21 Aralık 2014 Pazar

Mutantlar ve İnsanlar! (II)

H.GÜRER

21 Aralık 2014

         Dünyayı temellerinden sarsan Sovyet Devrimi'nin lideri Lenin, çıkaracakları gazetenin yazı kurulu toplantısında, yoldaşlarının "Ne yazacağız?" sorusuna şöyle yanıt verir: “Sadece gerçekleri yazacağız, çünkü gerçekler devrimcidir.”!.. Alman sosyalis Lassale ise “Devrimcilik, gerçeği söylemektir!” ifadesinde bulunur. Gramsci ise, “Gerçeğin kendisi devrimcidir!” der. Dilbilimci Noam Chomsky ise “Gerçek sonuçta güçlü bir silahtır” şeklinde yorumlar. Sevgili Mehmet Demirdağ ise, “Gerçekler devrimcidir, bizim için kötü olan gerçekler değil, gerçekleri keşfedememektir.” Diyerek gerçeğin önemine vurgu yapar. Gerçek devrimcidir! O halde ondan korkmamalıyız! Ve düşüncelerimizde gerçeği temsil edemezsek, gerçek kendisini dayatacaktır. Çünkü gerçek olmayan, ona ters düşen, aldatıcı ve yalan olanlar, halklara zarar verir! O halde bedeli ne olursa olsun, gerçekleri savunmaya ve yazmaya devam edelim!..
* * *
         11 Eylül “saldırıları” sonrasından günümüze dek gelen süreç, “El Kaide” ve “İslamcı teröristler” tehdidi, ABD’nin ve NATO’nun dünya çapında halklara karşı yapacağı kontra operasyonların “kabul edilir gerekçesi” olarak sunulmak istenmektedir! Pazarların paylaşımı için lokal savaşlar çıkararak, bölgesel operasyonlar yapanlar, bu operasyonları “insani görev” olarak dördüncü güç olan medya aracılığı ile kitlelere empoze edip “meşrulaştırmaktadırlar!”
         Ortadoğu’yu, El Kaide’yi, İŞİD’i, ve Kobane’yi anlatmak için biraz daha tarih tornacılığı yapmalıyız! Neden? Çünkü, Ortadoğu, El Kaide-İŞİD ve buna bağlı veya “bağlı olmayan” oluşumlar, ancak onları var eden konjonktürel evreler irdelendiğinde anlaşılabilir! Ortadoğuya yönelik yapılan emperyalist operasyonların evreleri incelendiğinde, İslamist radikal grupların hem birer sonuç, hemde birer araç olduklarını görmemiz daha basit olacaktır!
* * *
         Dünya, Ortadoğu, iktidar nasyonu ve hegemonya
         73 milyon insanın yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan ve 1939-45 yıllarını kapsayan II.Emperyalist paylaşım savaşı, Emperyalist ülkelerin Sovyetler’i zayıflatıp yok etmek için, Nazi faşizmini besleyip büyütmeleri ve saldırtmaları ile başlamıştı.
         Sovyetler ve Nazi faşizmi, devasa iki karşıt güç, savaşta birbirlerini zayıflatacak/yıpratacaktır. Kimi emperyalist ülkeler her ne kadar “müttefik” olarak Sovyetlerin yanında saf tutsa da, Nazilere karşı güçlerini saklayarak, Sovyetlerin yenilgisini hesaplıyorlardı. Bu savaşta emperyalistlerin asıl tehlikesi Sovyetlerdi. Nede olsa tarih boyu Faşizm Emperyalizmin sadık uşağıydı!
         Beklenin aksine, Sovyetler, Nazi faşizminin ilerleyişini Moskova’da durdurarak mihver kuvvetlerini çözdü ve ağır kayıplarına karşın yendi. Ve savunmadan saldırı stratejisine geçerek Berlin’i ele geçirmek, Nazi faşizmine ölümcül darbeyi vurabilmek için “resmi” rakamlara göre 81.116[1] bin kızıl ordu askerini kaybetti, 280.251 bin ise yaralı verdi!
         Sovyetlerin düşmesini bekleyenler, Rooswelt ve Churcil, Yalta, Postdam ve Tarhan’da Sovyetlerin ayağına kadar gittiler.
         Sovyetlerin faşizm karşısında ki zaferinin ardından, Güney Avrupa’nın bir çok ülkesinde halk egemenliği kurulmuş devrimci bir yükseliş yaşanmıştı. Doğu Avrupa Sovyetlere dahil olmuş, Batı Avrupa’da ise Komünist Partileri iktidarlara aday olmuşlardı. “Üçüncü dünya ülkeleri”nde ise gelişen bağımsızlık ve özgürlük hareketleri yivme kazanmıştı.
         Bu gelişmeler ABD ve diğer emperyal güçleri tedirgin etmiş, “Komünist cephe”ye karşı soğuk savaşı kazanmak, iki kutuplu  dünya düzenini ortadan kaldırmak, “tek  bir aktör tarafından dünyayı yöneten tek güç olmak” için, uluslararası etkiye sahip “Komünist cephe” dışında kalan diğer dünya ülkelerinin de güçlerini bir arada toplayacak bir organizasyona ihtiyaç vardı! Bu organizasyon ABD başkanı Herry Truman tarafından başlatılacak ve “Truman doktrini” olarak anılacak, ardından “Marshall Palanı” ile devam edecek ve çok geçmeden ise, 4 Nisan 1949 yılında kurulacak olan askeri vurucu bir güç olan NATO paktı ile vücut bulacaktı!
         Soğuk savaş her geçen gün dünya’ya yayılarak tırmanmaktadır. Ortadoğu, Asya ve Afrika'da ki gelişen Sovyet hayranlığının önüne geçmek için stratejik öneme sahip ülkeleri ekonomik ve askeri yönden güçlendirmek, onları “komünizm tehlikesine” karşı örgütleyip yönetmek gereklidir!..
            NATO, kuruluşunun hemen ardından bu işlevi gördü. Ve Sovyetlere karşı dünyayı saran bir sistem kurmaya başladı. Önce bilgi akışını bozmak ve kitleleri manüpüle etmek ile işe başladı. “Özgür Avrupa Radyosu” (Radio Free Europe-RFE) kurularak Federal Almanya'ya yerleştirildi ve Sovyetlerde kullanılan tüm dillerde Sovyet karşıtı anti-propagandalar ile yayına başlandı. (Bu radyo’da CİA adına görevde bulunanlardan biride, iki defa farklı kritik tarihlerde ‘CIA Türkiye istasyon şefi’ olan ve Türkiye’nin yakın gelecekte 12 Eylül darbesi ile kendisine çok aşina olacağı Paul Bernard Henze’de bulunuyordu!)
            Ardından NATO’ya üye olan ülkelerde “Komünist cephe”ye karşı soğuk savaşı yürütmek için okullar, eğitim kampları, enstitüler, özel harp daireleri ve gizli örgütler/gladiolar kuruldu. Bunlar aracılığıyla “demokrasi, insan hakları” adı altında sınırları ve yönetimleri değiştirecek askeri darbeler organize edildi! Türkiye’de bunun dışında kalmadı. 1951 yılında NATO'ya üye olan Türkiye, böylece 10 yılda bir askeri darbe geleneğine sahip olacak, uygulayacağı özel kontra operasyonlarla onbinlerce insan katledilecek, onbinlercesi ise kaybedilecektir!

“Kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir” yada
“Kızıl kuşağa karşı yeşil yuşak projesi”!..
            İslam, Ortadoğu’da dinsiz komünizme karşı engelleyici ve önemli bir kalkan olacak, “Komünizmi Çevreleme Projesi”nin ana gövdesini oluşturacaktı. ABD'nin, Sovyetler Birliği'ni “Yeşil Hilal” ile kuşatma, yani Afganistan'dan başlayarak, Orta Asya'daki Türk ve Fars kökenli müslümanların dini inançlarını güçlendirerek Sovyetler Birliği'nin etkisini zayıflatma tasarısı uygulandı.
         Bunun için de İslam/din kimliği ve olguları, bölge halklarında daha canlı işlendi. Moritanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan ve 50’yi aşkın ülkeyi kapsayan ‘İslam coğrafyası’nda milyonlarca dolar harcayarak onbinlerce Kuran-ı Kerim ve İslamist/cihatçı ders kitapları Nebraska Üniversitesi tarafından basılıp dağıtılarak,[2] yüzbinlerce insana din’i ve askeri eğitimler verildi. Projenin kapsama alanı içerisine alınan 23 ülkenin (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD’nin “stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik” ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekicidir! Yine “enerji koridoru” olarak Orta Asya’da ki gazın batıya ulaştırılmasında kilit nokta olduğunu da unutmayalım!
         Orta Doğu, dünya da “güneşin en fazla düştüğü” ve güneş enerjisinin maksimum seviyede yararlanılabileceği coğrafya[3] olmakla birlikte, petrollerinin %60’ını, doğal gaz rezervlerinin %40’ını ve keza önemli su yollarını, doğu ve batıyı birbirine bağlayan önemli geçiş yollarını ve kültürel zenginliklerini, doğu ve batı arasında ki stratejik askeri noktaları ve sınırları içerisinde bulundurması bakımından, batı’lı güçlerin her daim iştahını kabartan bir coğrafya oldu.
         Orta Asya’da ki gelişmeleri de bu şekilde güçlendirmeye çalışan ve “İslamcı Uyanış Hareketi”ni de tetiklemeyi amaçlayan bu proje, başta El Kaide ve onun uzantıları olmak üzere, günümüzde ki İslam temelli radikal din’i grupların (Taliban, İŞİD, Eş-Şebab, ÖSO, El Nusra, İslâmi Cephe, vb) ve onlara bağlı veya “bağımsız” örgütlerin, tohumunu atmış ve büyümesi için elinden geleni yapmış oldu!.. Bu anlamda “dünyada, terörsit yetiştiren ve bu tür örgütleri finance edip eğiten ülkelerin başında ABD gelir” dersek yanılmış olmayız!
         1970’li yıllara gelindiğinde, ABD başkanı Carter döneminde devreye konulan “Yeşil Kuşak Projesi”, Ortadoğu’da “komünizmin yayılması”na karşı ‘önemli bir engelleyici güç’ olarak ortaya çıkarıldı! Özel olarak Ortadoğu’da İslam’ın yaygınlaşması ve bu denli bir eylem gücüne ulaşmasında bu projenin önemi büyüktür. ABD, dünyada ki tüm hammade ve ulusal pazarlara talipti. Ve bunun için her şey yapılabilirdi!
        
         Ronald Wilson Reagan’dan günümüze İŞİD!
         ABD’nin 40. Başkanı Ronald Wilson Reagan’ın iktidar olduğu yılar (1981-1989), Washington tarafından askeri darbelerin ve kontrgerilla doktrinlerinin ‘yoğunca’ uygulandığı yıllar oldu. Latin Amerika ülkelerine yönelik operasyonlarda 300 bin insan katledildi. El Salvadorda ki sağcı güçlere sağladığı ekonomik ve askeri güçle, iç savaşta 50 bin sivil, sağcılar tarafından katledildi. Lübnan, Granada, Nikaragua, El Salvador ve Libya başta olmak üzere bir çok ülkeye askeri müdahalelerde bulundu. Ülkelerde ki kontraları maddi ve askeri olarak destekledi.
         Ronald Wilson Reagan’ın ve Washington’un keşke yaptıkları bu kadarla sınırlı olsa! Ama maalesef değil! 1985 yılında “Afgan Mücahit Komutanları” ile Beyaz Sarayda buluşması ve “İslami Tugaylar”a silah sağlayarak, onları “özgürlük savaşçıları” olarak ilan etmekten de geri kalınmadı. Bu görüşmenin belgesini/fotoğrafını görmek için, lütfen aşşağıda ingilizce linkini verdiğim “Reagan arşivi”ni ziyaret edin![4]
         Durumu daha da sadeleştirelim. Sovyetlerin, Afganistan işgali ile başlayan savaş döneminde, CIA önce Sovyetlere karşı Usame Bin Ladin’i gerilla kamplarında eğitti. Ardından El Kaide’yi yani Mutant’ı oluşturup Usame Bin Ladin’i lideri yaptı. İŞİD ise bu mutantın bir mutasyon versiyonu olarak, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından 2004 yılında Irak’da “Tevhid ve Cihat” adıyla kuruldu. ABD’nin Orta Doğu’da ki isteklerine, ihtiyaçlarına ve amaçlarına uygun olarak bugüne kadar finansal ve askeri olarak beslendi ve beslenmeye de devam ediliyor! ABD’nin denetimi ve yönlendirmesi altında Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın desteği ile kafa kesme yürüyüşüne büyüyerek devam etti.
         Yaklaşımımız daha da somutlayabilmek için, eski CIA analizcisi Graham Fuller’in  “Bence Birleşik Devletler, bu örgütün asıl yaratıcılarından biridir” ifadelerine yer vermekte fayda var.
Ayrıca, Dilbilimci Noam Chomsky’nin bu konudaki aktarımlarına da yer verelim; İslam Devleti (IŞİD) aslında ABD istihbaratının, Britanya’nın MI6’sı, İsrail’in Mossad’ı, Pakistanı’ın İç Hizmetler İstihbaratı (ISI) ve Suudi Arabistan’ın Genel İstihbarat Başkanlığı (GIP) desteği ile yarattığı El Kaide’ye bağlı bir kuruluştu.” diyor. Ve devem ediyor;
“IŞİD tugayları, Suriye’de ABD-NATO destekli Beşar Esad hükümetini devirmek için yapılan isyana dahil oldular.”
Bu önemli belirlemeleri yapan Chomsky, Türkiye’nin rolünüde ortaya koyuyor.
         NATO ve Türkiye Genelkurmay Başkanlığı Mart 2011’de, Suriye ayaklanmalarının başından itibaren IŞİD ve El Nusra’daki savaşçıların silah altına alınmasından sorumludur.[5] Ve bu son derece önemli iddiasını da İsrail İstihbarat kaynaklarına dayandırıyor. Bakalım İsrail istihbarat kaynakları ne demişler?
         “Ortadoğu’dan ve Müslüman dünyadan binlerce gönüllünün Suriye isyancılarının yanında savaşmak için askere alınması kampanyası. Türk ordusu, bu gönüllülere ev sahipliği yapmayı, eğitmeyi ve Suriye’ye geçişlerini güvence altına almak istiyordu.”[6]
         İsrail böylesi bir istihbarat kaynağını aktarırken, onun bilgisi ve istenci dışında ortadoğuda “bir kuşun dahi uçmayacağını” da belirtelim! Verilen bu rapor bizi yanıltmasın! Aksine, İŞİD ile çok yönlü sonuçlar alınması planlanmıştı. Bu planlamayı, yukarıda Chomsky’nin aktarımında yer verdiği istihbarat örgütleri yapıyordu! İsrail’in bu pastada payına düşen ise şüphesiz büyük olacaktı. Nasıl mı? İŞİD ile İran’ın bölgede ki etkisi kırılacak, Şii’ler üzerinde ki etkisi azaltılacak, Esad devrilecek, Barzani yönetimi, diğer parçalarda ki Kürtlerin modeli haline getirilecek, Kurulacak bir Kürdistan’ın da ipleri tıpkı Barzani yönetimi gibi ABD ve İrail’in elinde olacak! Tüm bunlar yapılırken, İsrail’in ise tüm dünya tarafından, İŞİD’in “Tevhid ve Cihat”ının ‘tehdidi’ altında olduğu algısı yaratılarak İsrail’in güvenliği daha da üst bir aşamada tesis edilecek!.. İŞİD’in katliamları ile Orta Doğuda’ki halklara verilen tek ve seçeneksiz mesaj, “kafalarınız kesilerek katledilmek istemiyorsanız ABD ve İsrail’in yanında durmak zorundasınız”!

Devam edecek…





[1] Kaykan için bakınız: G. F. Khrivosheev - Soviet Casualties and Combat Losses in the Twentieth Century, 1997, Sh: 219, 220
[3] Örneğin Libya’da genel olarak yıllık sıcaklık ortalaması kışın 15°C ve yazın 38°C civarındadır. Sıcaklığın 58°C kadar çıktığı da görülmüştür!
[6] (DEBKAfile, NATO isyancılara tanksavar veriyor. 14 Ağustos 2011)