H.GÜRER
Temmuz, 2009
’’Zaferin büyüklüğü,
mücadelenin zorluğu ile ölçülür!’’[1]
Kurulduğundan
bu yana dünya halklarına karşı sayısız kanlı ve kirli işte parmağı olan
NATO’nun, 60.Kuruluş yılı dolayısıyla 2 ile 5 Nisan tarihleri
arasında Strasburg yakınlarında yapılacak kutlamalar için emperyalistler
hazırlıklarını yaparken, anti-emperyalist NATO karşıtı devrimci-demokratik
güçler ise NATO karşıtı barikatları sokaklarda kurma hazırlıklarına hız vermiş
durumdalar!..
Belçika, Fransa, Lüksemburg
ve İngiltere devletleri 4 mart 1948 yılında Bürüksel’de “komünist saldırı ve
içten gelecek devrim tehdidine karşı” temel gündemli bir toplantı yapılır ve
dalga-dalga, çeşitli kıtalarda ve Avrupanın bir çok noktasında gelişen “sosyalizm
tehlikesi”ne karşı ne yapacaklarını tartışırlar. Tartışmaların sonucunda da
“komünist saldırı ve içten gelecek devrim tehdidine karşı” karşılıklı
yardımlaşma konusunda anlaşarak 18 Mart 1948 tarihinde “Brüksel Anlaşması”
imzalanır. Hiç şüphesiz ki sosyalist-komünist hareketlerin ve keza SSCB’nin tek
düşmanı yukarıda ifade ettiğimiz devletlerle sınırlı değildir, böylesi bir
antlaşmanın içerisinde başta SSCB’nin yıkılmasını ve dünyanın her karesinde
sosyal ve ulusal kurtuluş savaşların kökünün kazınmasını isteyen bir düşman
daha vardı ki, bu düşman sadece sosyalist blokun yıkılmasını istemekle kalmıyor,
aynı zamanda sosyalist kampa karşı emperyalist kapitalist kampın jandarmalığını
da üstlenmeye çalışıyordu, bu ABD emperyalizmiydi. ABD yanına Kanada’yı da alarak
sürece müdahil olarak katılır. Bu anlaşmanın çehresi daha da genişletilir ve
bu, 11 ay gibi kısa bir dönemde yapılır. 12 ülkenin de katılımı sağlanarak 4
Nisan 1949'da Washington'da imzalan ve “Washington Antlaşması” olarak da bilinen
“Kuzey Atlantik İttifakı/Antlaşması” şeklinde açılımı yapılan suç ve savaş
örgütü olan NATO’nun kuruluş antlaşması imzalanır. Daha özlü ifadesi ile,
II.Emperyalist paylaşım savaşının sonrası SSCB'ye karşı, ABD emperyalizminin
öncülüğünde NATO resmi olarak kurulur. Bu anlaşmaya imza atan ABD, Kanada,
Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksenburg, İngiltere, Fransa, Portekiz,
İzlanda ve İtalya gibi imzacı ülkelerin yürürlüğe girmesi için verilen onaylarının
ardından 24 Ağustos 1949'da “resmi” olarak “yürürlüğe girmiş” ve işkence, adam kaçırma,
katletme, infazlarda bulunma, provokasyon eylemleri yapma, siyasi cinayetler
işleme vb gibi kirli savaşı yürüten ölüm mangalarının oluşumuna da start
verilmiştir. Soğuk Savaş yıllarında ’’komünizm tehlikesiyle’’ mücadelenin, günümüzde
ise dünya halklarını terörist olarak gösteren ve “uluslararası terörizme karşı
mücadele” adı altında dünya halklarına karşı yürütülen savaşın, uluslararası
komuta merkezi olan NATO, NATO üyesi olan tüm üye ülkelerde kurduğu kirli savaş
örgütünün (Gladio/kontrgerilla) ve ölüm mangalarının bir uzantısıdır!.. Daha en
baştan itibaren, kontrgerilla örgütlerinin NATO’ya bağlı ülkelerde
geliştirilmesi öngörülmüştür. Bu konuda, 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek’te NATO
eski genel sekreteri Lord Carrington; “NATO’nun 1949’daki ilk anlaşma metninde
gizli bir madde yer alıyordu. Bu gizli maddeye göre NATO’ya üye olan devlet,
komünizme karşı mücadele edecek devlet kuruluşunu oluşturmak zorundaydı. Bu
örgütte yer alacak kadrolar gizli tutulacaktı, gizlilik içinde çalışacaktı.”[2]
der...
Sosyalizmin uluslarası
düzeyde elde ettiği kazanımlar ve büyüyen gücü karşsında sosyalizmin yayılması
korkusunu yaşayan Avrupa Kıtasının Emperyalistlerine ABD emperyalizmi güç
vermeye çalışıyordu: “Dünyada yalnız iki büyük devlet kalmıştır. Birleşik
Devletler ve Sovyetler Birliği. Biz antik zamanlardan beri görülmemiş bir
durumla karşı karşıyayız. Roma ve Kartaca’dan beri Dünya üzerinde böyle bir güç
kutuplaşması görülmemiştir. Birleşik Devletler için Sovyetler saldırganlığı
veya komünist baskısı ile tehdit edilen ülkeleri kuvvetlendirmek yolunda
atılacak adımlar Birleşik Devletlerin güvenliğini sağlayacaktır.”[3](ABD
Dışişleri Bakanı D.Acheson) Sosyalizmin dünya düzeyindeki gelişmesine karşı
kapitalizmin askeri gücünü oluşturmak amacıyla kurulan NATO, reel sosyalizmin
yıkılması için yığınla çalışma içerisinde bulunmuştur.
NATO’nun
kuruluşunu bir İngiliz askeri olan ve sonradan da bir diplomat olan Lord Ismay şu
şekilde foprmüle ediyor; ”Rusları dışarıda, Almanya'yı alaşağı edilmiş halde ve
ABD'yi içeride” tutmak için kurulmuştur. Yani amaç salt SSCB'ye karşı güvenlik
değil, aynı zamanda Avrupa'nın güvenliği için ABD'nin katkıda bulunmasını da
sağlamaktır!
9 Nisan 1949'da Washington Antlaşması ile kurulan
NATO’nun, Kurucu antlaşmanın özellikle 3., 4., ve 5. maddeleri önemlidir. Bu
maddelerle üye ülkeler, ’’ortak savunma için yeteneklerini geliştirmeye,
herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık ve güvenliği tehlikede
olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıyı
hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi’’ taahhut etmişlerdir.
NATO'nun kuruluş nedeni başta SSCB olmak üzere, diğer
sosyalist ülkelere ve iç ayaklanmalara karşı olduğunu ifade etmiştik.
Emeperyalistlerin bu hamlesi karşısında SSCB ve Doğu Bloğu ülkeleri de, kendi
savunma anlaşmalarını yaparlar ve Soğuk Savaşın yol açtığı kutuplaşma iyice
belirginleşmiştir. Varşova Paktı olarak bilinen bu anlaşma, 1955'ten
1991'e kadar varlığını sürdürmüştür.
Peki Nedir Varşova Paktı?
Konuyu dağıtmadan kısa ve öz olarak ifade
etmek gerekirse; Varşova Paktı, SSCB’nin öncülüğünde ve Çekoslovakya,
Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Doğu Almanya ve Arnavutluk (1968'de çekildi)
ülkelerinin içerisinde yer aldığı ve 14 Mayıs 1955'te bir NATO saldırısına
karşı Doğu Avrupa ülkelerini savunmak amacıyla kurulmuş bir paktır. Varşova
Paktı, 1 Nisan 1991'de dağıtıldı ve böylece savaş sonrası Avrupa'sının iki
kutuplu yapısı askeri bakımdan da tarihe karıştı. Bu paktın kuruluş antlaşması,
üyeler arasında birleşik bir askeri komutanlık kurulmasını ve Doğu Avrupa
ülkelerinin topraklarına Sovyet Ordu birliklerinin yerleşmesini öngörüyordu.
II. Emperyalist Paylaşım
Savaşı döneminde, Hortlayan faşizmin başını çeken Hitler faşizminin, Sovyet
Halklarının ve Kızıl Ordunun eşsiz direnişleri ve çarpışmaları sonucu yenilgiye
uğratılmasının ardından genelde dünya da, özel de ise Avrupa kıtasında dişleri
uzayan faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük bedeller veren Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’ne ve Kızıl Ordu’ya yönelik büyük bir sempati gelişmiş,
sosyalizmin prestiji artmıştı. Dönemin uluslararası ve dünya ölçeğinde ki
konjöktürel durum ve sosyalist hareketlerin kıta-kıta hareketlenerek dünyayı
sarması ve sosyalist hareketin gerek uluslararası düzlemde ve gerekse lokal
alanlarda kazandığı zaferlere, birde faşizmin kılıcını halkların tepesinde
sallayan Hitler faşizminin SSCB
tarafından yenilgiye uğratılması eklenir.
Ard-arda sosyalist hareketin kazandığı bu zaferler, kapitalist-emperyalist
sistemde ciddi derecede korku yaratır, Dünya halklarında ise güven!
Bu başarıyı manipile etmek
ve kitlelerin sempatisini toplayan SSCB’nin kitleler üzerinde ki etkisini
kırabilmek ve buradan kendilerine de pay çıkarabilmek için egemenlerin kalemşörleri
ve kimi tarih saptırıcıları, emperyalistlerin bu savaşı kendileri tarafından, yani
emperyalistlerin orduları tarafından yenilgiye uğratıldığı söylense de
bunun gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Aksine, faşizm emperyalizmin sadık bir
uşağıydı ve faşizm bizzat mali sermayenin “sosyalist ve komünist tehlike”ye, “kızıl
tehlike”ye karşı besleyip büyüttüğü bir olağanüstü rejimdi. Bu rejim, bütün
yükseliş dönemi ve iktidarda olduğu yıllar boyunca da mali ve tekelci sermaye
tarafından işçi sınıfı hareketini ezmek için kullanılmıştır.
Uluslar arası
emperyalist güçler, Faşizmin yenilgisi ve savaş sonrası sosyalizmin uluslar
arası düzeyde artan prestijini ve halkların, işçi ve köylülerin büyüyen
hayranlıklarını kırmak, sosyalizmin etki gücünü azaltmak, onu dünya halkları ve
proletaryasından, uluslar-arası devrimci komünist hareketlerden izole etmek ve
gerek ekonomik gerekse askeri ambargolar uygulayabilmek için son derece
kapsamlı ve çok yönlü askeri ve ekonomik kampanyalar/ambargolar başlattılar.
Bunların başlıcaları arasında “Demir Perde”, “Soğuk Savaş”, “Çevreleme
Stratejisi”, “Truman doktrini”, “Marshal yardımı” vb gibi bu kampanyalar stratejilerinin
birer parçalarıydı. Bu planlamalarla SSCB esas hedefte olmak üzere, diğer
sosyalist ve demokratik ülkeleri de emperyalist abluka altına alarak tecrit
etmeye, ekonomik ve askeri baskı uygulamaya çalıştılar. İşte kısa adı NATO diye
bilinen “Kuzey Atlantik Paktı” adlı askeri örgütlenme, bu abluka politikasının
bir parçası olarak ortaya çıktı ve kuruldu.
“Demir Perde”, “Soğuk
Savaş”, “Çevreleme Stratejisi”, “Truman doktrini”, “Marshal yardımı” gibi
hamlelerin kuşkusuz
yığınla pratik sonucu ve teorik açılımı söz konusudur. Tüm bunları burada bir
çırpıda ifade edeme-sekte, okuyucuya en azından dönemin koşulları içerisinde bu
politikaların neler olduğunu ve bunların rehberliğinde gelişen kısa, öz ve
pratik bir kaç sonucu özetlemeye çalışalım.
Demir Perde; ”Demir Perde” tanımı 5 Mart
1946 tarihinde Fulton'da bir konferansta Churchill
tarafından yapılmıştır. Doğu Bloğu terimi Varşova Paktı ve Comecon
yerine de kullanılır. Savaş sonrasında Sovyetler
Birliği ve diğer Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin “komünist olmayan ülkelerle ilişkilerindeki
kapalılık ve gizlilik siyaseti”ni belirten terim olarak ifade edilir.[4]
Truman Doktrini;[5] Esas hatlarıyla
incelediğimizde NATO’nun kuruluş temellerini atan esas düşünce TRUMAN
DOKTRİNİDİR. Bu emperyalist doktrin, “Sosyalist ülkeleri kuşatıp ablukaya
almayı, iç karışıklıklar yaratmayı, iç savaşlara müdahale etmeyi” öngörmektedir..
NATO da bu doktrin çerçevesinde saldırıların planlandığı, hazırlıkların
yapıldığı ve yönlendirildiği bir karargah olmuştur.
ABD emperyalizminin 1947
yılında devlet başkanlığını yapan ve Harry Truman’ın (Truman 33.Derece Masondur
ve Atom Bombalarının Japonya’ya atılma emrini vermiş, Dresden’de 250 Bin sivil
Almanı katlettirmiş, İsrail’in kurulmasını sağlatmış, ve aynı zamanda CIA’de
kurmuştur!) ismini alan doktrini, “Sovyet tehdidine karşı” hazırlanmış bir plan
olarak ortaya çıkmış ve ABD’nin
“komünizm tehdidi” altındaki ülke ve devletlere mali ve askeri yardım
yapacağı zeminine dayanan bir doktrinidir. Keza ABD’nin uluslararası politikasının da değiştiğini
ifade eden bu plan, uluslar arası değişen politikalarında Sovyet düşmanlığının
bu yeni politikada temel olduğunu da ilan etmiştir.
Truman
Doktrini ve bunun pratik adımları, Yunanistan da ki iç savaşın güç dengelerini
ve seyrini değiştirerek Yunan komünistlerinin yenilgiye uğratılmasına gerekli
desteğin sunulmasını sağlamış ve bu yenilgiyle komünistleri yalnızca Yunanistan
topraklarında yenme stratejisinden ve lokal zafer elde etme isteminden çok,
Batı bloğunun Soğuk Savaş’ta ki ilk silahlı mücadelelerinden birinden başarı
elde ederek çıkmış olmasıydı. Keza Türkiye’ye yapmış olduğu ekonomik-askeri vb
noktalarda ki yardımlarla da Türkiye ve Batı bloğu arasından ki ilişkileri daha
da güçlendirmiş, geliştirilen bu ilişkilerden kaynaklı Türkiye’nin kendisini
“Sovyet tehdidine” ve olası bir “Komünizm saldırısı”na karşı daha da rahat
hissederek bu ilişkiyi daha da “güçlü” ve bağımlı hale getirmek için NATO’ya
girmesi sağlanmıştır.[6]
Truman
Doktrini, dünya’nın iki bloğa ayrıldığını, yani sosyalist ve kapitalist
kamplaşmanın yaşandığını ifade ederek ABD ve SSCB mücadelesinin başladığını
ilan etmiş ve geleneksel dış politikalarını değiştirerek dünya siyasetinde
aktif bir rol üstlenmeye çalışmıştır. Bu yönelimini de, II.emperyalist paylaşım
savaşı döneminde ekonomisi dibe vuran İngiliz emperyalizminin savaş alanından
çekilmesiyle oluşan boşluğu zaman kaybetmeden doldurarak Sovyetlerin güneye
doğru yayılmasının/ genişlemesinin önünü kesmesiyle görmek mümkündür.[7]
ABD, sosyalizmin yayılmasını durdurmak için Truman
Doktrini’ni uygulamaya koyulmuş ve bu doktrine göre, Sovyetler Birliği ve diğer
sosyalist ülkeleri çok yönlü abluka altında tutmak için “çevreleme stratejisi”
izlenecektir. CONTAIHEMET (çevreleme) denilen bu stratejide sosyalist ülkelerle
sınır olan bu ülkelerin sosyalist yayılmaya karşı askeri ittifak yapılması
öngörülüyordu. Truman, ABD kongresine gönderdiği mesajda “isteyen her
ülkeyle komünizmle savaşında her türlü yardımın yapılacağını; ABD’nin aynı
zamanda iç savaşlarda da taraf olduğunu” belirtiyordu.
Marshall Planı;[8] Truman Doktrini, esas itibariyle Yunanistan ve
Türkiye'ye askeri yardımı öngörmüştür. Bu yapılırken her iki ülkenin de, ’’Sovyetlerin
doğrudan doğruya baskısı ve tehdidi altında’’ olduğu gerekçe gösterilmiştir.
Oysa altı yıllık savaşın ardından Avrupa’nın genel olarak ekonomik durumu çok
kötüdür ve savaş ağır tahribatlara neden olmuştur. ABD, SSCB’nin bu durumu
fırsat bilerek ’’komünizm propagandasını şiddetlendirmesi’’ ve komünist
partilerinin bilhassa kuvvetli olduğu Fransa ve İtalya komünistlerine destek
verdiğini ifade eder. Bu iki ülkede
komünist partilerinin öncülüğünde çıkan grevler, bu ülkelerin ekonomisini felce
uğratmış, Bu grevlerle komünist partilerinin iktidara gelmelerinden korkan ABD,
Batı Avrupa'nın bu ekonomik sıkıntılarına ’’yardımcı olmak’’ için ABD dışişleri
Bakanı George Marshall'ın 5 Haziran 1947 günü Harvard Üniversitesi'nde verdiği
bir nutukta Marshall planı açıklanmıştır. Marshall Planı; buna katılmak isteyen
her Avrupa ülkesine Amerikan mali yardımı, malzeme ve makinesini öngörüyordu.
Marshall Planıyla Amerika'nın
Batı Avrupa'ya yaptığı ekonomik yardım 15 milyar dolar olmuş, fakat bu yardım,
bütçe açıklarının kapanması, ithalat için kullanılması gibi, paranın verimli
olmayan ve gidip de gelmeyeceği alanlara harcanmıştı. Bu işin sonu yoktu.
Hibe adı altında
borçlandırmayı amaçlayan Marshall Yardımı, ’’yardım’’ verilen 16 ülkeyi de bağımlı hale getirmeyi amaçlamış
ve bu ülkelerin pazarlarını kendi emperyalist tekellerine açmayı hedeflemiştir.
Bu planla batı Avrupa ülkeleri ABD’nin daha fazla himayesine girmiş ve SSCB’nin
de alanı bu şekilde kısmen de olsa daraltılmış olacaktı.
ABD, kamuoyunda
“Marshall Yardımı” olarak bilinen bu anlaşma çerçevesinde, 1949-1951 yılları
arasında Türkiye’ye ekonomik yardımlar yaptı. Türkiye, artık Batı yanlısı bir
politika izlemeye başladı. 1948’de Marshall Planı’nın diyeti Türkiye’yi
emperyalist tekellere daha fazla açmaktan başka bir işe yaramamış ve bu
yardımla Türkiye, ABD’nin bölgedeki ileri karakolu haline getirilmiştir. Hedef,
Amerikan sanayine pazar açmak, SSCB’nin alanını daraltmak ve sosyalizmi
boğmaktır.
Tarihin en Kanlı Sayfalarında
Yer Alan Bir Ülke; Almanya!
NATO, Kontrgerilla ve Naziler!
“faşizm,
Rusya’da başlamış
devrimi devam ettirmediği için,
Hitler faşizminin
Sovyetler tarafından yenilgiye uğratılmasıyla görünüşte Hitler faşizmi de ‘yok
olmuş’tu!.. Bu durum esasen bir yanılsamaydı ve Nazi faşizmi ne yazık ki yok
olmayacak, savaş sonrasında da dünya halklarına ve insanlığa karşı suç işlemeye
devam edecekti… Birçok Nazi savaş suçlusu, savaştan hemen sonra Sovyetlerin
elinden kaçarak ABD emperyalizminin himayesi altına girdi. Bu dönemden sonra da
halkların kurtuluş mücadelesini boğmak için faaliyet yürütmeye devam ettiler. Yok
olduğu düşünülen Hitler faşizmi, oluşturulun NATO ittifakı bünyesinde birçok
Avrupa ülkesinde ve yeni-sömürge ülkelerde faaliyet yürüten "Gladio"
yani kontrgerilla örgütlenmelerinin fikir babalığını yapanlar da yine bu Nazi
artıklarıydı.
”General Gehlen,
Hitler'in politik beyinlerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler
Birliği'ndeki Nazi istihbaratının şefiydi. 1945 yılında elindeki arşivle
birlikte ABD'ye teslim oldu.(...) CIA Şefi Allen Dulles'la görüştürüldü. Ona
(...) Stalin'in hiç de yabana atılacak biri olmadığını, ABD ve Batı Avrupa'nın
doğudan gelecek tehlikenin farkında olmadığını anlattı. (...) Nazi generali, bu
kez Amerika adına "hür dünya" için eski Nazilerden kurulu bir
casusluk örgütü meydana getirip "servis" faaliyetlerine devam
edecekti. General Gehlen Amerikalılarla anlaştıktan sonra 9 Temmuz 1946'da tekrar
Almanya'ya döndü. Hitler'in istihbarat örgütü Gestapo ile askeri polis örgütü
SS'nin üst düzey yetkililerini topladı. (...) General Gehlen, eski Nazilere
yeni sahte kimliklerini verdi. Tahminlere göre Gehlen, iki yıl içinde, 10 bin
kadar savaş suçlusu Nazi'yi toplamayı başarmıştı. Önce Federal Alman gizli servisi
BND'yi kurdu ve başkanı oldu. Eski Naziler bunun ardından NATO'nun kurulmasıyla
birlikte, Avrupa ülkelerindeki yeraltı örgütlenmelerine hız verdiler. Yani,
Gladio'nun temellerini attılar.“ (Bay Pipo S.Yalçın - Doğan Yurdakul syf:
74-75)[10]
Şeklinde aktaran Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul’un aktarımına ek olarak ABD’nin
savaşı hangi niyetle ve hangi muhtevaya oturtturmak istediğini G.Trofimenko’dan
aktaralım.
’’... Niyet, savaşı
politikleştirmek, onu yarı-askeri, psikolojik, ekonomik, idari ve diğer tür operasyonların
bir bileşimi haline getirmekti.’’[11] (Amerikan
Savaş Stratejileri. G. Trofimenko, s f- 83) diyerek ifade ediyor G.Trofimenko…
Aktarılan bu paragraflarda
ki yalınlıktan da görüleceği üzere, Nazi faşistleri casusluk, istihbarat,
örgütlenme vb hususunda son derece ustalaşmış bir yapıda. Gerek bu tarihsel
evreye ve detaylarına ilişkin, gerekse Nazi faşistlerinin ABD tarafından NATO
bünyesinde nasılda örgütlenip katliamlara imza attırdığına dair çok olmasada
azımsanmayacak düzeyde dokümanter belgeler söz konusu. Ve bunların önemli
kesimi de kamuoyunca bilinmektedir. Henüz NATO denilen bir kanlı savaş örgütü
yokken dahi, Nazi faşistleri bu yönlü çalışmalar içerisindedirler ve NATO
kurulduktan sonra da ABD kontrolü ve himayesi altında NATO’nun iskeletini ve
omurgasını oluştururlar. Nazi artıkları olan General Gehlen ve onun gibi nice eli
kanlı katiller ordusundan kurulan Gladio/kontrgerilla gibi karşı-devrim
örgütleri ve ölüm mangaları aracılığı ile katliamlar, darbeler düzenlendi.
Sosyalist ülkelerde komplolar örgütlendi. Birçok ülkede devrimcilere, ulusal
kurtuluş savaşçılarına ve aydınlara karşı düzenlenen sayısız katliamın altında
Nazi generalleri ve onların yetiştirdiği katillerin imzası vardır. Türkiye’de
ise bir dönem MİT Müsteşarlığı yapan Fuat Doğu (1960'dan sonra) Nazi generali
Reinhard Gehlen'in öğrencilerinden biriydi. Hiram Abas, Mehmet Eymür gibi
ünlü(!) MİT'çiler ise Fuat Doğu tarafından Gehlen'in öğretileriyle yetiştirilen
işkenceci katillerdi!..
"Demokrasi" havarisi ABD tarafından, himaye edilen ve yeniden organize edilerek halkların üzerine salının Nazi subayları, CIA'nın da “en iyi“ adamları olarak içinde yerlerini aldılar. ABD ve Alman emperyalizmi halklara karşı açtıkları savaşta en ileri işbirliğini bu tür katliam örgütleri kurmada gösterdiler. “1952 yılında 1200 ABD ajanı örgütlü operasyon yürütmek amacıyla ve sekiz istihbarat servisinin yardımcı hizmetlerinden yararlanarak bir araya gelmiştir. Almanya o tarihten itibaren CIA operasyonlarının Avrupa'daki merkez üssü konumuna getirilmiştir.“[12] (Kontrgerilla Kıskacında Türkiye-Suat Parlar syf:52)
NATO itifakı
içerisinde yer alan ülkelerde başta olmak üzere, bir çok ülkede de oluşturulan
ve kullanılan ve kullanılmaya da devam eden Gladio/kontrgerilla birliklerinin
işi, salt ilericilere karşı katliamlar düzenlemekle sınırlı değildir. Aynı
zamanda kendi ideolojilerini yaymak için de yoğun bir propaganda faaliyeti
yürütmüşlerdir. Bu faaliyetlerin yürütüldüğü ülkelerden biri de Türkiye'dir.
Hitler almanyası Türkiye'yi
müttefiki olarak görüyor ve Türkiye'ye biçtiği rolün gereği olarak da faşist
örgütlenmeyi bizzat yaratmak için kolları sıvıyor. Avusturya'da faşist
örgütlenmeyi ustaca başaran Franz Von Papen'i 1939'da Ankara Büyükelçisi olarak
atanır ve kısa bir süre içerisinde Papen A.Türkeş'in de içinde yeraldığı ordu
içinde ”İhtilal Birlikleri“
adı verilen faşist bir örgütlenmeyi oluşturmayı başarır. Alman faşizmi
faaliyetleri yürütmek için oldukça cömert davranmayı da ihmal etmez. Alman
Dışişleri Bakanı tarafından Türkiye’ye 5 milyon mark gönderilir. Ardından
Bozkurt, Çınaraltı, Ergenekon, Orhun gibi faşist dergiler peşpeşe yayın
faaliyetine başlar. “Ribbentrop, 9
Mart'ta Papen'e yolladığı bir telgrafta basının ve radyo çalışanlarının parayla
kandırılması için birkaç milyonun döviz olarak dağıtılması için başarıyla
yerine getirildiğini bildirmiştir“[13]
(Osmanlı'dan Günümüze Gizli Devlet-Suat Parlar, sayfa: 180)
Kontrgerilla
örgütlenmesinin ‘dar’ yapısı 1960’lı yılı sonlarına doğru gelişen devrimci
gençlik hareketlerine karşı daha ‘etkili’ ve daha ‘güçlü’ vuruşlar yapabilmesi
için yeni bir tarz örgütlenmeyi öne çıkartır. Buda Sivil faşist teşkilatların kurulup geliştirilmesidir.
Bu örgütlenmelerde Amerikalıların talimatlarıyla olur. Bu tarz örgütlenmenin Türkiye’de
ki adı MHP’dir. İlk komando kampları bu dönemde açılır. Çünkü tehlike büyüktür;
halk ayaktadır, devrimciler gelişip güçlenmekte, halk bağımsızlık ve hürriyet
istemektedir. Bu uyanış bir şekilde bastırılmak zorundadır!..
Eski CIA Başkanı William
Collby, yıllar sonra Amerikan Senatosunun bir soruşturma komisyonu önünde
şunları söyleyecektir; “NATO üyesi olması dolayısıyla Türkiye’de de (Gladio)
benzeri bir kurumun varlığı ihtimali bulunmaktadır. ... Türkiye’nin
komünistlerin eline düşmemesi için CIA’nın anti-komünist kuruluşlara destek
vermiş olması ihtimali bulunmaktadır...”
NATO Tarafından Kurulup Pentagon
ve CIA Tarafından Eğitildiler!
NATO ve Ölüm Mangaları:
Fransa da “‘Mavi Plan(Plan Bleu)” ve “Rüzgar Gülü”, Danimarka’da “Absalon”, Yunanistan’da “Sheepskin’’ ve “Koyun Postu”, Almanya da “Anti-komünist Saldırı Birliği” ve “Sessiz Şebeke”, İspanya’da “Anti-Terör Kurtarma Grubu (GAL)”, Belçika’da Kılıç, Hollanda da “Namuslu
Hollandalılar”, Türkiye’de “Özel Harp Dairesi” ve ’’Özel Kuvvetler
Komutanlığı’’ isimleriyle katliamlarını sürdüren bu suç örgütleri, NATO’nun
kuruluşundan hemen sonra, bizzat Pentagon ve CIA tarafından NATO üyesi
ülkelerde kurulmaya başlanmıştır. NATO’nun bu terör örgütlenmesinin omurgasında
birçok eski Nazi subayı da görev alıyordu.
Kurulduğu ülkelerde
değişik adlar verilen bu gizli örgütlenmelerin amaçları, ülke içindeki
“komünist tehlike”ye ve Amerikan çıkarlarını tehdit eden hareketlere karşı
“gayrı-nizami harp” yürütmektir!.. Dolayısıyla da amaçları yalnızca yeni sömürge
ülkelerde sadece ’’dışarıdan gelecek komünist bir işgale karşı mücadele’’
etmekle sınırlandırılmamıştı. Egemenlerin ve işbirlikçilerinin çıkarları söz
konusu olduğunda tehdidin dıştan yada içten gelmesinin hiçbir önemi yoktu. Bu
tarz “tehlikelerin önünü almak” için ise; adam kaçırmadan katletmeye,
provokasyonlar düzenlemekten kirli savaş çeteleri örgütleyip harekete geçirmeye
kadar bir dizi yöntemi kullanacak bir hareket alanı tanımlanıyordu bu
örgütlenmelere. CIA tarafından ABD ve diğer ülkelerde kurulan özel eğitim
kamplarında, suikastlar düzenlemeden bomba yapımına ve işkence yöntemlerine
kadar bir dizi alanda eğitimden geçirilen unsurlar ülkelerine
gönderiliyorlardı. Bu unsurlar ülkelerinde, hükümetlerin dahi “haberdar
olmadığı” bir gizlilikle, devlet içinde, devletin çıkarları için ama devlet
üstü bir hiyerarşiye tabi olarak çalışıyorlar. Bu nedenledir ki kontrgerillanın
yeni sömürgelerdeki esas görevi dıştan gelecek tehlikeden çok içte gelişen,
gelişecek olan kurtuluş savaşlarının ve devrimlerin önünü kesmek şeklinde
belirlenmiştir. Dolayısıyla da kontrgerillanın kuruluşu halka karşı, halkların
ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarına karşıdır!
NATO denilen bu gizli savaş örgütünün kirli faaliyetlerinde “komünizmle
mücadele” temel eksen olarak gösterildi. Her ne kadar bu birlikteliğin
antlaşmasını “Sovyet işgaline ve saldırısına karşı” olarak ifadelendirseler de,
bu olasılığın hiçbir zaman gerçekleşmemesine karşın pek çok ülkede kanlı
eylemler, provokatif saldırılar ve karşı devrimci faaliyetler yürüttü. Sözde
“tarafsızlığı” ile bilinen Finlandiya ve İsviçre gibi ülkelerde dahi gladyo
adıyla bilinen gizli ölüm mangaları oluşturulmuştur. NATO’nun “Komünizmle
mücadele” de “gerilim stratejisi” adını verdiği bir yöntem izleniyor ve bu
stratejinin amacı ise “ülkede gerilim yaratarak sağcı ve gerici eğilimleri
güçlendirmek” olarak tanımlanıyordu.
Türkiye’de MHP’lilerin alınıp yaklaşık 10 yıl boyunca “komando
kamplarında” eğitilmeleri de bunun bir ürünüydü. Bu çerçevede düzenlenen bir
dizi provokatif eylemde yüzlerce insan hayatını kaybetti.
İtalya’da Gladio,
Fransa’da Rüzgar Gülü, Yunanistan’da Koyun Postu, Belçika’da Kılıç, Hollanda’da
Namuslu Hollandalılar, Avusturya’da Gezici Spor ve Dostluk Birliği, Danimarka
da Absalon, İspanya da Anti-Terör Kurtarma Grubu(GAL), Almanya da Alman kontrgerillası, `Gehlen harekatı`, `Stay Behind`, `Sword` gibi adlarla anılan ve Türkiye’de de “Özel Harp Dairesi” adıyla bilinen
kontrgerilla örgütleri kurulur. Gladio/kontrgerilla örgütlenmelerinin kimileri
işledikleri cinayet, katliam ve suçların ayyuka çıkması ve gelinen aşamada
kendi ‘misyonunu doldurmuş olmasından’ ötürü kendi devlet yetkilileri
tarafından teşhir olmuş kesimi bir
şekilde sözde ‘ortaya çıkarma’ları söz konusu olmuştur. Kimi ülkelerde ise daha
farklı nedenlerden ve sebeplerden dolayı şu veya bu şekilde ortaya çıkarılmıştır.
Bu ölüm mangaları Ortaya çıkan ülkelerde nasıl örgütlendi? Faaliyetlerinin
esası neydi? Ve Nasıl ortaya çıktı? Tüm bunları aşağıda yapacağımız uzun
aktarımlarla okuyucuya sunmaya çalışalım;
FRANSA• Fransa`da İkinci Dünya
Savaşı sonrası, sol oldukça kuvvetliydi. Parlamentoda sürekli temsil
ediliyorlar ve halktan büyük destek görüyorlardı. Bunun üzerine Fransa`nın `sağ’
çevrelerinden bir grup, 1946`da Mavi Plan(Plan Bleu) adı verilen, komünizm
karşıtı gizli bir ordu kurma projesi için düğmeye basar. 1947`de Sosyalist İçişleri Bakanı Edouard Depreux, Fransa`da
`gizli, sağcı bir ordunun kurulmakta olduğunu` açıklar ve Depreux, “1946
sonunda, karanlık bir direniş ordusu kurulmaya başlandığını öğrendik; üyeleri
de aşırı sağcı eski direnişçiler, Vichy hükümeti yandaşları ve monarşistlerdir” der.
Mavi Plan
çerçevesinde, 1947 yılında bir darbe yapılması da planlanır. İş adamı Earl Edme de Vulpian`ın Fransa`nın kuzeyindeki Lamballe yakınlarındaki şatosu ”Orman’’, darbe hazırlıklarının
karargâhı görevini görür. Şatoda yapılan aramada,
ağır silâhlar ve operasyon planları bulunur. Sonradan, darbeciler, yüksek
düzeyde şok yaratacak terör eylemleri gerçekleştirip bunların suçunu solcuların
üzerine atma hazırlıkları yaptıklarını ifade ederler. Sosyalistler`e ve bazı
istihbarat uzmanlarına göre darbeciler, ’’Kamuoyunun tepkisini arttırmak
amacıyla, de Gaulle`e
suikast düzenleme planı’’ bile yapmıştır.
Bu planların ifşa olması, Fransız
Gladiosu`nu daha kurulmadan rafa kaldırılacak bir plan haline
getirebilirdi. Ancak, 1949`da NATO`nun merkezini Fransa`da kurması, Gladio`nun
kalbinin burada olmasına neden olur. Zaten 1947`de, kamuoyu daha darbe
planlarının şokunu üzerinden atamadan, Rüzgâr Gülü
(Rose des Vents) adlı bir yeni gizli
ordu yapılanması projesi yürürlüğe konmuştur bile. Sosyalistler`in bu konuda
çaresiz kalmasının nedeni, darbecilerin başarılı bir siyasi manevrayla, darbe
haberlerinin Fransız
Ordusu`nu yıpratmak için çıkarıldığı izlenimini yaymalarıydı. Fransız istihbaratının
aslında kendileri de darbe planlarının içinde bulunan en üst düzey isimleri,
olası bir Sovyet işgaline karşı hazırlık yapıldığını, birkaç radikal ismin de
haddini aştığını öne sürüp olayı kapattı. Sonraki yıllarda, Fransız Gladiosu,
özellikle emniyet teşkilatında kadrolaşmak ve Barış ve Özgürlük (Paix et Liberte) adını taşıyan
gizli birimler kurarak, kamuoyunda Sosyalistler`e karşı ’’psikolojik savaş’’
yürütmekle uğraştı. Bu sivil gizli birimlerin amacı, olumsuz haberler yaymak,
halkı Sosyalistler`e karşı gösteri düzenlemeye kışkırtmak ve yandaş kamuoyu
yaratmaktı. Fransız siyasetçilerin gözlerinden uzak merkezler kurulması da
Rüzgar Gülü`nün önem verdiği bir projeydi; bu amaçla Fas ve Senegal`de eğitim kampları
kuruldu.
Rüzgar Gülü, Fransa`da özellikle bir taban yaratıp
halk arasında sıradan insanlara ulaşmaya büyük özen gösterdi. CIA ajanlarından birinin, ’’Ne
kadar büyüklükte bir kitleyi taraflarına çektiklerini bilemiyoruz; ama bildiğimiz,
Rüzgar Gülü`nün,
on binlerce esnaf, çiftçi gibi insanı yandaş olarak etki altına aldığı’’ dediği
biliniyor.
DANİMARKA• Danimarka`da ki Gladio biriminin adı ’’Absalon’’ idi. Bu isim,
Ortaçağ`da yaşamış ‘Dan’ kökenli bir din adamından alınmıştı. Bu din adamı,
Ruslar`a karşı verdiği başarılı savaşlarla tanınıyordu. Birim, ’’Forsvarets
Efterretningstjeneste’’ yani askerî gizli servis içinde faaliyet
gösteriyordu. 1990`da ’’Q’’ kod adlı bir Gladio üyesinin açıklamalarına göre, ’’Absalon’’
1950`lerin başında kurulmuştu. Yüzde 95`i askerlerden oluşuyordu. Üyeleri,
özellikle en milliyetçi ve en dindar isimlerden oluşuyordu. Bazı ’’güvenilir’’
siyasetçiler de, Absalon`un varlığından haberdar ediliyordu. Hücreler şeklinde
örgütlenen Absalon, genelde olası bir istilâ için hazırlanıyor ve arada sırada
ülkedeki bazı sosyal gelişmelere müdahale ediyordu. Örneğin, Odense
Üniversitesinde sol görüşlü bazı akademisyenlerin üst düzey
görevlere gelmesini Absalon engellemişti. Bunun dışında, Doğu Avrupa
ülkelerinde istihbarat toplanması da Absalon`un ilgi alanına giriyordu.
İSPANYA• Bir İtalyan
Gladio üyesinin, İspanya televizyonunda, 1966 yılında Kanarya
Adaları`nda ABD askerleri tarafından İspanyollarla
birlikte eğitim gördüklerini, bu eğitimden sonra benzer bir eğitim merkezi ve
Gladio şubesini İspanya`da kurduklarını, bu iş içinde İspanya ordusundan yardım
gördüklerini söyleyerek, İspanya`da Gladio`nun varlığını ilk kez duyurdu. Bask bölgesinin
bağımsızlığı için mücadele veren ETA örgüt üyesi olduğu
gerekçesiyle 1987 yılında Anti-Terör
Kurtarma Grubu(GAL)
tarafından Fransa`dan kaçırılan Basklı`nın ETA ile bir
ilişkisinin olmadığı ortaya çıkmış ve bu olay üzerine açılan mahkeme ve yapılan
araştırmalar sonucunda, 1983-1987 yılları arasında 23 kişinin ETA üyesi olduğu
gerekçesiyle GAL tarafından kaçırılıp, öldürüldüğü ortaya çıktı.
ALMANYA• Almanya`da ’’Anti-komünist Saldırı
Birliği’’ adını alan Gladio örgütünün başkanı, aynı zamanda
1945-1968 yılları arasında Alman
İstihbarat Örgütü BND`nin de başkanlığını yapan emekli Nazi
generali Reinhard
Gehlen`di. Alman
kontrgerillası, ’’Gehlen
harekatı’’, ’’Stay Behind’’,
’’Sword’’
gibi adlarla da bilinmekteydi. 1950 yılında kurulan ’’Alman Gençlik
Örgütü(BDJ)’’de
bu nitelikteydi. Örgütün eski ajanlarından Dieter von Glahn, basına BDJ`nin CIA
tarafından finanse edilen çok sayıdaki örgütten biri olduğunu açıklamıştı.
YUNANİSTAN• Yunanistan
Gladio`sunun adı ’’Sheepskin’’
olarak biliniyordu. Yunanistan`da hükümet, başlangıçta bu örgütlenmenin
varlığını kabul etmedi. Ancak Başbakan Papandreu, 1990`da yaptığı açıklamada,
Yunanistan`da İtalya`da ki gibi bir Gladio örgütünün varlığını kabul etti.
Papandreu, 1984`te iktidara geldiklerinde örgütün varlığını bildiklerini ve o
tarihte dağıtılmasını emrettiğini açıkladı.
TÜRKİYE: Türkiye
NATO'ya girdikten hemen sonra Türkiye kontrgerillasının ilk merkezi Ankara'da
Eylül 1952'de ’’Seferberlik Tetkik Kurulu’’ adı altında oluşturulur. CIA
tarafından gizlice oluşturulan bu kontrgerilla merkezinin adı 1965'de ’’Özel
Harp Dairesi’’, 1990'dan sonra ise ’’Özel Kuvvetler Komutanlığı’’ olarak
değiştirilir, '70'li yıllara kadar da
kontrgerillanın varlığından ülkeyi yönetenler ve içinde yer alanların dışında
pek kimsenin haberi olmaz. MGK, Bugün kontrgerillanın merkezi ve en üst kurumu
durumundadır.
1960’lar ve öncesinde tutuklamalarda ve sorgularda
başrolü oynayan istihbarat teşkilatı MAH (Milli Emniyet Hizmetleri) olduğu
herkesçe bilinmekte. İstihbarat teşkilatları esas olarak yabancı ülkelerin
faaliyetlerini takip etmek, açığa çıkarmak amacıyla kurulur ve buna göre
çalışmalarını yürütürler, ama Türkiye’de MAH ve 1965'de onun yerini alan MİT'in
işi daha çok ülke halkını takip etmek ve izlemek olmuştur. MAH’ı Türkiye
istihbarat teşkilatı olarak nitelemekten çok CIA’nın Türkiye şubesi demek daha
uygundur. Çünkü elemanları CIA tarafından eğitildiği gibi maaşları da uzun
yıllar boyunca yine CIA tarafından ödenmiştir. 1965'de MAH'ın adı MİT olarak
değiştirilir. Kontrgerillanın baştan itibaren örgütlendiği devlet kurumlarından
biri MİT’tir. MİT müsteşarlığına hep kontrgerillacı subaylar atanmıştır.
Elemanlarının önemli bir bölümü de asker kökenlidir. Dolayısıyla yasal olarak
başbakana bağlı olmasına rağmen MİT’in inisiyatifi hep orduda ve ’’Özel Harp
Dairesi’’nde yani kontrgerillada olmuştur.
İtalya’da (ünlü Gladio), Almanya’da, Belçika’da,
Hollanda’da, İngiltere’de, Norveç’de, Danimarka’da, Yunanistan’da Fransa’da ve
hatta ‘tarafsızlığı’ ile ünlü İsviçre’de bile, bu kanlı ve kirli uluslararası
örgütün ulusal uzantıları olduğu açığa çıkmıştır. İnsan haklarından, dünya
barışından, temel hak ve özgürlüklerden, demokrasiden sıkça söz eden
emperyalist güçler, günümüzde bu değerleri tehdit eden bir tehlike konumunda olan
NATO’yu yeni saldırılarının aracı olarak biçimlendirmeye çalışıyorlar.
Türkiye Kontrgerillasının İşkencehaneleri:
Devrimci-ilerici-demokratlar, kontrgerillanın
varlığını ilk kez Cunta döneminde Tağmaç'ın kurdurduğu gizli işkencehanelerde
öğrendiler. Devletin bilinen Emniyet, MİT binaları dışında kontrgerilla gayri
resmi işkencehaneler oluşturarak pek çok devrimciyi-aydını buralarda
sorgulayıp, işkence yaptı. Bunlardan en bilinenleri İstanbul'da ünlü Ziverbey
Köşkü, Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği'ndeki Marmara Köşkü, Bahçelievler'deki
eski Gönen Koleji ve Mamak Muharebe Okulu'ndaki Radyoevi altındaki odalardı. Bu
‘gayri resmi’ işkencehanelerde kontrgerillanın yapmış olduğu işkenceler
NATO’nun terör kamplarından öğrenilen yöntemlerdi.
Bu örgütlenmelerin kadrolarının bir kısmı, Washington
yakınlarında ki Uluslararası Polis Akademisi’nde sorgu, işkence, patlayıcı
yapma ve bu maddelerle suikast düzenleme eğitimleri aldı. Meksika sınırındaki
Matamoros yakınlarında Yeşil Bereliler gözetiminde patlayıcı maddelerin
kullanılması denenmekte, sessizce adam öldürme, bıçaklama, boğma vb’nin
yanısıra Panama’daki ABD üslerinde bulunan okulda ise darbe yapma eğitimi
verilmekteydi. Bu kamplarda 1975 yılına kadar 30-40 bin askeri personel eğitilir
ve bu personelin bir kısmı Şili ve Arjantin’in darbe sürecinde de kurslardan
geçirilirler. Eğitimi alınan tüm bu Kontr-gerilla taktikleri ve yöntemleri Artık
Şili, Arjantin, Meksika, Güney Afrika gibi ‘uzak’ ülkelerde değil, İstanbul'da
Ziverbey Köşkünde, Ankara'da Marmara Köşkü’nde, Gönen Koleji ve Mamak Muharebe
Okulu'ndaki Radyoevi altındaki odalarda uygulanmaya başlar.
CIA ajanı David Galula'nın "Ayaklanmaları
Bastırma Hareketleri Teori ve Pratiği" adını taşıyan kontrgerilla
faaliyetlerini ve yöntemlerini anlatan kitabı 1965 yılında Genelkurmay
Basımevi'nde basılarak ordu içindeki ilgili birimlere dağıtılması tesadüf
değildir. Kitapta devrimci, sol hareketleri ve sol muhalefeti etkisiz hale
getirmek için provokasyonlardan, komplolara, infaz ve katliamlara, siyasi
suikast ve cinayetlere kadar hangi araç ve yöntemlere başvurulması
gerektiğinden, etkisiz hale getirildikten sonra yapılacak seçimlerde izlenmesi
gereken yöntem ve taktiklere kadar neler yapılması gerektiği anlatılmaktadır.
Bu kontrgerilla yöntem ve taktikleri, o günden bugüne kadar uygulanmış ve hala
da uygulanmaktadır. Keza, CIA tarafından alınan eğitimler yetmemiş olacak ki, bu
yöntemleri bir ders olarak ele alıp ve ordu içerisinde ‘seçkin’ kesimlere
(işkenceci, tecavüzcü ve katil adaylarına) TC Genel Kurmaylığı tarafından
basılıp dağıtılmış ve eğitimleri yaygınlaştırılarak verilmiştir. Bu kirli savaş
aygıtı, Türkiye’de adı karşı devrim faaliyetleri, provokasyonlar ve siyasi
katliamlarla anılan ‘Özel Harp Dairesi’ tarafından örgütlenmiştir. Keza Son 50
yıldır ilerici-devrimci muhalefete karşı yürütülen kirli savaşta, CIA-NATO
güdümlü Kontr-gerilla ve onun uzantısı faşist paramiliter örgütler, temel
önemde bir rol oynamışlardır.
Danimarka, Portekiz, Yunanistan, İspanya, Almanya, Norveç,
Belçika, Fransa ve diğer NATO üyesi ülkeler gibi Türkiye’de de bu ölüm
mangalarının zaman-zaman isimleri değişilmiş, zaman-zamanda farklı biçilere
bürünmüş olsada sürekliliklerini korumaya devam etmişlerdir. Türkiyede Kontrgerilla,
’’Susurluk ’’, ’’Özel Harp’’ ve son olarak da ’’Ergenekon’’ isimleriyle anılan
örgütlenmeler NATO denilen bu özel savaş örgütünün Türkiye ayağını
oluşturmaktadırlar. Bu özel savaş örgütüne bağlı ve aşırı sağ militanlardan
oluşan bu “gizli ordu”nun düzenlediği kanlı eylemler arasında en bilineni, 38
insanın katledildiği ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan 1977 kanlı 1
Mayıs katliamıdır. Bunun dışında Kızıldere katliamı, Kahramanmaraş ve Çorum
olayları ve son olarak işlenen Hrant Dink cinayeti de bu ’’özel harp’’, ’’kontgerilla’’,
’’derin devlet’’, denilen Türkiye galdyosunun eylemleridir.
Gelinen aşamada NATO, soğuk savaş döneminde ki argümanlara
sahip değil. Yani karşısında sosyalist bir blok ve varşova paktı gibi bir
örgütlenmede yok. ‘Soğuk savaş’ döneminde SSCB ve ‘kızıl tehlike’ye karşı
kurulan NATO, SSCB’nin dağılmasına karşın hala varlığını karumaya devam ediyor.
Bu öyle gösteriyor ki emperyalistler açısından hala ‘kızıl tehlike’ geçmiş
değil! NATO içerisinde ABD’nin siyasi ve askeri liderliği sürerken çeşitli
çatırdamaların da yaşandığı gerçekliği söz konusu. ABD ısrarla kendi stratejik
planlarına uygun olarak NATO’nun genişlemesi ve yeni üyelerin alımı ve NATO’nun
sınırlarının genişletilmesi hususunda diretmekte. En son 29 MART 2004 Tarihinde
NATO'ya 7 yeni üye ülke daha katıldı. Bu ülkeler; Bulgaristan, Estonya, Letonya,
Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya şeklinde. Ayrıca; Arnavutluk, Makedonya
ve Hırvatistan ise NATO’ya aday ülkeler durumunda.
NATO’nun birleştirici çimentosu görevini gören ‘soğuk
savaş’ yıllarında ki SSCB ve Doğu Bloku varlığı ve ‘düşmanlardan gelebilecek
saldırı ve savaş tehlikesi’ ihtimallerinin yerine ’’Uluslararası terör’’,
’’nükler silah tehdidi’’, gibi argümanalarda gelinen aşamada yeterli gelmiyor. Son
dönemlerde ABD ile Rusya kapışmasında yaşanan sorunlarla birlikte bilindiği
üzere Nisan 2008’de yapılan NATO toplantsıında ABD, Ukrayna ve Gürcistan’ı
da NATO’ya üye yapmak istemiş, ancak
Almanya ve Fransanın itirazlarından ötürü bunu başaramamıştı. ABD, kendi
sisyasi, ve askeri planlamaları dahilinde vurucu güç NATO’yu harekete geçirmeye
çalışıyor, bunu yaparkende yukarıda aktardığımız üzere NATO’nun Kuruluş
aşamasında imzalanan maddelerden özellikle 5. maddeyi ön plana çıkarıyor. Özlü
ifadesiyle ABD ve diğer NATO üyesi emperyalist güçler açısından NATO’nun misyonu, Tekelci
kapitalizmin uluslararası düzeyde ki vurucu ve tetikçi gücü konumundan başka
bir şey değil!
Keza son
birkaç yıldır NATO zirvelerinde yer almaya başlayan ve kamuoyuna da yansıtılan
“asimetrik savaş” vb. şifreli kavramların altında yatan gerçek, NATO’nun, bu
yeni tarihsel çerçeveye uygun olarak, değişen sürecin ve koşulların
gerçekliğine kendisini yeniden uyarlayıp/restore ederek uluslararası
karşı-devrim ve bir iç savaş örgütü olmanın misyonunu yerine getirebilme uğraşı
içindedir.
Özcesi; CIA, NATO aracılığıyla birçok ülkede oluşturmuş olduğu “stay
behind” yani “gizli ordular” ağı ve örgütlenmeleriyle ve keza Batı Avrupalı çeşitli istihbarat birimleriyle de birlikte çalışarak
tam 60 yıldır dünyanın bir çok kıtasında ki düzinelerce, darbe, cinayet,
suikast, işkence ve terör vahşetinden sorumludur. Tüm bunların
rapor olarak en iyi belgelendiği için İtalya`daki ’’stay behind’’
ordusuyla sınırlıdır. Kod Adı ise Gladio yani `Kılıç`!..
’’Soğuk Savaş’’
döneminde NATO ve CIA destekli ’’stay-behind’’ operasyonlarının, ’’ülke olası
bir sosyalist işgal veya hareket tarafından ele geçirildiğinde’’ ya da ’’bir
komünist parti demokratik seçimle başa geldiğinde harekete geçirilmesi’’
planlanıyordu. Bu ‘gizli orduların` kullanımı için İtalya’da, Avusturya’da,
Almanya’da, Danimarka’da
ve diğer ülkelerde birçok saklı cephanelik ele geçti.’’[14]
Kontrgerilla oluşturulmasında başı çeken NATO’nun patronu ABD iken,
Örgütlenmeyi ve organize işini ise CIA yürütmektedir. Çeşitli ülkelerde açıktan
kurulan üslerin, uçak gemilerinin ve savaş araç-gereçlerin yanı sıra
kontrgerilla örgütlenmesi de kendi silah depolarını, üslenmesini oluşturur.
Toparlayacak olursak; NATO’nun 60 yıllık ömrü boyunca, 37 milyondan fazla
insanın öldüğü, 100 milyondan fazlasının da yaralandığı 315 savaş ve silahlı
çatışmanın olduğu gerçekliği söz konusu. Bu, 60 yıl içinde yalnızca 9 gün’ün
savaşsız geçtiği ifade ediliyor kimi kaynaklarca. Tüm bunlar, NATO’nun bir
terör örgütü, katliam ve işkence mangaları olduğunu kanıtlamaya yeter de artar
bile. SSCB’nin varlığı döneminde Emperyalistlerin ve onların savaş makinesi
NATO’nun çeşitli dönemlerde çeşitli ülkelere yönelik yapmış olduğu
saldırganlığı durdurulmuş, ve engellenmişti. Bunlardan Kore, Vietnam, Angola ve
Küba örnek olarak gösterilebilir. “Doğası gereği emperyalizm savaş demektir”[15]
sözünü doğrulayan sistem ve savaş makinesi NATO, Bugün de aynı yazgıyı
beklemektedir!..
“Geleceğe ilişkin doğru
öngörülerde bulunabilmek için komünist teoriyi doğru bir siyasal hat üzerine
oturtmak, tarihsel olguları doğru tahlil etmek gerekir. Geçmiş dönemlerde
İtalya ve Almanya’da yaşanan faşizm deneylerinden çıkartılacak çok ders var. O
tarihsel kesitte olduğu gibi, şayet günümüzde de ayağa kalkan kitleler
karşı-devrimci saldırının nereden geleceğini bilmezler ve karşı-saldırıya
geçecek uyanıklık ve yetenekliliği gösteremezlerse, yığınların hareketi yine
ezilir, mücadelenin aktarma kayışları kopar, tarihsel hafıza ağır darbeler
alır. Böylece, sınıf mücadelesi karanlık bir döneme girerek yıllarca kanıyla
kazanmaya çalıştığı mevzileri yine kaybedebilir. Bu bakımdan, proletaryanın
öncüsünün devrimci hazırlık döneminde yalnızca başarılı ayaklanma örnekleriyle
değil, karşı-devrimci saldırıların neler olabileceğine ilişkin derslerle de
donatılması zorunludur.”[16]
Sonuç olarak; Tüm bunları bilmek ve böylesi bir suç
ve suçlu, katliam ve katiller üreten sisteme karşı mücadele etmenin en önemli
ayaklarından birini de oluşturabilmek gerekiyor, yani; geçmişle hesaplaşmak! Bu
vesileyle bu suç örgütlerinin geçmişine ve emperyalist sistemin gerçekliğine ilişkin
bir tarih bilinci oluşturmanın ilke adımları da atılmış olacaktır. Şayet bu
layıkıyla ve hakkıyla yapılabilirse, kendi özgünlüğümüzde dahi olaya
baktığımızda Türkiye işçi ve emekçileri için 12 Eylüller, 12 Martlar, faili
(belli) ‘meçhul’ cinayetler ve kontr-gerillayla da hesaplaşma vesilesi olabilir…
Başta dünya İşçi sınıfı ve emekçi halkların geleceği için, emperyalistlerin bu uluslar
arası suç ve cinayet şebekesinin yayılmasını ve durdurulması için, bu
emperyalist ittifakın dağıtılması zorunludur.
Yazımızı sonlandırırken
emperyalistlerin hamilisi ve dünyanın jandarmalığına soyunmuş ABD
emperyalizminin Kanlı sicil dosyasını Ekim 2001 yılında Cumhuriyet gazetesinde Deniz
Som tarafından yayınlanan bu “bilinmeyen” kanlı tarihi aktaralım.
’’·Sistematik olarak Kızılderili soykırımını başlatır,
·1898 'de Meksika'yı işgal eder,
·Aynı yıl Küba'ya girer,
·1921 'de Nikaragua'yı işgal eder.40 yıl boyunca terör havası estirtir,
·1945'te Japonya2nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atar ve 250.000 kişiyi vahşice katleder ,
·1950-53 yılları arasında yüz binlerce Kore’li yi katleder,
·1954'te binlerce Guatemalalıyı katleder ,
·1955'te Endonezya,Laos,Kamboçya’da çok sayıda CIA operasyonu düzenlenir,
·1950-59 yılları arasında Küba'da 60.000 kişi ABD destekli Badista birliklerince katledilir ,
·1961 'de domuzlar körfezi çıkarmasını örgütler ,
·1965'te Endonezya'da 1.000.000 kişinin katledilmesine sebep olur,
·Aynı yıl 10.000 kişi Dominik’te ABD paraşütçülerince katledilir ,
·1975'te Vietnam'dan kovulduğunda ardında milyonlarca ölü ve yaralı,yüz binlerce sakat,on-binlerce tecavüz olayı bırakır,
·1970-75’te Kamboçya ve Laos'ta 1.000.000 kişiyi katlederler,
·1973'te Şili'de CIA darbesi ile 30.000 kişi katledilir ,
·Arjantin'de işbirlikçileri ile 30.000 kişi katledilir ,
·1983'te Lübnan'da 14.000 deniz piyadesi binlerce kişiyi katleder, aynı yıl 6. filo Lübnan'ı günlerce bombalar,
·Aynı yıl Grenada'yı işgal eder ve yüzlerce kişi katledilir,
·1986'ta Libya'yı bombalar ve bine yakın sivili katleder, ülkeye ambargo uygular ,
·1989'ta Panama'ya asker çıkartır ve 5.000 panama'lının ölümüne sebep olur,
·1991 yılında Irak'a saldırır ve 100.000 'nin üzerinde Iraklının ölmesine sebep olur.
·Somali'yi işgale girişir,
·İran'a ambargo uygular,
·Nikaragua'yı karıştırır
· Ve şuanda ki Irak işgalinin durumuna gelecek olursak;
·1898 'de Meksika'yı işgal eder,
·Aynı yıl Küba'ya girer,
·1921 'de Nikaragua'yı işgal eder.40 yıl boyunca terör havası estirtir,
·1945'te Japonya2nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atar ve 250.000 kişiyi vahşice katleder ,
·1950-53 yılları arasında yüz binlerce Kore’li yi katleder,
·1954'te binlerce Guatemalalıyı katleder ,
·1955'te Endonezya,Laos,Kamboçya’da çok sayıda CIA operasyonu düzenlenir,
·1950-59 yılları arasında Küba'da 60.000 kişi ABD destekli Badista birliklerince katledilir ,
·1961 'de domuzlar körfezi çıkarmasını örgütler ,
·1965'te Endonezya'da 1.000.000 kişinin katledilmesine sebep olur,
·Aynı yıl 10.000 kişi Dominik’te ABD paraşütçülerince katledilir ,
·1975'te Vietnam'dan kovulduğunda ardında milyonlarca ölü ve yaralı,yüz binlerce sakat,on-binlerce tecavüz olayı bırakır,
·1970-75’te Kamboçya ve Laos'ta 1.000.000 kişiyi katlederler,
·1973'te Şili'de CIA darbesi ile 30.000 kişi katledilir ,
·Arjantin'de işbirlikçileri ile 30.000 kişi katledilir ,
·1983'te Lübnan'da 14.000 deniz piyadesi binlerce kişiyi katleder, aynı yıl 6. filo Lübnan'ı günlerce bombalar,
·Aynı yıl Grenada'yı işgal eder ve yüzlerce kişi katledilir,
·1986'ta Libya'yı bombalar ve bine yakın sivili katleder, ülkeye ambargo uygular ,
·1989'ta Panama'ya asker çıkartır ve 5.000 panama'lının ölümüne sebep olur,
·1991 yılında Irak'a saldırır ve 100.000 'nin üzerinde Iraklının ölmesine sebep olur.
·Somali'yi işgale girişir,
·İran'a ambargo uygular,
·Nikaragua'yı karıştırır
· Ve şuanda ki Irak işgalinin durumuna gelecek olursak;
Milliyet gazetesının 20 Mart
2007 tarihli sayısında "İşte 4 yıl sonra Bush'un Irak'ı" başlığıyla
kanlı bilançoyu verdiği aşşağıda ki, Pentagon verilerine dayanarak derlediği
verilerini de aktaralım; Dört yıllık bilançoda can kaybı şöyle:
Sivil: 64 bin.
Iraklı polis ya da asker: 6 bin 264
ABD askeri: 3 bin 197
İngiliz askeri: 134
Diğer ülkelerin askerleri: 124
2006'da ölen sivil sayısı: 34 bin 500
Mülteci sayısı
Irak'ı terk edenler: 2 milyon
Irak'tan kaçanlar: 1 milyon 700 bin
Evsiz sayısı: 712 bin
Sivil: 64 bin.
Iraklı polis ya da asker: 6 bin 264
ABD askeri: 3 bin 197
İngiliz askeri: 134
Diğer ülkelerin askerleri: 124
2006'da ölen sivil sayısı: 34 bin 500
Mülteci sayısı
Irak'ı terk edenler: 2 milyon
Irak'tan kaçanlar: 1 milyon 700 bin
Evsiz sayısı: 712 bin
·Sadece 1946-1975 yılları
arasında 215 kez askeri güce başvurur.Aynı yıllarda insanlığı 19 kez nükleer
silah
kullanmakla tehdit eder,
kullanmakla tehdit eder,
ABD Sicili İçin Bazı Gerçekler... Ve Sonra, Bazı "Diğer" Gerçekler!
• 1953... ABD, Moskova
yanlısı İran Başbakanı Musaddık’ı darbeyle devirdi.
Yerine Şah Rıza Pehlevi’yi getirdi. Böylece Şah, ABD’yi de arkasına alarak, İran’ın tek yetkilisi oldu. 1 yıl sonra İran topraklarındaki petroller için İngiliz, Fransız ve Amerikan şirketleriyle anlaşma yaparak ABD’ye borcunu ödedi.
• 1950... Milliyetçilik programı izleyen Arbenz, Guatemala Başkanı seçildi. Arbenz, o zamanki Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ve kardeşi CIA Başkanı Allen Dulles’ın büyük miktarda kişisel yatırım yapmış oldukları United Fruit Company’yi millileştirmişti. Bunun üzerine CIA, Nikaragua diktatörü Somoza’nın desteği ile Arbenz’i devirtti. Yerine Guatemala Silahlı Kuvvetler Başkanı Castillo Armas’ı geçirdi. 200 bin sivil Guatemalalı öldürüldü.
Amerikan şirketlerinin millileştirilmesine son verildi.
• 1963... Güney Vietnam Başkanı Diem öldürüldü. ABD’nin, Vietnam Savaşı boyunca 4 milyon sivil hayatını kaybetti.
• 1973... CIA’nın yer aldığı bir darbe ile, sol eğilimli Cumhurbaşkanı Salvador Allende öldürüldü. Yerine General Pinochet getirildi. Diktatör Pinochet döneminde 5 bin Şilili sivil hayatını kaybetti.
• 1977... ABD, El Salvador’daki askeri yönetime destek verdi. 70 bin Salvadorlu ve 4 Amerikalı rahibe öldürüldü.
• 1980... CIA, Afganistan’ı işgal eden Sovyet güçlerine karşı savaşmaları için Usame bin Ladin ve örgütünü eğitti. 3 milyar dolar yardım etti.
• 1981... Başkan Reagan yönetimi, Nikaragua "contra"larını eğitti... 30 bin sivil Nikaragualı öldürüldü.
• 1982... Amerika, İran - Irak Savaşı’nda Saddam Hüseyin’i destekledi. Ona, milyarlarca dolarlık destek verdi. O yıllarda Reagan, şimdiki ABD Milli Savunma Başkanı ve savaş isteyen şahinlerin öncüsü olan Donald Rumsfeld’i özel temsilcisi olarak Irak’a gönderdi. Rumsfeld, Saddam ile görüştü. Reagan’ın mektubunu sundu.
Reagan yönetimi, resmi açıklamalarında Irak’ın zehirli gazlar kullanmasını kınıyordu.
Ancak, 1994 Senato raporuna göre, 1985 - 1989 arası ABD, lisanslı biyolojik ve kimyasal maddeleri Irak’a göndermişti. Bunlar, İran’a ve Kürtlere karşı kullanılmıştı.
• 1989... CIA ajanı ve Panama Başkanı Noriega, Amerika’nın emirlerine karşı çıkmaya kalkışınca, ülkesi ABD tarafından işgal edildi. Noriega tutuklandı. 3 bin Panamalı sivil öldürüldü.
• 1991... ABD, Kuveyt’in işgali üzerine Irak’a girdi. 6 haftada 85 bin ton bomba atıldı. Ürdün Kızılay’ına göre savaşta 113 bin sivil Iraklı öldü. 1991’den 1998’e kadar ise, kötü beslenme ve hastalık nedeniyle yarısından fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonun üzerinden Iraklı hayatını kaybetti. Bunu takiben ABD, Saddam paniği yaşayan Arap yarımadasına, 100 milyon dolarlık silah ve uçak sattı.’’
Yerine Şah Rıza Pehlevi’yi getirdi. Böylece Şah, ABD’yi de arkasına alarak, İran’ın tek yetkilisi oldu. 1 yıl sonra İran topraklarındaki petroller için İngiliz, Fransız ve Amerikan şirketleriyle anlaşma yaparak ABD’ye borcunu ödedi.
• 1950... Milliyetçilik programı izleyen Arbenz, Guatemala Başkanı seçildi. Arbenz, o zamanki Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles ve kardeşi CIA Başkanı Allen Dulles’ın büyük miktarda kişisel yatırım yapmış oldukları United Fruit Company’yi millileştirmişti. Bunun üzerine CIA, Nikaragua diktatörü Somoza’nın desteği ile Arbenz’i devirtti. Yerine Guatemala Silahlı Kuvvetler Başkanı Castillo Armas’ı geçirdi. 200 bin sivil Guatemalalı öldürüldü.
Amerikan şirketlerinin millileştirilmesine son verildi.
• 1963... Güney Vietnam Başkanı Diem öldürüldü. ABD’nin, Vietnam Savaşı boyunca 4 milyon sivil hayatını kaybetti.
• 1973... CIA’nın yer aldığı bir darbe ile, sol eğilimli Cumhurbaşkanı Salvador Allende öldürüldü. Yerine General Pinochet getirildi. Diktatör Pinochet döneminde 5 bin Şilili sivil hayatını kaybetti.
• 1977... ABD, El Salvador’daki askeri yönetime destek verdi. 70 bin Salvadorlu ve 4 Amerikalı rahibe öldürüldü.
• 1980... CIA, Afganistan’ı işgal eden Sovyet güçlerine karşı savaşmaları için Usame bin Ladin ve örgütünü eğitti. 3 milyar dolar yardım etti.
• 1981... Başkan Reagan yönetimi, Nikaragua "contra"larını eğitti... 30 bin sivil Nikaragualı öldürüldü.
• 1982... Amerika, İran - Irak Savaşı’nda Saddam Hüseyin’i destekledi. Ona, milyarlarca dolarlık destek verdi. O yıllarda Reagan, şimdiki ABD Milli Savunma Başkanı ve savaş isteyen şahinlerin öncüsü olan Donald Rumsfeld’i özel temsilcisi olarak Irak’a gönderdi. Rumsfeld, Saddam ile görüştü. Reagan’ın mektubunu sundu.
Reagan yönetimi, resmi açıklamalarında Irak’ın zehirli gazlar kullanmasını kınıyordu.
Ancak, 1994 Senato raporuna göre, 1985 - 1989 arası ABD, lisanslı biyolojik ve kimyasal maddeleri Irak’a göndermişti. Bunlar, İran’a ve Kürtlere karşı kullanılmıştı.
• 1989... CIA ajanı ve Panama Başkanı Noriega, Amerika’nın emirlerine karşı çıkmaya kalkışınca, ülkesi ABD tarafından işgal edildi. Noriega tutuklandı. 3 bin Panamalı sivil öldürüldü.
• 1991... ABD, Kuveyt’in işgali üzerine Irak’a girdi. 6 haftada 85 bin ton bomba atıldı. Ürdün Kızılay’ına göre savaşta 113 bin sivil Iraklı öldü. 1991’den 1998’e kadar ise, kötü beslenme ve hastalık nedeniyle yarısından fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonun üzerinden Iraklı hayatını kaybetti. Bunu takiben ABD, Saddam paniği yaşayan Arap yarımadasına, 100 milyon dolarlık silah ve uçak sattı.’’
Şeklinde uzayıp giden alabildiğine uzunca bir kanlı
sicili var ABD’nin. Şüphesiz ki bunlar sadece soyut yazılanlar ve bir bütünü
ifade etmiyor. Acıları, ölümleri, işkenceleri, baskıları hiç birşey anlatamaz. Emperyalizm, sömürü,
sıkıntı ve soygun, ihanet ve baskı, terör, şantaj ve kan gölü olmaksızın
yaşayamaz! Savaşın yeryüzünden bütünüyle silinebilmesi kapitalist-emperyalist
sistemin ve sömürünün tümüyle tasfiyesine bağlıdır. Bunu yapabilecek güçte, hiç
şüphesiz dünya proletaryasının örgütlü gücüdür. Çünkü
savaşların toplumsal yanı olduğu kadar, önemli bir yanı daha vardır, oda
sınıfsal oluşudur. Savaşın çeşitli sınıfsal katmanlara getirileri ve götürüleri
farklıdır. Savaş, Kapitalistler için korkunç kârları ifade ederken, emekçiler
için yıkım ve felakettir. Demek ki, savaşın gidişatı bu sınıflar için farklı
anlamlar taşımaktadır ve savaş bu sınıfların etkisinin ve müdahalesinin dışında
kalamaz. Dünya proletaryasının bilge ustası Lenin bu savaşları emekçilerin
lehine çevirecek savaşlara dönüştürmek için ”emperyalist savaşın iç
savaşa dönüştürülmesi”[18]ni salık
veriri ve; “(…) yüzlerce ve binlerce yıldır
ilk kez kölelerin, köle sahipleri arasındaki bu savaşa, “Köle sahiplerinin
ganimeti paylaşmak için sürdürdükleri bu savaşı, tüm ulusların kölelerinin, tüm
ulusların köle sahiplerine karşı savaşına dönüştürelim!” şiarıyla açık bir
şekilde cevap vermesi (…)”[19]ni (Lenin, Seçme Eserler, Cilt 6, çev.: Saliha N.
Kaya, İnter yay., 1995, s. 516-524) dünya halklarına
öğütler!..
Değişmekte olan nesnel koşullara, devrimci iradenin
ve kararlılığın örgütlü müdahalesi ve etkisi, onun o kahreden ve değiştirip
dönüştüren gücü, insanlığı
bir ok gibi kapitalist-emperyalizmin çoktan ölmüş ve çürümüş bugününden,
yaşanası bir geleceğe fırlatacağını söyleyebiliriz. İnsanlığın eşit,
sömürüsüz, savaşsız ve işkencesiz bir geleceği için, dünya proletaryasının
kızıl müfrezelerini kurma mücadelesine kanımızla, canımızla, bilincimiz ve
irademizle katılmak zorundayız. Dünya proletaryasının kızıl müfrezeleri, yüz
yıllardır kapitalist-emperyalist sistem tarafından yokluğa itilen, sömürülen ve
katledilen halkların haklı savaşını yürütecek ve çürümekte olan bu sistemi ve
kurumlarını alt üst edecektir. Çünkü, Haklı savaşlar, yıpratmaz ayağa kaldırır,
çürütmez arındırır, zayıflatmaz güçlendirir, geriletmez ileriye/geleceğe taşır!
Haksızlığa, eşitsizliğe, açlığa, savaşa, sömürüye, ve insanlığın insanca
yaşayabileceği bir dünya’ya
kavuşabilmesi için, ve en önemlisi de tüm bunları üreten emperyalist
sisteme karşı mücadele etmek gerekiyor. Çünkü mücadele büyüyüp gelişmenin
yasasıdır!
Bir kez daha;
NATO: Uluslararası bir saldırı,
savaş, iç savaş ve katliam örgütüdür!
NATO: Dünya
jandarmalığına soyunan ABD’nin ve diğer emperyalist güçlerin uluslar arası
tetikçi gücüdür!
NATO: CIA`nin Kanlı ve
gizli ordularının komuta kademesidir!
NATO: Açık askeri örgütlenmesinin dışında,
kontrgerillanın dünya çapında örgütleyicisidir!
NATO; Bir uluslararası karşı-devrim, bir iç savaş
örgütüdür!
NATO; Sınıfsal ve ulusal özgürlük
hareketlerinin ve dünya halklarının düşmanıdır!
Son söz yerine; Bütün dünyanın işçileri ve ezilen halkları,
emperyalist saldırganlığa karşı birleşin, çünkü ancak Enternasyonalle
kurtulacak insanlık!
[8] Yeni
Çağ Gazetecilik. “Marshall
Yardımı’yla sömürüldük” 18 Ekim 2007.
[9] Clara Zetkin
[10] Bay
Pipo S.Yalçın Doğan Yurdakul syf: 74-75
[11]
Amerikan Savaş Stratejileri. G. Trofimenko, s f- 83
[12]
Kontrgerilla Kıskacında Türkiye-Suat Parlar syf:52
[13] Osmanlı'dan Günümüze Gizli
Devlet-Suat Parlar, sayfa: 180
[17] Cumhuriyet Gazetesi. Deniz Som.
Ekim 2001
Kimi
Alıntılar ve Aktarımlar:
- Doç.
Dr. Ömer İlhan AKİPEK, NATO
KUVVETLERİ SÖZLEŞMESİNE GÖRE VAZİFE KAVRAMI VE TÜRKİYE'DEKİ TATBİKATI