıza Pehlevi’yi getirdi. Böylece Şah, ABD’yi de arkasına alarak, İran’ın tek yetkilisi oldu. 1 yıl sonra İran topraklarındaki petroller için İngiliz, Fransız ve Amerikan şirketleriyle anlaşma yaparak ABD’ye borcunu ödedi.
• 1950... Milliyetçilik programı izleyen Arbenz, Guatemala Başkanı seçildi. Arbenz, o zamanki Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ve kardeşi CIA Başkanı Allen Dulles’ın büyük miktarda kişisel yatırım yapmış oldukları United Fruit Company’yi millileştirmişti. Bunun üzerine CIA, Nikaragua diktatörü Somoza’nın desteği ile Arbenz’i devirtti. Yerine Guatemala Silahlı Kuvvetler Başkanı Castillo Armas’ı geçirdi. 200 bin sivil Guatemalalı öldürüldü.
Amerikan şirketlerinin millileştirilmesine son verildi.
• 1963... Güney Vietnam Başkanı Diem öldürüldü. ABD’nin, Vietnam Savaşı boyunca 4 milyon sivil hayatını kaybetti.
• 1973... CIA’nın yer aldığı bir darbe ile, sol eğilimli Cumhurbaşkanı Salvador Allende öldürüldü. Yerine General Pinochet getirildi. Diktatör Pinochet döneminde 5 bin Şilili sivil hayatını kaybetti.
• 1977... ABD, El Salvador’daki askeri yönetime destek verdi. 70 bin Salvadorlu ve 4 Amerikalı rahibe öldürüldü.
• 1980... CIA, Afganistan’ı işgal eden Sovyet güçlerine karşı savaşmaları için Usame bin Ladin ve örgütünü eğitti. 3 milyar dolar yardım etti.
• 1981... Başkan Reagan yönetimi, Nikaragua "contra"larını eğitti... 30 bin sivil Nikaragualı öldürüldü.
• 1982... Amerika, İran - Irak Savaşı’nda Saddam Hüseyin’i destekledi. Ona, milyarlarca dolarlık destek verdi. O yıllarda Reagan, şimdiki ABD Milli Savunma Başkanı ve savaş isteyen şahinlerin öncüsü olan Donald Rumsfeld’i özel temsilcisi olarak Irak’a gönderdi. Rumsfeld, Saddam ile görüştü. Reagan’ın mektubunu sundu.
Reagan yönetimi, resmi açıklamalarında Irak’ın zehirli gazlar kullanmasını kınıyordu.
Ancak, 1994 Senato raporuna göre, 1985 - 1989 arası ABD, lisanslı biyolojik ve kimyasal maddeleri Irak’a göndermişti. Bunlar, İran’a ve Kürtlere karşı kullanılmıştı.
• 1989... CIA ajanı ve Panama Başkanı Noriega, Amerika’nın emirlerine karşı çıkmaya kalkışınca, ülkesi ABD tarafından işgal edildi. Noriega tutuklandı. 3 bin Panamalı sivil öldürüldü.
• 1991... ABD, Kuveyt’in işgali üzerine Irak’a girdi. 6 haftada 85 bin ton bomba atıldı. Ürdün Kızılay’ına göre savaşta 113 bin sivil Iraklı öldü. 1991’den 1998’e kadar ise, kötü beslenme ve hastalık nedeniyle yarısından fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonun üzerinden Iraklı hayatını kaybetti. Bunu takiben ABD, Saddam paniği yaşayan Arap yarımadasına, 100 milyon dolarlık silah ve uçak sattı.’’

Şeklinde uzayıp giden alabildiğine uzunca bir kanlı sicili var ABD’nin. Şüphesiz ki bunlar sadece soyut yazılanlar ve bir bütünü ifade etmiyor. Acıları, ölümleri, işkenceleri, baskıları hiç birşey anlatamaz. Emperyalizm, sömürü, sıkıntı ve soygun, ihanet ve baskı, terör, şantaj ve kan gölü olmaksızın yaşayamaz! Savaşın yeryüzünden bütünüyle silinebilmesi kapitalist-emperyalist sistemin ve sömürünün tümüyle tasfiyesine bağlıdır. Bunu yapabilecek güçte, hiç şüphesiz dünya proletaryasının örgütlü gücüdür. Çünkü savaşların toplumsal yanı olduğu kadar, önemli bir yanı daha vardır, oda sınıfsal oluşudur. Savaşın çeşitli sınıfsal katmanlara getirileri ve götürüleri farklıdır. Savaş, Kapitalistler için korkunç kârları ifade ederken, emekçiler için yıkım ve felakettir. Demek ki, savaşın gidişatı bu sınıflar için farklı anlamlar taşımaktadır ve savaş bu sınıfların etkisinin ve müdahalesinin dışında kalamaz. Dünya proletaryasının bilge ustası Lenin bu savaşları emekçilerin lehine çevirecek savaşlara dönüştürmek için ”emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesi”[18]ni salık veriri ve; “(…) yüzlerce ve binlerce yıldır ilk kez kölelerin, köle sahipleri arasındaki bu savaşa, “Köle sahiplerinin ganimeti paylaşmak için sürdürdükleri bu savaşı, tüm ulusların kölelerinin, tüm ulusların köle sahiplerine karşı savaşına dönüştürelim!” şiarıyla açık bir şekilde cevap vermesi (…)[19]ni (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 6, çev.: Saliha N. Kaya, İnter yay., 1995, s. 516-524) dünya halklarına öğütler!..

Değişmekte olan nesnel koşullara, devrimci iradenin ve kararlılığın örgütlü müdahalesi ve etkisi, onun o kahreden ve değiştirip dönüştüren gücü, insanlığı bir ok gibi kapitalist-emperyalizmin çoktan ölmüş ve çürümüş bugününden, yaşanası bir geleceğe fırlatacağını söyleyebiliriz. İnsanlığın eşit, sömürüsüz, savaşsız ve işkencesiz bir geleceği için, dünya proletaryasının kızıl müfrezelerini kurma mücadelesine kanımızla, canımızla, bilincimiz ve irademizle katılmak zorundayız. Dünya proletaryasının kızıl müfrezeleri, yüz yıllardır kapitalist-emperyalist sistem tarafından yokluğa itilen, sömürülen ve katledilen halkların haklı savaşını yürütecek ve çürümekte olan bu sistemi ve kurumlarını alt üst edecektir. Çünkü, Haklı savaşlar, yıpratmaz ayağa kaldırır, çürütmez arındırır, zayıflatmaz güçlendirir, geriletmez ileriye/geleceğe taşır! Haksızlığa, eşitsizliğe, açlığa, savaşa, sömürüye, ve insanlığın insanca yaşayabileceği bir dünya’ya  kavuşabilmesi için, ve en önemlisi de tüm bunları üreten emperyalist sisteme karşı mücadele etmek gerekiyor. Çünkü mücadele büyüyüp gelişmenin yasasıdır!

Bir kez daha;
NATO:  Uluslararası bir saldırı, savaş, iç savaş ve katliam örgütüdür!
NATO:  Dünya jandarmalığına soyunan ABD’nin ve diğer emperyalist güçlerin uluslar arası tetikçi gücüdür!
NATO:  CIA`nin Kanlı ve gizli ordularının komuta kademesidir!
NATO:  Açık askeri örgütlenmesinin dışında, kontrgerillanın dünya çapında örgütleyicisidir!
NATO; Bir uluslararası karşı-devrim, bir iç savaş örgütüdür!
NATO; Sınıfsal ve ulusal özgürlük hareketlerinin ve dünya halklarının düşmanıdır!

Son söz yerine; Bütün dünyanın işçileri ve ezilen halkları, emperyalist saldırganlığa karşı birleşin, çünkü ancak Enternasyonalle kurtulacak insanlık!





Kaynaklar:

[1] Grillpazer
[2] NATO eski genel sekreteri Lord Carrington
[3] ABD Dışişleri Bakanı D.Acheson
[4] wikipedia.org
[5] Ahmet Kuyaş, Gençler İçin Çağdaş Tarih, Epsilon Kitabevi, sayfa 297
[6] Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), İmge Kitabevi, sayfalar 257-259
[7] www.wikipedia.org
[8] Yeni Çağ Gazetecilik. “Marshall Yardımı’yla sömürüldük” 18 Ekim 2007.
[9] Clara Zetkin
[10] Bay Pipo S.Yalçın Doğan Yurdakul syf: 74-75
[11] Amerikan Savaş Stratejileri. G. Trofimenko, s f- 83
[12] Kontrgerilla Kıskacında Türkiye-Suat Parlar syf:52
[13] Osmanlı'dan Günümüze Gizli Devlet-Suat Parlar, sayfa: 180
[15] Lenin
[16] L.Troçki (Faşizm Üzerine)
[17] Cumhuriyet Gazetesi. Deniz Som. Ekim 2001
[18] Lenin, Seçme Eserler, Cilt 6, çev.: Saliha N. Kaya, İnter yay., 1995, s. 516-524
[19] Lenin, Seçme Eserler, Cilt 6, çev.: Saliha N. Kaya, İnter yay., 1995, s. 516-524


Kimi Alıntılar ve Aktarımlar:
-       İzmir Air Base
-       NATO resmi sitesi