10 Temmuz 2017 Pazartesi

Yeniden düşünmek!

Eleştiri mi, polemik mi, yoksa siyasal kayıtsızlık mı!?

H.GÜRER
10 Temmuz 2017

“Hareketler ve sözler uyumlu olursa
tüm dünya değişir.”
Chuang Tzu

Eleştirinin işlevini ve kimlere karşı nasıl yapılacağını, uzun ve süslü söylemlerle, ustalardan sayfalarca alıntılar yaparak aktarmaya gerek duymuyorum. Zira, bu yazının muhatapları tüm bunları pekala biliyorlar! Ancak şunu belirtmekte fayda var, bizler dostlarımızı eleştiririz; onları ve hatalarını düzeltmek, değiştirip-dönüştürmek, geliştirip yetkinleştirmek ve birlikte yetkinleşmek için. Rencide etmez, aşağılamayız!

Yazının muhataplarından biri “Canım biraz Hasan Aksu’yla uğraşmak istiyor!” yazısını yazan Ali Kara Hanoğlu. Diğeri ise bu yazıyı yayınlayan ve aynı zamanda "köşe yazarı" olduğumuz Kaypakkayahaber.com sitesi. Geçerken belirteyim, aynı sitenin köşe yazarı olma “hukuku” bu yazıyı yazmamın nedenlerinden yalnızca biri! Diğeri ise; insanları bu üslûp, tarz, yöntem ve dil ile şekillendirilmesine karşı oluşum ve büyük bir tehlike olarak görüşümdür! En önemlisi ise, nasıl yaşadığımız, yaşarken neler yaptığımız ve nasıl öleceğimiz yeni kuşaklara şekil vereceğine inandığımdandır!


Her problemi çözmenin binlerce yol ve yöntemi vardır. Onları ele alışımız, çözümleyişimiz, seçtiğimiz yol  ve yöntem bizi ‘farklı’ kılandır. Tarihin ve kitlelerin karşısına sınıf mücadelesinin bir unsuru olarak “farklı kişilikler” iddiası ile çıkacak herkes bu farklılığa uygun davranmalıdır. Yaşamın her kertesinde nelerle karşılaştığınızdan çok, onlar karşısında nasıl durduğunuz ve nasıl yaşadığınız önemlidir. O halde, çalkantılı süreçlerden, darbelerden, dar geçitlerden geçebilir, bir zamanlar birlikte olduğunuz insanlarla farklı düşünebilirsiniz. Ya da kafa-kol ilişkilerinin hakim olduğu ilişkiler içerisinde veya başka nedenlerden dolayı tercihlerinizi ‘farklı’ yapmış olabilirsiniz.

Derin bunalımlar, sancılı süreçler geçirilebilir, karşılaşılan büyük zorluklar bizleri sınar. Onlardan doğru dersler çıkaranların iradesi çelikleşir. Yani zorlu süreçleri kendi lehine çevirip güçlü çıkanlar olunmalıdır. Onları gerekçe gösterip bir zamanlar yan-yana yürüdüklerimize, (en yakınımızdakilere vs.) çok haksız şeyler yapsalar bile ve biz en haklı zeminde olsak bile bu durumda kimseyi rencide etme payesi kendimize çıkarmamalıyız. Onları devrimci tarzda ele alır, eleştirir, değiştirmeye çalışırız. Dönüşüm sağlamamakta, hatalarında tutucu davranırlarsa mahkûm ederiz.


Hareketlerimiz, düşüncelerimiz ve onlardan süzülüp söylemle beraber bir eyleme dönüşen kelimelerimiz bizlerin esasen durduğu noktayı ve niteliğimizi belirlediğini unutmamalıyız!.. Keza bugün, bizlerin yaşam karşısında, karşılaştıklarımız ve maruz kaldıklarımız karşısında, sınıf mücadelesi karşısında, tarihi süreçlerde ki duruşumuz gelecek bir nesli şekillendirecektir! Söylediğimiz, yazdığımız, yaptığımız kısacası dünyaya bıraktığımız her şey ama her şey eleştiriden muaf değildir, olamaz! Bu yazı da buna dâhil… Dolayısıyla özellikle de dostlarımıza karşı bu bilinç ve sorumlulukla hareket edilmelidir. Zira eleştiriyi düşmanca değil dostça yaparız.

Dün bahsi geçen yazıyı okuduğumda oldukça üzüldüm. Hasan Aksu arkadaş adına değil, yazan arkadaş adına üzüldüm. Çünkü yazısında paylaştığım (keza paylaşmadığım) onca doğru tespitler, onca doğru belirlemeler ile siyasal algoritmalar vardı. Bu kadar doğruyu, yazının üslûbuyla, düzeysizleştirip seviyesizleştirmesine, sıradanlaştırıp, ölçüsüz kılmasına üzüldüm. Sonra kişinin düşüncelerini “eleştirirken” onun geçmişine ve yaşamına (doğruluğunu-yanlışlığını tartışmıyorum!) ilişkin yaklaşımına ve öne çıkarmasına, sorunu kişiselleştirmesine üzüldüm. Üslûbun gölgesinde kalan içerikten “büyük anlamlar” çıkarmaya çalışanlara üzüldüm. “Eleştiri” yaptığını söylediğiniz kişiyi bu seviyesiz polemik diliyle rencide edip aşağılamaya çalışmanıza üzüldüm. Yazdığınız yazının içeriğinde doğrular olsa da, tarzınız, yönteminiz, üslûbunuz o doğruların değerini buharlaştırır. Bu sizin acı durumunuz! Çünkü yazınızla kendinizi William Hazlitt’in “Başkalarının içinde gördüklerimiz, kendi içimizdekiler kadardır.” ifadelerine indirgemişsiniz… Yazınızın üslûbu, dili, yöntemi ve hatta başlığı, eğer içeriği ile bütünleşseydi, hem “eleştiri” yaptığınız kişi açısından hem de okuyanlar açısından nitelikli ve öğretici bir yazı olabilirdi. Bu haliyle tam tersi ölçütlere sahip olduğunu bilmenizi isterim!..

Kaypakkayahaber.com sitesine gelecek olursak; dostlar, aynı eleştirilerin daha sertini daha acımasızcasını sizler hak ediyorsunuz. Bunun birinci nedeni, arkadaşlardan gelen bu tür içerikteki yazıları gönderen arkadaşlara uyarı çekip düzelttirmeyip yayınlamanız. Sorumsuz davranışınız, siyasal kayıtsızlığınızdır!.. İkincisi; bu tür yazıları yayınlayıp sayfanın ve yazan arkadaşların, takipçilerin düzeyini de aşağılara çekmenizdir.

Yani her koşulda yürütülecek en sert polemiklerde dahi ilkeli, prensipli, düzeyi ve niteliği daha yükseklere çekme çabası taşımanız yerine, yazan arkadaşları da bu kriterlere göre geliştirme uğraşı içinde olmanız, uyarmanız, teşvik etmeniz yerine, bu yazı nezdinde olduğu gibi aksi ve olumsuz bir tutum sergiliyorsunuz. Bu sadece sayfanın değil, takip eden yüzlerce insanında üslubunu, tarzını, seçtiği ve seçeceği yolu ve yöntemi de şekillendirir.

Kim olursa olsun, hangi ‘taraf’ yaparsa yapsın karşı çıkılmalı, reddedilmelidir. Kitleleri ve geleceği bu şekilde şekillendirmeye kati bir şekilde karşı olunmalıdır. Bir şeye tümüyle katılmayıp, ona sahip olamayabilirsiniz ama bu sizin ilke ve prensiplerinizden ödün vereceğiniz anlamına gelmemelidir. Karşınızdakinin ne yaptığı değil, sizin neye maruz kaldığınızda ne yaptığınız, nasıl durduğunuz önemlidir! Birlikte her şeye sahip olunabilecekse, o halde ayrıştıran, kemikleştiren, düşmanlaştıran, rencide edip aşağılayan ve öteleyen değil, dostlarınızı kazanmaya ve her adımınızla, her kelimenizle kitleleri eğitmeye dönük hareket etmelisiniz.

O yazıyı okuyan herkesin özellikle de genç arkadaşların bilmesini isterim ki, o tür üslûp ve yaklaşımlar bizleri dostlarımızdan ve kitlelerden çok ama çok uzaklaştırır. Beklentim, yazıyı yazan arkadaşın ve yayınlayan sitenin bu konuda durumu gözden geçirmeleri, özeleştirel yaklaşıp yazının dilini ve üslûbunu düzelterek örnek bir tutum sergilemelidirler.

Yeni Zelanda da özgürlük düşkünü ve savaşçı yerli bir kabile olan Maoriler “Yüzünüzü güneşe karşı dönün, gölgeler arkanıza düşecektir.” Der. Ya güneş ve aydınlık, ya gölge ve karanlık! Yüzümüzü insanlığın tarihi değerlerine dönelim daha gerisine değil!