H.GÜRER
12 Temmuz 2017
“Teknoloji insanın doğayla uğraşma biçimini,
hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan üretim sürecini gösterir; ve böylece sosyal ilişkilerinin oluşum biçimini ve bunlardan kaynaklanan
düşünsel kavramları açığa vurur.”
Capital I: 372
Yer kürenin tüm kıtalarında, dev medya tekelleri
aracılığıyla, insanlığa yönelik ideolojik saldırılarla bilinçler üzerinde daha
güçlü bir hegemonya kurulmak isteniyor. Uluslararası sermaye kendisini yeniden
örgütleyip üretirken, ideolojik hegemonyasını sağlama aracı olarak kullandığı
medya bu reorganizasyon da önemli rol oynuyor.
Topluma egemen güçler, medya ile kitleleri manipüle edip onların
rızasını yeniden-yeniden üreterek, manipüle ettiği ‘bilginin’ kontrolünü
sağlayarak, kitlelerin iradesi üzerinde baskın bir hegemonya oluşturuyor. Medya
(iletişim-bilişim teknolojisi vb.) egemen sınıfların, kitlelere rağmen
iktidarını sürdürmede, dünya görüşümüzü ve toplumsal aklı şekillendirmede,
düşünce ve davranış biçimimizin temel kaynağı haline gelip onlara yön vermede,
düşüncelerini yaymada, küre-i arzı yönetmede kullanılan önemli bir ideolojik
araçtır.
Bu araçlar içerisinde öne çıkan ve teknolojiye yön veren on şirket[1] ile dünyanın kolektif aklını oluşturan ve yön verenlerin altı büyük medya[2] şirketinden oluştuğunu biliyor muyuz? Yani dünyanın neyi izleyip, neyi okuyacağı, neyi giyinip neyi dinleyeceğine karar veren, dünyanın %96’sını kontrol eden altı dev şirket!
Bu araçlar içerisinde öne çıkan ve teknolojiye yön veren on şirket[1] ile dünyanın kolektif aklını oluşturan ve yön verenlerin altı büyük medya[2] şirketinden oluştuğunu biliyor muyuz? Yani dünyanın neyi izleyip, neyi okuyacağı, neyi giyinip neyi dinleyeceğine karar veren, dünyanın %96’sını kontrol eden altı dev şirket!
Sermaye cephesinde durum böyleyken, ezilenler cephesinde
medyaya bakış açısı, ele alış ve kullanış şekli önceki bölümlerde ifade
ettiğimiz şekliyle ne yazık ki vahim bir haldedir. Bunca gelişen
bilişim-iletişim teknolojisine karşın, kitleler iletişimsiz haldedir. Bu, sermayenin
kitleler arasında ördüğü görünmez ‘iletişimsizlik’ ağıdır! Sanal alanda bu durumdan
kurtulmanın yolu (ki bu kaçınılmaz olarak pratik alana da yansıyacaktır) kendisine
“devrimci-demokrat-sol-sosyalist”
diyen çevrelerin reelde bir araya gelme ve oluşturma iradesi göster(e)medikleri
“birliği” sanal âlem üzerinde bir araya gelerek göstermesi olabilir. Hiçbir
alanda “birlikte” hareket edemeyenlerin “birlikte” ilk atacakları adım sanal
âlem olabilir. Yarım asırdır birbirlerine bir şans vermeyenler, sanalda bu
şansı verebilir! Bu ‘küçük’ adım, gelecekte daha iyi, daha güçlü birliklere
vesile olabilir. Kolektif aklın bilinci ve bilgeliği ile her çevre kendi
yönlendirdiği ve “muhalif, sol, sosyalist, demokrat” sıfatlarıyla yaftaladığı, özünde ise adeta
küçük aşiret ve tarikat statüsüne dönüşmüş kesimlere hitap eden sitelerin
tasfiye edilerek, daha akılcı, perspektifleri, misyon ve vizyonları olan,
yelpazesi daha geniş, daha nitelikli, daha etkin ve etkileyici bir sanal alan
mücadelesi verilebilir. Bu satırları okuyan sizlerin “bir araya gelmek
imkânsız” diyen mırıldanışlarını duyar gibiyim. Neden? Çünkü sistem
bizleri/algımızı bir-araya gelmemizin imkânsızlığıyla kodladı. Yarım asırdır da
bu yüzden bir araya gelinmiyor. Bir aradakiler de hâlâ bölünüyor/ayrılıyor. Kim
ne derse desin, ayrılıkların, bir araya gelmeyişlerin hepsi sistemin
algılarımızı yönetiyor oluşundan ve ona hizmet etmesinden öte bir durum
değildir.
Solun 50 yıllık koca zaman diliminde,
bölünüp-parçalanması yalnızca niceliksel olmamıştır. Bu parçalanış, gövdedeki
küçülme,mevcudiyetteki küçük-dar-plansız-hedefsiz,
günü kurtarma ve dar pratik ölçütlerindeki üretimsizlik, düşünsel ufkun opaque’leşmesi
(donma) hâlini bilimsel derinliğin ise
sığlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, toplumsal gelişim ve
dönüşümün çıtasının altında kalınarak, kitlelerin örgütlenmesi, süreçlerin
ustaca yönetilmesi, sistemin her türlü saldırısına bilimsel temelde yanıt verilerek
saldırıların boşa çıkarılması mümkün olmuyor. İşin bu yönüne kafa yormak çaba
sarf etmek yerine, gruplar kendisini tarihsel, toplumsal, siyasal ve politik
gelişmeler karşısında tek yanlılığa ve sığlığa mahkûm ederek, kitlelerin değil
kendi grupsal çıkarlarıyla hareket etmeye devam ediyor. Bu nicel ve nitel
daralma, dosta da düşmana da yalnızca körkütük saldırı biçimleri
üretmeye sürükleyecek zihinsel körleşmeye neden oluyor.
Dönüp yarım asırlık geçmişe tarafsız bir gözle bakalım:
Türkiyeli sol akımlar kitleleri yan yana getirmek için değil, ayrılığın,
bölünmenin, birbirini sevmenin ve dayanışmanın değil, kin ve düşmanlık gütmenin
zemininde kaldılar. Buna kimileri “kimi beceriksiz yöneticilerin suçu” veya
“yönlendirmelerle oldu” diyebilir. Ne denir, nasıl yorumlanırsa yorumlansın,
ortada yarım asırlık koca bir gerçek var: Sol kendisi bir araya gelmeyip
yüzlerce parçaya bölündüğü gibi kitleleri de bir araya getirmedi, ayrıştırdı!
Yarım asırlık tarihe baktığımızda görüyoruz ki, kitlelerin özlem ve ihtiyaç
duyduğu bir toplumsal yapıya değil, aksine böylesi bir toplumsal yapıya izin
vermek istemeyen sisteme hizmet edilen bir tarihle karşı karşıyayız.
Dolayısıyla da Türkiye Devrimci Hareketi için tarihin bu değerlendirme
kimilerince sübjektif, kimilerince toptancı bir yaklaşım olarak
değerlendirilebilir. Tam aksini iddia edeceklerin argümanlarını görmek ise
önemlidir!
Zira solun bir bütünü, mevcut gerçekliğiyle kurumları
yönetme anlayışı, başarısız bir dükkân işletmecisi mantığı ile yapılmaktadır.
Çıkarılan dergi-gazetelerden tutalım da sanal âlemdeki web siteleri, forum
sayfaları da bu anlayıştan besleniyor ve kaçınılmaz sonu yaşıyor. Bu durum
sol-sosyalist güçleri kitlelerden koparıp yalnızlaştırdığı gibi anakronikleşen
(tarih dışına itilen-çağı geçmiş-eski) bir nesneye dönüştürüyor. Bu duruma
realist bakılmadığı için yarım asırdır bir ilerleme sağlanamadığı gibi,
hepsinin durumu her gün daha da geriye-tükenişe doğru evriliyor. Bu evrimsel
gerçek uzun zamanın (yarım asrın) boyutsuzluğuyla birleşince, düşüncede
yüzeysellik, bilgide eklektik, bedende ruhsuzluk, inançta kararsızlık
hâkimiyetini kuruyor. Bu nesnel ve acı durumu analiz edip değiştirmek yerine,
statükoyu korumak ve sürdürmek için bilgelikle değil, aksine büyük bir inatla
türlü tuhaf antlar içiliyor. Bilimsellikten kopup tarikatlaşan bu anlayış,
kitleler için “kullanım süresi çoktan geçmiş” oluşumlar olarak görülmeye ve
uzak durulmaya neden oluyor.
Bunca yazı dizisi boyunca yazdıklarım kimileri tarafından
‘teknolojinin kritiği’ yapılıyor olarak algılanabilir. Oysa kritiğini yapmaya
çalıştığım şey teknolojinin değil, onun bizler tarafından kullanımındaki
bilinçsiz, hatalı ve olumsuz yanlarıdır. Peki, ama mevcut olumsuz durumun
yerine ne konulabilir? Bunun ilk adımı, insanların ihtiyaçlarını kapsayan,
yaşamın her alanında kendisine dönük sistematik olarak sürdürülen ideolojik
kuşatmalar karşısında, gerçeğe ve bilimselliğe dayalı, dar grupçu, kuru
ajitasyon ve propagandadan uzak, bilinçlerde farkındalıklar yaratacak donanımlı
bir siber karşı koyuş ünitesi oluşturulmalıdır. Çünkü insani temel haklar; öncelikle bireyin temel haklarına saldırılara karşı
kendisini savunmasını mümkün kılar. O halde insanlar, günümüzde insani temel
haklara saldırının örgütlü gücünü oluşturan devlet aygıtına karşı
kendi temel haklarını savunma hakkını kullanmalıdır.
Burada bir değil, onlarca alternatif ve çözüm önerisi
sunmak mümkün. Ancak önerilecek her bir şey, gerçek anlamda iddiası ve derdi
olanlar tarafından gerçekleştirilebilir. Bu şekilde görünenler tarafından değil!
Eşit, sömürüsüz, sınıfsız bir toplum kurma iddiası
olanların, kitlelere sözü olanların, hiçbir kişisel ve grupsal hesap ve kaygısı
olmayan ve gütmeyenlerin yapacağı şey, aşiret ve klan tarzından çıkarak,
amiplere bölünmekten kurtularak, grupsal çıkarlar taşımayarak, kitlelerin
çıkarını esas almaktır. Her şeye karşın hâlâ “Ben şu konuda farklı
düşünüyorum!” diyerek yan yana gelmeye ayak direyenlerin iddiasından da
samimiyetinden de şüphe duyulması gerekir. Dikkat ediniz, buradaki önermemiz
kimsenin “ideolojik birlik” yapması değil, altını dolduramadıkları “ideolojik
farklılıklarını” koruyarak yan yana gelmesidir. “Farklı düşündüğünü” söyleyen
hiçbir oluşum ve birey, kendilerine süre verildiğinde “farklı düşündüklerini”
söyledikleri çevrelere ilişkin bir saat dahi kesintisiz konuşup farklılığını
bilimsel olarak ortaya koyamaz/koyamıyor! Ama “farklı düşünüyoruz” demeyi ve
ayrı durmayı ihmal etmiyorlar. İddia ediyoruz, Türkiye Devrimci Hareketi’nin
toplamındaki yüzlerce bölünmenin-ayrılığın yalnızca bir elin parmak sayısı
kadarından başka hiçbiri ideolojik kökenli bir ayrım taşımıyor!
Türkiyeli sol-sosyalist-demokrat cephenin belirtiğimiz
nitelikte bir sanal medya ağı örgütlemesi, sadece sistemle mücadele etmesini
sağlamayacak, bireysel egolar,
etiketler, çıkarlar güdenlerin, kitleleri manipüle edip güvensizlik ve bilgi
kirliliği yayanların, insanları soğutup uzağa itenlerin, umutsuzluk-yılgınlık
yayanların, çok ‘başlılığın’ ve dolayısıyla sistemin Truva atlarının da önü
alınacaktır. Keza bu durum, dost güçlerin bir araya gelmesini, sanal
alandaki cephe örgütlemesini de birlikte getirecek, “küçük olsun benim olsun” türünden grupçu, küçük burjuva, özel
mülkiyetçi anlayışının da yıkılmasına dönük atılmış önemli bir adım olacaktır.
Küresel çapta örgütlü sermayeye, tek merkezden yönetilen devlet aygıtına ve
saldırılarına karşı en azından lokal düzeyde de olsa Türkiyeli sol güçlerin bu
vb. noktalarda ortaklaşması, birlikte hareket etmesi elzemdir.
Egemenlerin ideolojik saldırılarına, kitleleri
zehirlemelerine, güçlü bir sanal cephe oluşturularak aynı şekilde karşı
koyulabilir. Bunu yaparken de, bugün olduğu gibi yaşamın gerçekliğinden, sosyal
pratikten bir kopuş ile değil, sanal alanı reel alandan bağımsız ele almadan,
baş ve serçe parmak arasındaki diyalektiğin uyumuyla ete kemiğe büründürerek
yapmalıdır.
İlk adım sanal âlemde güçlü bir mevzi oluşturmaktır.
Ardından var olan internet TV’ler, radyolar yan yana gelerek daha nitelikli ve
kapsayıcı olanları kurulur. Çok dilli yayınlar yapılır. Sistemin sansürlediği,
engellediği ve üstünü kapattığı her olumsuzluk bu güçlü mevziler tarafından
layıkıyla teşhir edilerek yanıt verilir. Kitlelerin dezenformasyonla bilincinin
bulanıklaştırıldığı, deformasyonla kimyasının bozulduğu, manipülasyonla
yönlendirilmesi de kısmen de olsa engellenir. Kitleler doğrudan güvenilir ve
gerçek bilgiyi alır. Aksi halde, bu kadar sistemli, planlı, programlı ve
profesyonelce tek merkezden yönetilen örgütlü güçlere karşı, başarısız bakkal
dükkânı mantığıyla işletilen sitelerle karşı koyulamayacağı gün gibi açıktır.
Yaşamın yalın gerçeği yarım asırdır bölünerek nereye varıldığını göstermiştir.
Ya bir araya gelip örgütlenecek var olacağız ya da bölünüp-küçülüp
marjinalleşip yok olacağız!..
Bitti…
[1] Bu şirketler: Apple, Amazon, Nintendo, Google,
Facebook, Mit Media Lab, Twitter, Microsoft, İntel, Oracle’dir. Detaylı bilgi
için bakınız:
http://www.esquire.com.tr/galeri/teknoloji/teknolojiye-yon-veren-10-sirket-10-isim-541149093764
[2] Bu şirketlerin detaylarını görmek için bakınız:
http://okyanusum.com/makale/11863/