6 Aralık, 2014
Acılar dilsizdir. Derin acılar ise insanların iradesini çelikleştirir! Çelikleşmeyen
iradelerin cesaretini aşındırır! Umudunu kırar! Acılar öğreticidir! Apansız
yitirdiklerimizin acısı nefesimizi keser, ama öldürmez. Yönsüz bir öfke
kalbimizi zorlar, zor kazanıp, kolay kaybederiz! Duruyoruz şimdi sessizce,
kaybettiklerimizin mezarlarının yanıbaşında, biliyoruz öfkemizi, ölülerimizin
acılarıyla… Kim kimi ne kadar anlayabilir diye düşünüyorum uzuncadır. Kim,
kimin derinliğini görebilir, hangi gözle? Kaç kapıdan geçer de bir insanda
bulur yerini söz? Ve burda söyleyeceğim sözler, kaç insanda bulacak yerini,
bilmiyorum!
* * *
Bir ülke düşünün, çek ve bono senetleriyle kasalarını dolduran, dolarları
ise ayakkabı kutularına sığdırmaya çalışan hırsızların, “sürekli iktidar
seçildiği” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, polisin vurduğu, devletin katili koruduğu, halkın kulaklarını tıkayıp duymadığı, gözlerini kapatıp görmediği, “yargının” çırılçıplak orta yerde duran katilleri “yargılamadığı” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, polisin vurduğu, devletin katili koruduğu, halkın kulaklarını tıkayıp duymadığı, gözlerini kapatıp görmediği, “yargının” çırılçıplak orta yerde duran katilleri “yargılamadığı” bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, anneler çocuklarını ekmek almaya artık gönder(e)mez
olduğu bir ülke olsun. Ekmeğe uzanan her elin, korkarak geri çekildiği bir
ülke… Sokaklarında kara kaşlı, kara gözlü, kara yağız çocukların gez(e)mediği,
kara giysili, kara gölgeli siluetlerin dolaştığı, karanlık ellerin, siyah
perdelerle gerçeklerin üzerini örttükleri bir ülke olsun!
Bir ülke düşünün, tabutları bedenlerinden ağır çocukların ülkesi olsun!
Bir ülke düşünün, farklılıkları yok eden, tek tip insan yaratmaya
çalışan, aşk’ı ahlaksızlık olarak gören, Kürtçe konuşanı bölücü, ekmeği-suyu
paylaşanı ise komünist görüpte zindanlara tıkan bir ülke düşünün!
Bir ülke düşünün, yıllardır kayıp evlatlarını bulamayan, onların
kemiklerine razı anaların olduğu bir ülke olsun!..
* * *
Dün haberleri okurken, bir anne kaç defa öldürülebilir onu gördüm! Berkin
Elvan’ın annesinin kaçıncı ölümüydü bu gördüğüm, bilmiyorum! Bildiğim, acısı
hiç uzağımda değildi. ‘94 yılında katledilen abimin acısının aynısıydı! İnsan, yarası
yarasına, acısı acısına denk geleni seviyor demek ki… Bu ülkenin topraklarında
acıların dili, ateş dilli bir ejderha… Kime dokunursa kor bir ateşle yakıyor
yürekleri… Rüzgarın gölgesi olur mu? Olur! Sevdiklerinizin tenine dokun(a)madan,
avuçlarını kavra(ya)madan ve birdaha bunu yapamayacağınızı bilerek, üzerine
toprak attığınızda, aslında yaşamın gölgesinde kalırsınız. Güneşsiz, mavisiz,
yıldızsız…
Dün Berkin’in vurulduğu an’ların görüntüleri öncesi, sevgili Hüseyin
Aygün’ün açıklamalarını dinledim. “(…) Berkin'i
böyle duvarların altına gizlene gizlene, korkakça öldürenler o kadar korkak ki
mahkemeye gidip savunma yapmaya bile cesaret edemiyorlar” diyordu. İlahi
dedim sevgili Aygün, ilahi… Katillerden mert, hırsızlardan dürüst olmalarını
bekliyorsun… Oysa iyi bilirsin ki, bu ülkede düşündüğünü söyleyen, söylediğini
yapan, yaptığının arkasında duranlar, “terörist” ilan edilip işkencede dişleri
kıran elektiriklerin, buzları eriten sessiz ezgilerin sahipleri oldu hep! Dağ
başlarında öldürülenler, sokak ortalarında yargısızca katledilenler, zindanlara
atılanlar oldu hep!.. 14 yaşında bir çouğu pusu kurup öldüren ve öldürtenlerden
bunu beklememelisin!
Oysa, karakollarda, işkencehanelerde, mahkemelerde hep bizlerden itiraf
etmemizi istediler suçlarımızı! O halde biz itiraf edelim; Varsın başlarımız
üzerinde kör baltalar sallandırsınlar, ne yazar? Varsın katilleri bırakıp bizi
yargılasınlar, ne çıkar? Varsın bedenlerimize yeniden-yeniden elektirik
versinler, kollarımızdan askıya alsınlar, yıllarca hücrelerde tutsunlar! Biz
itiraf edelim suçlarımızı, varsın onlar yargılasınlar!
İtiraf
Ediyoruz: 12 yaşında ki “terörist” Uğur Kaymaz’ın vücuduna 13 kurşun sıkan ve
babasıyla beraber Uğur’u katleden 4 katil polisin beraat etmesine “bu ülkede
hukuk-adalet-yargı yok” deme suçu işledik!
İtiraf
Ediyoruz: 14 yaşında ki bir çocuğun hedef alınıp, kafasından vurularak
öldürülmesinden, 17 yaşında ki bir başka çocuğun yaşını büyüterek, 75 yaşında
bir insanın yaşının ise küçültrek, onları asma suçu işleyenlerden, ülkenin dört
bir yanına dar ağaçları kuranlardan, yetmedi idamı tekrar geri getirmek
isteyenlerden, hesap sorma suçunu işledik!
İtiraf
Ediyoruz: “bu ülkede yerin üstü de altı da ölüm dolu” dedik. Madenlerde ki
tehlikeli çalışma koşulları incelensin istedik. ‘Madenlerin güvenliklerinin
araştırılması’ teklifi mecliste red edildikten 20 gün sonra Soma’da “301”
madencinin ölümü gerçekleşti. Ardından Ermenek’te karanlık dehlizlerde yaşamını
yitiren madencilerin yaşamlarının bu kadar ucuz olamayacağını haykırma suçu
işledik!
İtiraf
Ediyoruz: Ordular ileri, hedef Roboski! Katletmeden dönmeyin 35 Kürt “kaçakçı”yı!
Hudutlar kurtulacak bayraklar şahlanacak! Ve “kaçakçı” köylülerin katilleri
korunup, asıl katilin iki bidon mazot, iki paket tütün, iki paket şeker olduğu
söylenecek! Her zaman ki gibi bu ülke de ölenler suçlu olacak! Binlerce
failleri belli cinayetlere toplu bir katliam daha dahil edilecek! Biz, bu vb binlerce
cinayetlerin, katliamların sorumlularının açığa çıkarılıp yargılanmasını isteme
suçunu işledik!
İtiraf
Ediyoruz: İşsizliği, açlık ordusunu yaratanlar, sokağa çıkan
işçiyi-köylüyü-öğrenciyi joplayıp gaz ve Toma’lar ile ezenler, zindanda ki tutsağı
hücrelerde delirtmeye çalışıp yakarak öldürenler, ellerinde manyetoları,
askıları eksik olmayan günlerce bedenlerimize türlü akıl almaz işkence
yapanlardan, ülkede okuldan çok cami yaptıran ve din’i ideolojik bir hegemonya
aracı olarak kitleleri uyuşturmak için kullanan, azınlıkların haklarını red
eden, onları asimile etmeye çalışan, rüşveti, hırsızlığı, yolsuzluğu erdem
sayan ve kitlelere de bunu aşılamaya çalışan, komşu ülkelerde kaos çıkarıp
terörist örgütleri finansal ve askeri olarak besleyen, insan kafası kestiren,
halklara katliamlar yaptıran iktidarlara karşı koyma suçunu işledik!
İşte suçlarımız!.. Rahat olun efendiler… Bakın biz suçlarımızı itiraf
ettik. Ya siz? Görüldüğü gibi suçların en büyüklerini işledik! Berkin’in
katillerini yargılamaktan kaçınan “yargı”, buyrun bizi yargılayın!..
Kardinal Richelieu “Dünyanın en
namuslu adamının yazdığı altı satırlık bir yazıyı bana getirin. Onun içinden,
bu adamı asacak bir şeyler mutlaka bulurum.” diyor. Buyrun efendiler, biz
size altı satırlık bir yazı değil, koca bir “İTİRAFNAME” veriyoruz! Berkin için
harekete geçmeyen “hukuğunuz” ve “hukukçularınız” boş kalmasın!..
Herkes tarafından bilinsin
ki, bu suçları işlemeye devam edeceğiz!..