31 Aralık 2018 Pazartesi

2019 yılına girerken…


Edvard Munch’un “Çığlık” tablosu...

H. GÜRER
31 Aralık 2018

Işık hızında bilgi gönderip iletişim kurabildiğimiz şu çağda
Birbirimizi anlayamıyor ve anlaşılamıyor oluşumuzun
ters bir denklemi içindeyiz!.. 


Ben her zamanki gibi yeni yıl için güzel dilek ve temennilerde bulunmaktan çok, her gelen yılda bizi bekleyen olgulara değinme tarzımı sürdüreceğim. Bu pek çokları için can sıkıcı olsa da mesajlarımın reel olduğuna inanıyorum!.. Salt bireye dönük bir dilek ve kurtuluş umudum olmadı olmayacak hiçbir zaman… Çünkü birey içinde yaşadığı dünyayla diyalektik bağlarla kopmaz bir şekilde bağlı/bir bütün! Bundandır ki, kişisel duyguları okşayan temennilerden çok, bireysel ve toplumsal olarak düşünmeye sevk eden, geleceğe doğru itekleyen vurgulara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu düşünsel yöntemim pek çokları tarafından “yeni yılda da bunlar mı yazılır” şeklinde karşılandığından, geleceği önceden yakalamanın derin anlaşılmazlığı ve yalnızlığını sıklıkla hissettiğimi de itiraf etmiş olayım…


***
Adım attığımız her yeni bir yıl ile, bilgi çağından İnovasyon Çağına, oradan yapay zekâ çağına evrilmeye dönük takvim yapraklarını koparıyoruz. Yeni çağda roller değişiyor. Kuşatılıyoruz. Teknolojinin gelişim hızı, onu bilinçli ele almayanların ve tüm derdi meta olanların insani his ve duygularını daha da ufalıyor. Her şey insan dışı bir hal alıyor; eğitim insan odaklı değil, makine ve teknoloji odaklı gelişiyor. Tahtalar dijitalleşti, öğretmenler/eğitmenler robotlaşıyor. Defter yerini tablete çoktan bıraktı. Dokunarak, sayfaları çevirilerek, kokusu duyumsanarak, hissedilerek okunan kitap dijitalleşti, kokusuz, hissiz bir yapaylığa dönüştü. Sokakta oynayan çocuk dijital oyunlarla eve ve ekrana hapsedildi. Ekip oyunları, takım sporları sanal ekranlarda kurulan “online life” ile sağlanıyor. İnsan doğası gereği rahatlığı tembelliği seven bir canlı. Bu yüzden kendisinin tüm ihtiyaçlarını başkaları tarafından en üst düzeyde sağlanmasına asla itiraz etmeyen bir canlı türü. Artık düşünen değil yapay zekâ ile kendi yerine düşünen bir algoritma kuruyor. Yani gelecek bugünden daha kaygı verici bir yörüngede duruyor.
***
Yeni yıl kartı seçimim Edvard Munch’un “Çığlık” tablosu. Onun sert çizgilerindeki gibi bir dünyada yaşıyoruz. Çığlık, İnsanın insana ve doğaya yaptıklarının şimdiye dek kozmik bir düzeyde resmedilmiş en başarılı haykırışı… Kimileri yeryüzünde olanları ve olabilecekleri görmeden Türdeşlerinin ve diğer canlıların duyduğu fiziksel ve psikolojik acıyı, yok edilen kalpsiz dünyanın inleyişini ignore ederek, gerçeğin biçimini bozarak, rant alde ederek, umarsızca körleşerek, cüceleşerek, hiçleşerek “yaşıyor”! Kimileri ise bir şeyleri değiştirme/düzeltme umuduyla olup bitenlerin ve olabileceklerin farkındalıklarıyla kan donduran bir çığlık patlatıyor.

Bu çığlık; duygusu, kendisi, tüm değer yargıları metalaşmış insanın; kaotikleştirdiği hayatın, içinde yaşayıp biçimlendirdiği kalpsiz ama inleyen dünyanın ve diğer canlıların çığlığı…
Elimizde, soluğumuzda, nabzımızda üret(e)meyip tükettiğimiz hayatın çığlığı…
İnsanın ve dayanılmaz hâle gelen duygularının çığlığı…

İnsan içinde yaşadığı ancak anlamadığı, anlamlandıramadığı ve kaosa sürüklediği bir evrenle karşı karşıya. Doğayla ve yaşamla ancak panik duygusuyla ilişki kurabilen, varoluşsal bir endişe, bir korku içinde. Haliyle yaşanması gereken duyguyu ve anı bilinmeyen zamanlara öteleyen bir ruh hâli, bir varoluşsal ıstırapla soluk alıyor.

Bunca olup bitene karşı sakinliğin, suskunluğun, sinikliğin değil; çıldırırcasına sokaklarda daha güçlü, daha tok, daha fazla birlikte çığlık atmak gerekecek… Çığlığımızın gücü sırça sarayları yıksın, kafasının içinde toz pembe dünyalar kurup rüya görenleri rüyalarından uyandırsın diye… Çünkü bu bir lüks ve ayrıcalık değil, artık varoluşsal bir endişe…

Çığlıklarımızı yaşamda bir değişimi özetleyen imgelerden birini dönüştürmek gerekecek. Bu yüzden; “zaman=meta, duygu=meta, değer=meta” diyen ve demeden de öyle yaşayanların değil, kelimenin gerçek ifadesiyle insan kalanları dünyada olup bitenlere karşı, ortalık yerde çığlık atmaya ikna etmek gerekecek!

Umut ediyorum ki; 2019 da körleşen ve hissizleşen insan, içinde yaşadığı doğanın çığlığını, kalpsiz dünyanın inleyişini, kendi türdeşlerinin ve tüm canlıların kendi yaptıklarının sonuçlarından kaynaklı çektiği acısını duyar, görür, hisseder ve değiştirmek için harekete geçer…