Eleştiri mi, polemik mi, yoksa siyasal kayıtsızlık mı!?
10 Temmuz 2017
“Hareketler ve sözler uyumlu olursa
tüm dünya değişir.”
Chuang Tzu
Chuang Tzu
Eleştirinin işlevini ve kimlere
karşı nasıl yapılacağını, uzun ve süslü söylemlerle, ustalardan sayfalarca alıntılar
yaparak aktarmaya gerek duymuyorum. Zira, bu yazının muhatapları tüm bunları
pekala biliyorlar! Ancak şunu belirtmekte fayda var, bizler dostlarımızı
eleştiririz; onları ve hatalarını düzeltmek, değiştirip-dönüştürmek, geliştirip
yetkinleştirmek ve birlikte yetkinleşmek için. Rencide etmez, aşağılamayız!
Yazının muhataplarından biri “Canım biraz Hasan Aksu’yla uğraşmak
istiyor!” yazısını yazan Ali Kara Hanoğlu. Diğeri ise bu yazıyı yayınlayan ve
aynı zamanda "köşe yazarı" olduğumuz Kaypakkayahaber.com sitesi. Geçerken belirteyim,
aynı sitenin köşe yazarı olma “hukuku” bu yazıyı yazmamın nedenlerinden
yalnızca biri! Diğeri ise; insanları bu üslûp, tarz, yöntem ve dil ile şekillendirilmesine
karşı oluşum ve büyük bir tehlike olarak görüşümdür! En önemlisi ise, nasıl
yaşadığımız, yaşarken neler yaptığımız ve nasıl öleceğimiz yeni kuşaklara şekil
vereceğine inandığımdandır!
Her problemi çözmenin binlerce
yol ve yöntemi vardır. Onları ele alışımız, çözümleyişimiz, seçtiğimiz yol ve yöntem bizi ‘farklı’ kılandır. Tarihin ve kitlelerin
karşısına sınıf mücadelesinin bir unsuru olarak “farklı kişilikler” iddiası ile
çıkacak herkes bu farklılığa uygun davranmalıdır. Yaşamın her kertesinde nelerle
karşılaştığınızdan çok, onlar karşısında nasıl durduğunuz ve nasıl yaşadığınız
önemlidir. O halde, çalkantılı süreçlerden, darbelerden, dar geçitlerden
geçebilir, bir zamanlar birlikte olduğunuz insanlarla farklı düşünebilirsiniz.
Ya da kafa-kol ilişkilerinin hakim olduğu ilişkiler içerisinde veya başka
nedenlerden dolayı tercihlerinizi ‘farklı’ yapmış olabilirsiniz.
Derin bunalımlar, sancılı
süreçler geçirilebilir, karşılaşılan büyük zorluklar bizleri sınar. Onlardan
doğru dersler çıkaranların iradesi çelikleşir. Yani zorlu süreçleri kendi
lehine çevirip güçlü çıkanlar olunmalıdır. Onları gerekçe gösterip bir zamanlar
yan-yana yürüdüklerimize, (en yakınımızdakilere vs.) çok haksız şeyler yapsalar bile ve biz en haklı zeminde olsak bile bu durumda kimseyi rencide etme
payesi kendimize çıkarmamalıyız. Onları devrimci tarzda ele alır, eleştirir,
değiştirmeye çalışırız. Dönüşüm sağlamamakta, hatalarında tutucu davranırlarsa
mahkûm ederiz.
Hareketlerimiz, düşüncelerimiz ve
onlardan süzülüp söylemle beraber bir eyleme dönüşen kelimelerimiz bizlerin esasen durduğu
noktayı ve niteliğimizi belirlediğini unutmamalıyız!.. Keza bugün, bizlerin yaşam
karşısında, karşılaştıklarımız ve maruz kaldıklarımız karşısında, sınıf
mücadelesi karşısında, tarihi süreçlerde ki duruşumuz gelecek bir nesli
şekillendirecektir! Söylediğimiz, yazdığımız, yaptığımız kısacası dünyaya
bıraktığımız her şey ama her şey eleştiriden muaf değildir, olamaz! Bu yazı da
buna dâhil… Dolayısıyla özellikle de dostlarımıza karşı bu bilinç ve
sorumlulukla hareket edilmelidir. Zira eleştiriyi düşmanca değil dostça yaparız.
Dün bahsi geçen yazıyı okuduğumda
oldukça üzüldüm. Hasan Aksu arkadaş adına değil, yazan arkadaş adına üzüldüm.
Çünkü yazısında paylaştığım (keza paylaşmadığım) onca doğru tespitler, onca doğru
belirlemeler ile siyasal algoritmalar vardı. Bu kadar doğruyu, yazının üslûbuyla,
düzeysizleştirip seviyesizleştirmesine, sıradanlaştırıp, ölçüsüz kılmasına
üzüldüm. Sonra kişinin düşüncelerini “eleştirirken” onun geçmişine ve yaşamına (doğruluğunu-yanlışlığını
tartışmıyorum!) ilişkin yaklaşımına ve öne çıkarmasına, sorunu
kişiselleştirmesine üzüldüm. Üslûbun
gölgesinde kalan içerikten “büyük anlamlar” çıkarmaya çalışanlara üzüldüm. “Eleştiri”
yaptığını söylediğiniz kişiyi bu seviyesiz polemik diliyle rencide edip aşağılamaya
çalışmanıza üzüldüm. Yazdığınız yazının içeriğinde doğrular olsa da, tarzınız,
yönteminiz, üslûbunuz o
doğruların değerini buharlaştırır. Bu sizin acı durumunuz! Çünkü yazınızla
kendinizi William Hazlitt’in “Başkalarının içinde gördüklerimiz, kendi içimizdekiler
kadardır.” ifadelerine indirgemişsiniz… Yazınızın üslûbu, dili, yöntemi ve hatta başlığı,
eğer içeriği ile bütünleşseydi, hem “eleştiri” yaptığınız kişi açısından hem de
okuyanlar açısından nitelikli ve öğretici bir yazı olabilirdi. Bu haliyle tam
tersi ölçütlere sahip olduğunu bilmenizi isterim!..
Kaypakkayahaber.com sitesine
gelecek olursak; dostlar, aynı eleştirilerin daha sertini daha acımasızcasını
sizler hak ediyorsunuz. Bunun birinci nedeni, arkadaşlardan gelen bu tür
içerikteki yazıları gönderen arkadaşlara uyarı çekip düzelttirmeyip
yayınlamanız. Sorumsuz davranışınız, siyasal kayıtsızlığınızdır!.. İkincisi; bu
tür yazıları yayınlayıp sayfanın ve yazan arkadaşların, takipçilerin düzeyini de
aşağılara çekmenizdir.
Yani her koşulda yürütülecek en
sert polemiklerde dahi ilkeli, prensipli, düzeyi ve niteliği daha yükseklere
çekme çabası taşımanız yerine, yazan arkadaşları da bu kriterlere göre
geliştirme uğraşı içinde olmanız, uyarmanız, teşvik etmeniz yerine, bu yazı nezdinde
olduğu gibi aksi ve olumsuz bir tutum sergiliyorsunuz. Bu sadece sayfanın
değil, takip eden yüzlerce insanında üslubunu, tarzını, seçtiği ve seçeceği yolu
ve yöntemi de şekillendirir.
Kim olursa olsun, hangi ‘taraf’
yaparsa yapsın karşı çıkılmalı, reddedilmelidir. Kitleleri ve geleceği bu
şekilde şekillendirmeye kati bir şekilde karşı olunmalıdır. Bir şeye
tümüyle katılmayıp, ona sahip olamayabilirsiniz ama bu sizin ilke ve
prensiplerinizden ödün vereceğiniz anlamına gelmemelidir. Karşınızdakinin ne
yaptığı değil, sizin neye maruz kaldığınızda ne yaptığınız, nasıl durduğunuz
önemlidir! Birlikte her şeye sahip olunabilecekse, o halde ayrıştıran, kemikleştiren,
düşmanlaştıran, rencide edip aşağılayan ve öteleyen değil, dostlarınızı
kazanmaya ve her adımınızla, her kelimenizle kitleleri eğitmeye dönük hareket
etmelisiniz.
O yazıyı okuyan herkesin özellikle de genç
arkadaşların bilmesini isterim ki, o tür üslûp ve yaklaşımlar bizleri
dostlarımızdan ve kitlelerden çok ama çok uzaklaştırır. Beklentim, yazıyı yazan
arkadaşın ve yayınlayan sitenin bu konuda durumu gözden geçirmeleri,
özeleştirel yaklaşıp yazının dilini ve üslûbunu düzelterek örnek bir tutum
sergilemelidirler.
Yeni Zelanda da özgürlük düşkünü ve
savaşçı yerli bir kabile olan Maoriler “Yüzünüzü güneşe karşı dönün, gölgeler
arkanıza düşecektir.” Der. Ya güneş ve aydınlık, ya gölge ve karanlık! Yüzümüzü
insanlığın tarihi değerlerine dönelim daha gerisine değil!