H.GÜRER
Mart, 2009
Her birey, toplumsal
yaşam içerisinde üretim araçları karşısında ki duruşu, onunla olan ilişkileri
ve bu ilişkiler karşısında ki konumuna göre bir sınıfı temsil eder ve bu
sınıfın yaşam biçimini ve kültürünü oluşturur ve taşır. Dolayısıyla da her
bireyin yaşam tarzı ve pratiği bir sınıfa tekabül eder. Ve doğal olarak da her
birey toplumsal yaşam içerisinde bir sınıfsal öz’e sahiptir. Sosyoloji ve
sosyal psikoloji kuramlarında gençlik genellikle dinamizm, değişim ve yenilenme
kavramlarıyla birlikte anılır. Bu yüzden, “gençliği kazananlar geleceği
kazanırlar” sözü hemen her kesimce genel kabul görür. Bundan dolayı da her
sınıf gençliğe özel önem gösterir, onlara dair bir dizi politika oluşturur ve
devreye sokar. bu politikalar gencin çeşitli sosyal sınıf ve katmanlar içindeki
safını belirlemesine hizmet eder.
Sınıflar ve Üretim
İlişkileri Karşısında ki Yerleri:
Gündelik
yaşamı üreten ve aynı zamanda da bu üretim araçlarının mülkiyetinden de yoksun
bırakılan işçi sınıfıdır. Bu yüzden de yaşayabilmek için işgücünü satmak ve
doğrudan doğruya üretim araçlarını elinde tutan bir avuç azınlık (kapitalistlere)
için artı değer, sermaye üretmek zorunda olan modern ücretli işçilerden oluşan
sosyal bir sınıf olan işçi sınıfı, toplumun geçim araçlarını herhangi bir
sermayeden elde edilen kârdan değil, tamamıyla ve yalnızca kendi emeğinin
satışından sağlayan; sevinci ve üzüntüsüyle, yaşaması ve ölmesiyle,
paylaşımları ve dostluğuyla kısacası tüm varlığıyla emek veren ve üreten bir
sınıftır.
Aylak,
asalak ve sömürücü bir sınıf olan burjuvazi, üretim araçları karşısında ki
duruşu ve onunla ilişkileri bakımından tam bir asalak sınıftır. Burjuvazi kendi iktidarının getirdiği
çürümüşlükleri bir bütün olarak toplumun her katmanına ve kitlelere ve esasta
da gençliğe dayatıyor. Buda, yaşam biçiminde bencillik, toplumsal sorunlarda
duyarsızlık, yardımlaşma ve dayanışma duygusundan yoksunluk vb. olguları
besleyip büyütüyor. Tüm bunların etkili olması da insanda yarattığı yabancılaşmanın
bazı görünümleri halini alıyor. Hiç şüphe yok ki, toplumun en ileri ve dinamik
güçleri olan devrimciler de kimi durumlarda bu çürümüşlükten etkilenebilirler.
Burada temel nokta olarak ele aldığımız şey, kapitalist sistemden kaynaklı yaşanan
bu yabancılaşmaya ve çürümeye karşı örgütlü bir karşı koyuşun olup olmadığıdır.
İşte tamda bu noktada Örgütlü yaşamın önemi ve rolü ortaya çıkar.
Örgütlü yaşam,
Örgütlenmiş yaşam ve Özgür İnsan!
“Örgütler insanlar için vardır,
insanlar örgütler için değil!“
İhtiyaçların ve gereksinimlerin zorunlu bir sunucu
olan örgütlenme ve Örgüt, aynı zamanda da insanın işbirliği gereksiniminden
doğar. İnsanın tek başına başaramayacağı işleri başarmak için birden fazla
insanın güç ve eylemlerinden yararlanmaya, onları kendi gücüne katmaya
çalışılır. Örgüte kan veren, ona can veren insan öğesidir. Nasıl ki damarlar
insan vücudunu bir ağ gibi örmüşse ve yaşamı sağlayan o kırmızı sıvının
dolaşımını sağlıyorsa, insan da örgütü bir ağ gibi sarmıştır. Damarlardan biri
yada birileri işlevini göremediğinde vücutta kanın dolaşımında ve arızalar,
aksamalar ortaya çıkabilirse, örgütteki insandan kaynaklanan eksiklikler
örgütlerin amaçlarına ulaşmasında engel bir durum yaratabilir. “Örgüt,
belirlenmiş amaçları gerçekleştirmek için iki yada daha fazla insanın bir araya
gelmesi, yapılacak işlerin tanımlanıp, bu tanımlamalara uygun birimlerin
oluşturulması , işle ilgili olarak bir araya gelenler arasında etkili bir
iletişim sisteminin kurulması, iş görme biçimlerine ilişkin ilkelerin belirlenmesi
sonucu oluşan yapılara”[1] verilen
addır.
Devrimci yaşamın örgütlenmesi YDG gibi bir anti-emperyalist
gençlik örgütlenmesinde son derece önemlidir. Bizler için devrimcilik, bir
yaşam biçimidir. O halde bu yaşam biçimini kendi kişiliğimizde, düşünce dünyamızda
ve sosyla pratiğimizde hakim hale getirmek, içselleştirmek zorundayız. Tüm
yaşamları boyunca üretim içerinde olmak zorunda kalan bizler, üretim içerisinde
kaldığımız süre boyunca paylaşımı, kollektif çalışmayı, işbölümünü ve disiplini
yaşayarak kavrarız ve kendi yaşam normlarımız haline getiririz. YDG aktivistlerinin bütünü ise bu basit
gerçeklerden harekete geçmeli ve kendi yaşamları içindeki zaaflara karşı
acımasızca mücadele etmesi gerekmektedir. Bu zaafların kimilerini sıralayacak
olursak, disiplinsiz yaşama, plansız çalışma, paylaşımlarda ve şeffaflıkta
yetersiz kalma vb. Oysa, güne örgütlü başlamanın ilk adımı sabah erken
kalkmaktır. Tüm haftayı ve her günü çok iyi bir çekilde programlamak,
programımızda aksaklıklara neden olabilecek şeyleri önceden tespit etmek
örgütümüz YDG’ye karşı olan sorumluluklarımızdan biri olarak algılanmak
durumundadır. Yine kaldığımız yerin, evimizin düzenli ve temiz olması, iş, ev,
örgüt vb alanda ki her işimizin kollektif bir anlayışla ele alınıp örgütlenmesi,
devrimci yaşam ve faaliyetin olmazsa olmaz yanlarından biridir. Evimizin derli
toplu olmasından tutalımda yaşam tarzımızın düzenlenmesine kadar birçok konuda
disiplin altına girmek, kendimizi yeniden üretmenin ve devrimcileştirmenin ilk
adımıdır. Bu şekilleniş aynı zamanda yaşamımızla örnek olabilecek ve
alınabilecek bir kişilik olabilmenin, üreten ve ürettikçe de yaşamı büyüten
sınıfın ve emekçi halkın kültürüne yabancı düşmemek bize örgütlü yaşamımızda ve
mücadelede çok ciddi avantajlar sağlayacaktır.
Güzel şeyleri ifade etmek ve
onu sosyal pratikten kopuk bir şekilde ele alarak düşünmek tek başına bir şey
ifade etmeyeceği gibi, düş ile pratik arasında ki açının uzaklığından dolayı
inandırıcı misyonunu da yitirir. Aksine, söylemlerimiz ve sosyal ratiğimiz
arasında ki açı ne kadar yakın olursa, kitlelere de o kadar güven verebilir ve
desteklerini alabiliriz. Keza, anti-emperyalist bir gençlik örgütü olarak, binlerce-milyonlarca
gençliğin politik, teorik ve örgütsel önderliğini yapabilecek bir YDG
örgütlülüğünü inşaa etmek, tek başına teorik yaklaşımlarımızla değil, bu
yaklaşımların göstergesi olan ve pratikteki iz düşümü olan ahlakımız, devrimci
yaşam biçimimiz, disiplinli ve programlı çalışmamızla mümkün olacaktır.
Üyelerinin politikleşmesinde mesafe alamayan bir
gençlik örgütünün, doğal olarak örgütlenmesinde, nicel ve nitel gelişmesinde de
mesafe alınamayacağı bir gerçektir. Bu anlamıyla da YDG ailesinin her üyesi
politikleşme yönünde ki adımlarını hızlı,seri, güçlü ve sık atmak durumundadır.
YDG kolektifi, bu kolektifin üyelerinin başta olmak üzere, dışımızda ki yerli
ve göçmen gençliği anti-emperyalist gençlik mücadelesinde ki pasif ve etkisiz konumunu
kırıp, onlara önderlik etme ve bu mücadelenin özneleri haline getirme
sorumluluğuyla karşı karşıyadır.
Yine YDG kolektifi, düşünsel
ve eylemsel bazda, inanç ve fikirlerini bir arada yoğurabilen ve bu doğrultuda
yaşamını örgütleyip anti-emperyalist geçlik hareketi içerisine girerek mücadele
edebilecek, karanlıkta tek başına kalsa dahi yönünü bulabilecek ve her koşul
altında gelişmeleri değerlendirip yorumlayabilecek, Analitik düşünme, problemleri/sorunları
çözme yeteneklerinin geliştirilmesi için
sistemli bir çaba harcan bir gençlik ve
bu gençliğin politik, siyasal ve örgütsel yetkinliğini sağlamış daha güçlü bir
YDG örgütü yaratma sorumluluğuna sahiptir. Tüm bunlar için YDG kolektifinin bir
bütünü esasın önünü açarak ve önünü görerek hareket etmelidir!
“Değişmeyen tek şey
değişimin ta kendisidir!” diyalektik gerçekliğine bağlı kalarak, her şeyin değişim
halinde olduğunu biliyoruz. Öyle ki değişim-dönüşüm doğanın olağan ve değişmez
bir yasasıdır. Ama, bu değişim salt gelişme yönlü değildir, iyinin kötüye,
güzelin çirkine, yeninin eskiye değişip dönüşebileceği gerçeği bir an olsun
akıllardan çık(arıl)mamalıdır. Bizler değişim ve dönüşümün o karşı koyulmaz
gücü karşısında bu değişimi başta insanların, sonra uluslar arası
anti-emperyalist mücadelenin, ondan sonra da örgütümüz YDG’nin çıkarlarına
uygun bir şekilde ele alarak sağlamaya çalışmak durumundayız.
Sonuç olarak; YDG’li gençler, Örgütü YDG’nin
yarattığı kendi büyük birikimlerinden ve tabi ki tüm dünyada devrimcilerin
ellerinde silah olan değerlerden öğrenecekler; ve yine YDG’liler, ısrarlı ve
uzun soluklu bir anti-emperyalist mücadele için, kendi yaşamlarını sürekli
yıkıp yeniden kuracaklardır!
Not: Bu yazı Avrupa YDG
örgütünün bir iç eğitim broşürünün hazırlanmasını içeren konu temalarından biri
olarak kısa bir şekilde ele alınıp yazılmıştır ve YDG eğitim broşüründe
basılmıştır.