(Bilgi iktidar, iktidar bilgi sarmalı!)
H.GÜRER
“Bilime giden düz bir yol yoktur
ve ancak
onun dik patikalarında yorucu
tırmanmaları göze alanlar
aydınlık doruklarına ulaşabilir…”
Karl Marks
“Tarihin itici gücü sınıf mücadelesidir” ancak çağımız ne ifade edildiği gibi “emek ve sermaye çatışması” temelinde ilerliyor, ne de proletarya
ve burjuvazi bugün (21.yüzyılda) 19. ve 20.yüzyıllarda olduğu gibi
keskin-açık-net ve dişe-diş bir çatışma halinde. Yani emeğin sermaye ile
çatışması günlük nicel teknolojik gelişmeler ve büyük nitel teknolojik
devrimlerle devam ediyor. Marksın “toplumun en temel hücresi” olarak Kapital’de
yer verdiği meta, ‘Sanayi toplumu’nu karakterize ederken, bilişim-iletişim-teknoloji
çağını ise ‘bilgi’ kavramı karakterize etmektedir. Zira ‘bilgi’ günümüz kapitalizmin
en büyük ‘meta’sı durumuna getirilmiştir. Gelişen bilim ve teknolojinin, mevcut
toplumların ekonomik ve kültürel yapısında önemli değişimlere neden olduğu
gibi, gelecek kuşakların ekonomik ve kültürel oluşumunda da önemli bir rolü olmaya
doğru hızla yol almaktadır.
Kapitalist sistemde her şey meta’ya dönüştürülür. Her şey
alınır ve satılır hale getirilir. Temel ilkesi ‘alınıp satılmayacak hiç bir şey
yoktur’dur! Tüm insani erdemler;
özgürlük, adalet, eşitlik, sevgi, saygı, etik, moral vb. tüm değerler her şey
alınır ve satılır. Bu yüzden Kapitalizm ahlâksızdır! Kapitalizm bu karakteristik
özelliğiyle insanın kafa ve kol emeğini de meta’ya dönüştürür. Bu nedenledir
ki, meta üretimi en yüksek biçimini ancak kapitalizmde bulur. Çünkü başka
hiçbir toplumsal sistemde emek bu denli metalaştırılamaz! Marks’ın “meta üretiminin en yüksek biçimi
kapitalizmdir” tespiti bunun içindir. Kapitalist üretim tarzında her şey
meta biçimini alır. Kapitalizmin soluduğu yaşama satmak ve satın almak ilkesi
hakimdir. İşte yaşadığımız sistemin karakteristik formu bu niteliktedir. O
halde bilimsel-teknik-teknolojik vb. gelişmelerde bu formun dışında kalamaz!
Bilimsel-teknik gelişmeler ne yazık ki sömüren, egemen
burjuva sınıfın hizmetindedir ve yalnızca artı-değeri arttırmak için değil,
kitleleri manipüle ederek yönetmek için de kullanılıyor. Kapitalizm teknolojiyi
yalnızca nesnelerin üretiminde değil,
bilginin üretiminde de kullanıyor. Bilgi teknolojiyi üretir, teknoloji bilgiye
ve düşünceye şekil verir ve onun gelişimine katkı sunar, onu ilerletir. Üretilen
bilgi, insanlığın ekonomik, kültürel, toplumsal, sanatsal, estetik, bilimsel vd.
yönlerini ve yaşamdaki/dünyadaki yerini yeniden şekillendirip belirlerken, aynı
öğelerin değişiminin de itici gücünü de oluşturuyor.
Bilimsel buluşlar ve teknolojik gelişim burjuvazinin,
üretim, yönetim ve hegemonya araçları olarak kullanılıyor. İşçi emeğinin yerini
teknoloji ile donatarak işçi sokağa, açlığa mahkum ediliyor. İşsizler ordusu
her geçen gün büyüyor, genişliyor. Bu durum başlı başına önemli sosyal patlama
öğelerinden biri (‘kapitalizm kendi mezar kazıcılarını yaratıyor’) olsa da, bu patlamayı yine
teknoloji aracılığıyla manipüle ederek bilgi ile kontrol altında tutuyor. Ufak
çaplı patlamalara ise kontrollü bir şekilde izin veriyor. İzin verdiği bu
patlamalar gerekçelendirilerek ihtiyaç duyduğu toplumsal, kamusal, hukuksal-yasal
vs. düzenlemeler yapmak için kendisine zemin oluşturuyor. Yani sistemi her
yönüyle çözmüş, kendisini tepeden tırnağa donatmış kitlelerin öncülüğünde gelişmeyen,
plansız, programsız, her sosyal patlama özünde sistemin fay hatlarındaki
boşlukları doldurmaya hizmet ediyor. Yada sistem elindeki bilimsel ve
teknolojik üstünlüğü ile bu “patlamaları” bu şekilde değerlendiriyor. Yani
güçlüyken akan suya yön veriyor!
Oysa kurgulanan eşit, sınıfsız, sömürüsüz toplumsal
yaşamda ise; bilim ve teknoloji, işçilerin, emekçilerin ve halkın yararına,
hayat kalitesini yükseltmek için kullanılacaktır. Kurgulanan o toplumsal
yaşamda çalışma süresi kısalacak ve bütün toplumsal değer insanların hayatını
kolaylaştırmak için, mutluluğu, rahatı
için kullanılacaktır. Bu toplumsal yaşamda da makine kas emeğinin yerine
geçecek. Makine ve teknoloji emekçinin yerini alacak. İnsansal değerler için
kullanılacaktır. Hem de daha çok kullanılacaktır. Yani insan ile makine
arasında ki iş bugünden daha fazla otomasyona uğrayacak. Otomasyon ile işin kas gücünden alınıp makine
gücüne aktarılması artacak.Böylece kapitalist sistemde 8-10-12-15 saat fabrikalarda
artı-değer üreten insanın yerine makineler çalışacaktır. Kapitalist sistemde 15
saat çalışan işçi böyle bir sistemde 3-4 saat çalışacaktır. İş istihdamı buna
göre düzenlenerek işsiz hiç kimse kalmayacaktır! Kapitalist sistemde gün
doğumuyla gün batımını fabrikalarda uzun saatler çalışarak ömrünü buralarda geçirmek
zorunda bırakılan insanın böylece daha çok “boş” zamanı olacaktır! İnsan bu zamanı,
akademik eğitimine ve üretimine, bilimsel bulgulara, sosyal-kültürel-sanatsal,
sportif aktivitelerle kendisini geliştirip-ilerletmeye ayırabilecek ve estetik
bakımdan doğa ve insan çok yönlü gelişkinlik kazanacaktır.
20.yüzyıla iz düşen Britanyalı
iktisatçı Keynes, “Torunlarımızın Ekonomik Olanakları” adlı yapıtında geleceğe
bakarak, “mevcut durumda ‘ilerlemeyi’
sağlamış kapitalist toplumların yüz yıl sonra yaşam standardının dört ila sekiz
kat daha yüksek olacağını öngörür. 2030 yılına gelindiğinde Keynes kendi
kuşağının torunlarının bir bolluk durumunda yaşıyor olacağını doygunluk
noktasına ulaşmış olacağını ve insanların, tasarruf, sermaye birikimi ve
çalışma gibi ekonomik faaliyetlerden artık kurtulmuş olarak kendilerini sanata,
boş zamandan keyif almaya ve şiire vakfetme özgürlüğüne kavuşmuş olacağını
öngörüyordu.”[1] Kendi çağına iz düşmüş bir burjuva
düşünürünün o dönem bir ütopyası olarak görülen böylesi bir gelecek, günümüzde
hiçte ütopya olmadığını gösteriyor. Keynes’in bu öngörüsü tabi ki tüm
insanlığın değil yine öngördüğü gibi ‘ilerlemeyi’ sağlamış kapitalist toplumlar
olan Avrupa ve Kuzey Amerika’daki torunların geleceğiydi. Keynes’in 20.yüzyılda öngördüğü bu
refah ve şiir yazma ayrıcalığının yalnızca bir grup azınlığa ait bir vaat
olmaktan çıkarıp, tüm insanlığın yaşayabileceği bir olgu haline getirilmesi hiç
de imkansız değil! Bunun gerçekleşebilmesi için bir üst paragrafta
kurguladığımız toplumsal sistemin uygulanması gerekecektir. Yani gelişen
teknolojiyle ve makinelere karşı savaşmak değil, onları insan emeğinin yerine
geçirmek, insan emeğini mümkün oldukça minimalize etmekten geçer! 20 işçinin 1
günde yaptığı işi 1 kepçe 1 saatte yapıyorsa buna karşı çıkmak değil,
desteklemek gerekir. 20 işçinin bir günü kepçenin yaptığı işle geçeceğine
kendileri için faydalı işler yaparak geçirilmesi daha akıllıca değil midir?
Ancak bu durum kapitalizmde 19 işçi için ne yazık ki işsizlik, açlık, sefalet
demekken, düşlediğimiz toplumsal sistemde insanın kendisini geliştirmesi için
kullanılacak bir zaman dilimidir.
Şüphesiz bu bir ütopya, ancak kapitalist sistemi ve
gelişen bilim ile teknolojiyi kafasında çözümleyip bu sistemin evrimini
insandan yana devrimsel bir nitelikle dönüştürme vizyonu olursa insanlığın bu
hülyaya ulaşması kaçınılmazdır. Aksi halde sitemin tam da bugün başardığı gibi “kapitalizm alternatifsizdir ve yenilemez”
yenilgili düşünüş tarzı ile hareket edilir. Teknolojik gelişimin bilimsel
çözümlenmesi yapılamazsa, emek gücünün ve teknolojinin toplumsal olarak doğru
konumlandırılmadığı bir sistemde kapitalizmin manifaktür döneminde ortaya çıkan
“makine kırıcıları” pozisyonuna
düşülerek teknolojinin devrimci gelişimine karşı çıkılır. Böyle olunca da, kapitalist
sistemdeki işsizliğin temel kaynağının sistemin kendisi değil de, günümüzde çok
yaygın olan ve tüm günahların sorumlusu ‘gelişen teknoloji’ algısı hakim
olacaktır. Bu da gelişen teknolojisinin ve makinenin ardındaki gücü görmeyi
bugün olduğu gibi engelleyecektir!..
Burada şu
kısa bilgiye de yer vermeden geçmeyelim. Kapitalizm,
teknoloji ile yalnızca nesnelerin üretimini değil, bilginin üretimini de
sağlıyor. Bilgi hızla üretiliyor! Her alana girerek yayılıyor ve yayıldığı
her yer bilginin iktidarı ve kontrolü ile sonuçlanıyor. İnsanlık tarihinin her
aşamasında olduğu gibi çağımızın en büyük gücü ve silahı yine ve yine bilgidir!
Francis Bacon’un ifadesiyle “bilgi güçtür!” Zira insanın doğadaki en zayıf
canlılardan biri olmasına karşın, diğer canlılar ve dünya üzerinde onu hakim
hale getiren yegane şey bilgidir ve onu örgütleyen, sistematik hale getiren
akıldır! “Bilgi ve iktidar” olgusunu kapsamlı irdeleyen Michel Foucault “Bilgi, İktidar ve Özne İlişkisi” kitabında bu durumu
şöyle özetlemeye çalışır: “(…) iktidar
bilgiye, bilgi de iktidara sürekli eklemlenir, iktidar ilişkisi sürekli bilgi üretir
ve üretilen bilgi de sürekli iktidar etkilerine yol açar. İktidarın bilgi
olmaksızın uygulanması imkânsızdır, bilginin de iktidarı yaratmaması imkânsızdır.”[2]
Kapitalizm,
bilgiyi yeniden ve her defasında daha bir üst seviyede üreterek toplumsal
kontrolü ve örgütlülüğü, hiyerarşiyi ve iktidarı, ilerlemeyi ve toplumlar
üzerinde ki hegemonyayı sağlıyor. Yani
kapitalizm, bilginin iktidarını yaşıyor. Kapitalizm, bugün onu algıladığımız
sığlığın ötesinde bir evrede: yalnızca nesnelerin üretimini sağlamıyor,
bilginin üretimini sağlayarak onun seri bir şekilde yeniden meta üretimine
dönüşümünü sağlayarak yeni ve yüksek bir dönem/aşama yaşıyor. Kapitalizm bugün bilginin oluşumuna, kullanımına ve dolaşımına egemendir. Kapitalizm için ‘Bilgi’ kâr oranı yüksek bir meta olduğu gibi eşsiz bir iktidar/güç nosyonu ve hegemonya aracıdır!..
Toplumsal
ilerleme ne “emek ve sermaye çatışması” ile, ne de “proletarya ve burjuvazinin
çatışması” ile değil, hızla büyüyen, büyüdükçe kendisini üreten bilgiye sahip
olanlar ve onu elinde tutup kullanmasını becerenler arasında sürüyor. Bugünün
iktidarlarına tek başına “nesneleri
üreten kapitalizmin iktidarı” olarak bakan apolitik anlayış, bilginin
iktidarını ve kapitalizmin yeni evresini göremez! Artı-değer sömürüsünü işçinin
ürettiği meta değeri üzerinde hesaplamaya çalışır. “Beyaz yakalılar” olarak
bilinen üretici güçlerin (ki emeğini satarak yaşayan herkes işçidir!) artı-değer sömürüsünü global tarzda
hesaplayamaz.
Geçmişe baktığımız zaman ülkenin gelişmişlik düzeyinin, sanayi
potansiyeli ve enerji üretimi ve tüketimi ile belirlendiği görülmektedir. Ancak
günümüzde insanlık “bilgi toplumu” olma yolunda ilerlemektedir. Bu kriterler
ölçütünde ülkenin ve insanın gelişmişlik düzeyine baktığımız zaman, ürettiği ve
işlediği bilginin, geliştirdiği teknoloji ve tekniğin miktarı ve bunların
kullanımı ile belirlenmektedir! Kısaca bilgi toplumu olma yolunda toplumsal
değer niteliği taşıyan bilgilere, üretimlere ve gelişen teknolojiyi kullanmaya gereksinim
son derece fazladır!
Kapitalizm, bilginin üretimini tıpkı nesnelerin üretimi kadar seri yapmaktadır. Kapitalizm
için ‘bilgi’ ürüne dönüşmüş meta demektir!
Zira onun için ‘bilgi’ billurlaşmış bir ‘meta’ ve en yüksek düzeyde bir kâr özelliği taşırken, aynı zamanda kitleleri yönetme ve manipüle
etmede ideolojik bir hegemonya aracıdır! İnsanlık,
kapitalizmin yoğun meta üretiminde maruz kaldığı “aşırı üretim krizini” bugün
ise bilgi karşısında yaşıyor. İnsanın gündelik gelişen teknoloji ve üretilen bilgi
akışı karşısında maruz kaldığı şey, zihinsel kapasitesinin çok üstündedir. Bu
gelişim ve üretilen bilgiyi edinme karşısında, insanın zaman ile olan ilişkisi
ritim ve tempo olarak artmakta. Zaman insana yetersiz gelerek
bereketsizleşmektedir. İnsan, temposuna yetişemediği, üretileni anlayıp
kullanamadığı, öğrenemediği bilgi karşısında onun egemenliğini farkında dahi
olmadan kabullenmektedir. Hafızası, aklı ve düşüncesi üstünde görsel materyallerin hacim ve ağırlığı
egemenliğini kurmakta. Bilgi, ‘insanların sosyal emeğinin ve düşüncesinin bir
ürünü’dür.[3]
Bilgi, öğrenilen, öğretilen, aydınlatan, geliştiren niteliğinden çıkarılıp, ‘itaat
ettiren’ bir nitelikte kullanılmaktadır. Kapitalizm doğası gereği her şeyin
niteliğini kendisine hizmet edecek şekilde bozar ve kodlar. Kapitalist sistem,
bilginin niteliği ve içeriğini de aynı oranda bozmuş ve kodlamıştır. Bu
egemenlik, bilim-teknik-teknolojik
vb. gelişmeleri elinde bulunduran ve ‘egemen’ konumda olan sınıfın
egemenliğidir. Bunlara sahip olan sınıfın geleceği de şekillendirdiği gerçeği
karşımızda duruyorken, bizler mevcut realitemizle bu egemen sınıfa karşı nasıl
alternatif olabiliriz?! Mevcut düşünce tarzımız ve yaşam biçimimizle, bilim ve
teknolojiyle, sanat ve edebiyatla, siyaset yapma algoritmamız ve insan
ilişkilerimizle, tarihsel, toplumsal ve çağın gerçekliğine ilişkin olan
‘entelektüel’ bilgimizle ne kadar bu sisteme alternatif olabiliriz?! Nesnel
gerçekliğimiz “potansiyel bir güç” olma gerçekliğine sahip. Ancak amaç “potansiyel güçten”, “gerçek güce” “muhalefetten”,
“alternatif” olmaya dönüşmek olmalı. Zira muhalefet; var olanı eleştiren,
yerine bir şey koy(a)mayandır. Özünde aynı olmaktır! Alternatif ise var olanı,
çürümüşü ve eskiyi yıkan, yerine yeniyi inşa edendir. Tüm bunları başarmak yine
bilgiyle mümkündür… Düşünsel tembelliğimizin, az gelişmişliğimizin, sübjektif
ve dogmatik bilgimizin, eklektikliğimizin, yetersizliklerimizin ve
bilinçsizliğimizin sürekliliğini sağlayarak alternatif olunamaz! Kapitalizm
kendisini her alanda yenileyip, güçlendirip donatırken, onun varlığına son
verip daha insani bir sistem kurma iddiasında olduğunu söyleyenlerin mevcut
eğitim, donanım, gelişmişlik vb. düzeyi bunu yapmaya yeterli değildir/olamaz!..