H.GÜRER
16 Ocak 2018
“Tarih, tarihi bilmeyenler ve ondan
ders çıkarmayanlar yüzünden tekerrür eder…”
Tahran'da bir araya gelen
100.000'i aşkın kadın, başörtüsü
takmanın
zorunlu hale getirilmesini protesto etti. 8 Mart 1979.
|
***
Temmuz 2015 nüfus sayımlarının verilerine göre 82 milyonluk nüfusuyla, hem etnik, hem mezhepsel ve hem de
dilsel zenginliğe sahip kozmopolit bir ülke olan İran’ın; %61'ini Farslar, %16'sını Azerî
Türkleri, %10'unu Kürtler, 6%'sını Lurlar, %2'sini Belûcîler, %2'sini Araplar,
ve %2'sini Kaşkay Türkleri ve diğer Türkmen gruplar oluştururken, %1
Ermeniler, Aramiler/Asurlar, Yahudiler, Gürcüler ve diğer gruplar oluşturuyor.
Örneğin İran’ın Pakistan sınırında Urdu dili konuşan küçük bir kesimden de bahsedilmektedir. İran’a Azerbaycan, Ermenistan, Türkmenistan,
Pakistan, Afganistan, Irak ve Türkiye olmak üzere 7 komşu ülke bulunmaktadır. İran’da 77 farklı dil ve lehçe konuşuluyor. Ama tüm etnik topluluklar
Farsça biliyor. Anaokulundan tutun üniversiteye kadar Farsça eğitim zorunlu. Bu kozmopolit yapısı, İran’ın anayasasının 15. maddesine
“mahalli dillerin öğrenimi serbestliği” ile
yansıtılmış. Nüfusun yüzde 53’ü anadil olarak Farsçayı
konuşuyor. Bu yüzden de Farsça İran’ın resmi dili olarak kabul edilmiş. Böylece
İran da yaşamakta olan diğer ulusları bir arada tutan, yaşamın ve her şeyin
paylaşılmasını sağlayan ana araç rolü oynamakta. Fakat diğer yerel dilleri de
(anadilleri) okullarda (veya okul dışındaki kurumlarda) ikinci dil olarak
öğrenmek, anayasasının 15. Maddesi ile güvence
altına alındığından serbest.
İran’ın bu ulusal armonisi, inançsal bir zenginliği de içinde barındırıyor. Nüfusunun dinî yapısının %90'ını Şiî Müslümanları oluşturuyor. (Bunlar İslam Fıkhında, Şii mezhebi “Ehl-i Kitap” ve “Ehl-i Zimme” olarak tanımlanmış ve ilahi bir mezhep olarak tanıtılmıştır.
[2]
%8'ini Sünnî Müslümanlar, kalan %2'sini ise diğer dinlere mensup insanlar Ahli-Hak, Bahâîler, Sâbiîler, Hindular, Hristiyanlar (Ermeniler (İsfahan),Keldânîler, Ortodoks Gürcüler),Musevîler, Sâbiîler, Yezîdîler ve Zerdüştler
[3]
oluşturmaktadır. Ülkenin resmi mezhebi ise Şiiliktir. İran'da dinî azınlıkların inanç “özgürlüğü” “anayasal güvence” altına alınmış ve “tanınıyor” olup Anayasa’nın 26. Maddesiyle şu şekilde tanımlar; partilerin, derneklerin, siyasi, sınıfsal ve İslami kuruluşların veya tanınmış dinî
azınlıkların bağımsızlığı, hürriyeti, millî birliği, azınlık İslami ilkeleri ve İslam Cumhuriyeti esasını ihlal etmedikçe serbest olduğunu beyan eder.
[4] Böylece azınlık dinlere (Ortodoks Hristiyanlık, Musevîlik ve Zerdüştlük) Meclis'te koltuk ayrılmıştır.
[5]
Anayasasında bu “güvencelere” yer veren İran rejimi, pratikte aynı “güvence” ve
“saygıyı” gösteriyor mudur? Burasını detayları ile bilemeyeceğimiz kadar kapalı
olan İran rejimi, kendisini “İslam Cumhuriyeti” olarak ve Humeyni’nin ifadesi
ile; ‘İslam devleti gerçek anlamda demokratik bir devlettir’ tanımıyla ifade
etse de gerçeğin böyle olmadığını tüm dünya biliyor.
İran rejiminin işleyişine dair bilinmesi gereken birkaç şey…
Yukarıda aktardığımız gibi diğer azınlık dinleri kağıt üzerinde tanıması
ve onlara mecliste göstermelik olarak yer vermesinin hiçbir önemi yok. Çünkü
İran molla rejiminde seçilmiş Parlamentonun hiçbir önemi yok! Bunun neden böyle
olduğunu daha iyi anlamak için İran rejimini ve işleyişini biraz daha yakından
tanımamız, temel bilgilere sahip olmamız gerekiyor.
İran rejiminin
yönetilmesinde iki büyük yapı var. Bunlardan birincisi; İran dini liderliği
olan “Velâyet-i
Fakih” [6] kurulu. Yani din bilginlerinden, din ulemasından oluşan bir
kurum. “Velâyet-i Fakih” kurulu yani mollalar; orduyu,yargıyı, güvenliği, ekonomiyi, yani
sistemin her noktasını kontrol edip ve yönetiyor. İran rejiminde asıl güç bu kurumdadır. Mollalar denilenler işte bu kurum aracılığıyla İran’a ve İran
halklarına hükmetmektedir. Bir de kitlelerin seçimi ile gelen bir İran parlamentosu
söz konusu. Bu parlamento seçim ile gelse bile asıl güç mollalarda, “Velâyet-i
Fakih”grubundadır. Çünkü seçimlerin yapılıp-yapılmayacağını, kimin seçimlere girip-giremeyeceğine
onlar karar verir. “Velâyet-i Fakih” grubunun bu tanrısal
yetkisine karşın seçimle gelen parlamentonun arkasında
halk hareketleri olduğunu görmek gerekir. Çünkü halk molla rejimine, “Velâyet-i
Fakih” kurumuna karşı reform istiyor. Hatta ve hatta kukla olduğunu bildiği parlamento seçimlerine giderken, cumhurbaşkanı
ve meclisi seçerken de reform yanlılarını
seçiyor. Seçilmişler her ne kadar “Velâyet-i Fakih” grubuna karşı
1979’dan bu yana her hangi bir reform yapamamış olsa da seçmenler tarafından bu
tutum değişmeden sürüyor. 1979 İran İslam rejiminin
kurulmasından sonra, yaşamın her alanını olduğu gibi eğitim sistemini de köklü olarak
değiştirmiş
[7]
olsalar da kitleleri istedikleri gibi şekillendiremiyorlar. Çünkü insan akıllı
bir varlık. Yaşadıklarını idrak edip dersler çıkarabilen, aklı ve vicdanı aynı
anda işleyen bir canlı. Dolayısıyla yaşadıkları karşısında “bir dakika” deyip düşünüyor.
Karşı çıkıyor.
“Velâyet-i Fakih” kurulunun
altında üç kurum yer alıyor. Biri; “Uzmanlar” diye bilinen “İslamî Şûra Meclisi”[8]
isimli bir kurum. Tüm yetki bunlarda. İkincisi; “Ayetullahlar.”[9]
Bunlar dini rehberler olarak biliniyorlar. Fetva verme yetkilerine sahipler.
Üçüncüsü; “İslamî Şûra Meclisi” tarafından atanan ve 12
kişiden oluşan
“Anayasayı Koruyucular Konseyi”[10] var.
Bu konsey tüm alanlardaki kanunların ve kuralların tamamının İslami ilkelere uyup uymadığını araştıran ve belirleyen Koruyucular Konseyi
fıkıhçıları (hukukçuları) üzerinden denetler. Yani İran
da bütün yetki, bütün güç bu üç kurum arasında paylaşılır.
“Velâyet-i Fakih” Şii inancına göre imam mehdi gelinceye kadar devleti ve milleti yönetimde en üst mertebe
sahibidir. İran’daki asıl güç sahibi olan dini baş liderin yani Ayetullah’ın
ve altındaki liderlerin (Günümüzde İran'da 1.000 civarında Ayetullah mevcut!) yani “Velâyet-i Fakih” kurumunun hiçbir
siyasi sorumlulukları yoktur. Onlar katiyen dokunulmaz, kimse tarafından
yargılanıp el sürülemezler, hiç kimseye hesap da vermezler. Siyasi olarak hiç
kimsenin “biz sizi istemiyoruz, inin oradan”
deme ve yönetimlerine, otoritelerine itiraz etme hakkı da yoktur. Çünkü seçimle
gelmemişlerdir. Ancak seçimle gelen herkesin başında sopalarıyla durmaktalar ve
istediklerini yaptırırlar!
“Velâyet-i Fakih” in altındaki “İslamî Şûra Meclisi”
İran parlamentosunun almış olduğu her kararı
iptal etme gücüne sahiptir. Yani İran parlamentosuna kitleler tarafından
seçilerek gelen meclis üyeleri bir karar aldığında “İslamî Şûra Meclisi” o kararı reddedip yok sayabilir. Peki “İslamî Şûra Meclisi”seçilmiş midir? Hayır. İran parlamentosu seçilmiş midir? Evet. Biri gücünü halktan diğeri baskıdan alıyor. Seçilmişler
reformcu, Velâyet-i Fakih ve onun atadığı "İslamî Şûra Meclisi" ise onun karşıtıdır. "Velâyet-i Fakih" değişimi
reddeden, yaşamı binlerce yıllık
düşüncelerin etkisi altında tutup buzlu çekmeceye atarak dondurmaya çalışan bir
misyona sahiptir. Velâyet-i Fakih, seçilmiş olan İran parlamentosuna karşı
asker, polis, devrim muhafızları ve milis güçlerinin hepsini bir baskı,
sindirme ve yönlendirme aracı olarak kullanıyor. Bu basit örnekten de
anlaşılacağı üzere kendilerini “Cumhuriyet” ve “demokratik” ülke olarak
adlandırmaları manipülasyondan öte bir şey değil. Haliyle de demokrasi vs.den
söz etmek imkansız. Aksine en büyük anti-demokratik uygulamalar ve yolsuzluklar
İran rejiminde mevcut. Mesela “Velâyet-i Fakih” denetlenemediği ve
yargılanamadığı için, kamu yönetiminde şeffaflık da yok. Kamusal işlemler
halktan gizlenir. Ki, kitleler kendi arasından uygulamaları birbiriyle mukayese
yapamasın, kıyaslayamasın, adaletsiz ve hukuksuzluk ortaya çıkmasın.
***
İran’daki Ayetullahların yani dini liderlerin bankaları
var, hava yolları var, taşımacılık şirketleri var, yani Din onların elinde
olduğu gibi siyasi güç ve ekonomide onların elinde. Para onlarda. Kısacası ülke
onların. Devrim muhafızları ordusu onlara bağlı. Ayrıca İran halkına en büyük
korkuyu saldıkları Besic[11]
adı verilen bir milis ordusuna sahipler. Bu milis ordusu her mahalleden
belirlenmiş gençlerden oluşuyor. Bunları Mollalar silahlandırmış durumda. Mollalar
Besic milislerine silah ve kimlik vererek rejim karşıtı olanlara, protestolara
katılanlara yönelik şiddet ve cinayetler işlemesine dek göz yumulmaktadır. Bu
suçlar işlendiğinde ise yargılanmamaktadırlar. 2009 protestolarında katledilen
bir çok kişinin Besic üyeleri tarafından katledildiği ve bu kişilerin
yargılanmadığı bilinmektedir. Her mahalle Besic milislerinden soruluyor. Bu gönüllü
faşist Besic milisleri kendi düşüncelerine göre İran rejimine aykırı bir
davranışta bulunduğunu düşündüğü kimselere “gel bakalım” diyorlar. Bu
örgütlenme modelini Mussolini İtalya’sında ki yarı askeri faşist milis
örgütlenme olan “kara gömlekliler”den, Hitler Almanya’sındaki “kahverengi
gömlekliler” gibi asker ve polis güçleriyle çalışan sivil faşist milis güçlerden
alıyor. Örgütlenme tarzı, ortaya çıkış nedenleri aynıdır. Bu milisler
talimatları “Velâyet-i Fakih” in temsilcisi baş din adamı Hamenei’den
alıyorlar. "Asın” deyince asıyorlar, “vurun” deyince
vuruyorlar, “öldürün” deyince öldürüyorlar. Böylesi bir örgütlenme sizlere
tanıdık geldi mi? Mesela bugün Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan ve şu anda 7
tane eğitim kampı ortaya çıkan bu milis güçlerin model aldığı “kara gömlekliler”, “kahverengi gömlekliler” veya “Besic” yapılanmasının
bir ve aynı modellerinin Türkiye versiyonu değil midir?!
***
Buraya kadar İran rejimin
işleyişindeki püf noktaları ana hatlarıyla anladık sanırız. Anlamamız son
derece önemli ki, İran’daki isyanları, halk hareketlerini, protestoların
kaynağını da doğru kavrayabilelim. İran’daki bu yapısal gerçeklik İran’ı
yolsuzluk için ideal bir ülke haline getiriyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi
kamu işleyişinde, iradesinde denetim yok, hesap verebilirlik yok, şeffaflık
yok. Yargı bağımsız değil, mahkemeler mollaya bağlı, mollaların tayin ettiği
hakim-savcılar mahkemelerde “adaleti” İslamî kurallara göre yönetiyor. Böylece
mollanın taraftarlarını ve adamlarını yargıl(a)yamıyor. İslamî kurallara göre ‘adalet’
bu şekilde sağlanıyor! İran’da yolsuzluk, açlık, sefalet bu yüzden de başını
almış gitmiştir. Çünkü yolsuzluktan hesap sorabilecek bir yargı, bir adalet ve
bir bağımsız güç yok. Aksine bu gücü olanlar kendisi yolsuzluğu yapıyor. İran’daki
yolsuzluğa küçük bir örnek olması açısından vermek gerekirse; Reza Zarrab'ın İran'daki iş
ortağı ve ülkenin ünlü milyarderi Babek Zencani’nin mahkemede söyledikleri ve medyaya yansıyan yolsuzluklardaki
astronomik miktarları hepimiz biliyoruz. Mesela Zencani “İran’a ait 8,5 milyar dolarlık bir miktarı ben ortağım Zarrab’la birlikte
Türkiye’de rüşvet olarak dağıttım” diyordu. İşte bu ifadeler bugün İran’ın
sokaklarını dolduran yoksuların elindeki pankartlarda “Yolsuzluk ve hırsızlık yapanlar
Türkiye’ye!” sloganlarıyla dile getiriliyorlar. 8,5 milyar dolar İran
halkının refahı için kullanılmış olsaydı durum farklı olabilirdi. Bu da
İran’daki yolsuzluğun Türkiye’deki ile birbirlerine nasılda atbaşı gittiğini
gösteriyor. Peki Türkiye’de dağıtılan bu 8,5 milyar doları kim aldı? Kimin
aldığını ABD’de yargılanan Reza Zarrab'ın ifadelerinden tüm dünya
biliyor. Ama Türkiye cephesinde buna karşı bir hukuksal girişim-soruşturma
mevcut mu? Hayır. Neden? Çünkü Molla rejiminin dokunulmazlığı ve ayrıcalıklı
konumu gibi Türkiye’de de saray ve “sarayın elit” kesimi aynı ayrıcalığa sahip!
Yargı, adalet, hukuk, devlet bürokrasi vs. yolsuzluk yapanların bileşeninden
oluşunca, o ülkede yolsuzluktan hesap soracak kimseler olmaz! Ancak, o ülkede dürüst
davranıp yolsuzluk yapanlardan hesap soracak kesimler yargılanabilir ancak!..
İran dünyanın en büyük petrol
üreticilerinden biri ancak petrol fiyatları durmadan yükselen ülkelerden biri
aynı zamanda. İranlılar bu durumu anlayamıyor! Aklı almıyor. Gıda el yakıyor. Yaşam
pahalı, iş ve gelir yok. Kamu kaynakları belli bir elit kesim için harcanır hale
gelmiş. Ülkenin tüm gelir kaynakları mollaların yandaşları tarafından
parsellenmiş, tüm kaynaklar tutuluyor. Halkın özgürlüğü elinden alındığı yetmezmiş
gibi; bir de açlığa, fakirliğe ve sefalete sürüklenmiş. Yasaklar kitleleri
canından bezdirmiş, baskı ve yasaklar altında demir yumrukla yönetilmekten bıktırmış
durumda.
1979 yılından bu yana şeriat rejimiyle yönetilen İran’da pek çok şey yasak. Bunların
en başında da rejim aleyhinde konuşmak geliyor! Ancak İranlılar yasakların
arkasından dolanıyor. Sokaklarda kadın ve erkeğin el-ele dolaşması, kafelerde
yan-yana oturması yasak. İnternette kısıtlı erişim söz konusu. Youtube,
Facebook, Twitter, Gmail, Wikipedia: özgür ansiklopedi gibi sayfalar
yasak. (Bunların kimileri bizim ülkemizde de zaman-zaman yasaklanmakta! Aynı
dereden suyunu içip ideolojik olarak beslenen zihniyetlerin hiç de farklı
olmadığını bu basit örneklerde de görmek mümkün.) Bu yüzden Türkiye İran’ı
yasaklarından kaynaklı kıskanmıyor değil! Gündelik yaşamda son derece insani
olan basit şeyler İran’da bugün yasak. Mesela; Uydu anteni, alkol, dar pantolon
veya şort giyinmek, kravat takmak, dövme yaptırmak, kısacası aklınıza
gelmeyecek bin bir türlü şey var bu yasaklar içinde. Düşünce özgürlüğü, basın
özgürlüğü, medya vs. gibi bizim ülkemizde de yasak olan şeylere zaten değinmeye
lüzum yok!
Peki ama bu
yasaklar neden? Bunun nedeni şu; bir rejim ne kadar otoriterleşir ve ne kadar
baskıcı hale gelirse; o oranda kitlelerin gerçek bilgiye erişimini engeller, sosyal
yaşamına kısıtlamalar getirerek yasaklayıp cezalara çarptırır. Kitlelere
yayılacak ve manipüle edecek gerçek olmayan bilgi kanallarını/yandaş
kanallarını aktif bir şekilde kullanır. Kitlelerin doğru bilgilenmesi, gerçeğe
ulaşması bu tür iktidarların ancak sonu olur. O halde İran’ın ve İslamcı şeriat
kanunlarını esas alan tüm rejimlerin bunca yasaklarının “günah-Allaha karşı
gelmek” olarak propagandasını yaptıkları, kitleleri kendi koydukları yasalarla,
idari tedbirlerle baskı altına alması yetmediği gibi “Allah korkusunu” da
yüreğine düşürerek otokontrol oluşturmaya çalıştığı şeylerin arkasında,
kitlelerin kendi köhne sistemlerinin sonunu getirme korkusudur. Zira, gerçek
bilgi yeniyi, yanlış bilgi köhneyi beslediğini en iyi bu iktidarlar bilir… Bu
bilinçle de çok yoğun olarak kirli bilgiler yayarlar. Her ülkenin devrimcilerinin
görevi doğru ve gerçek bilgiyi kitlelere en yaygın ve en etkili şekilde taşımak
olmalıdır.
***
İran’ın kitleler üzerinde ki baskı mekanizması; legal-illegal silahlı güçler…
Yukarıda aktarabildiğimiz yasaklar,
baskılar, adaletsizlikler ve yolsuzluklar İran’da ki gerçekliğin yalnızca mikro
kısmını oluşturduğunu bilmek gerekir. İran ekonomisinin bunalım yaşamasının bir
çok yapısal/rejimsel nedeni var. Burada sayabileceğimiz bir çok neden söz
konusu sanayi devrimini yapmamış olması gibi… Ancak tüm bunların dışında İran ekonomisinin
bunalmasının başka bir nedeni de şu; İran’da resmi ordunun dışında, fakir İran
halkının beslediği çok sayıda silahlı güç ve ordu var! Molla rejimi kendisini yasak,
korku ve baskıya dayalı ayakta tutuyor. Kitlelerin başında sopayı eksik etmemek
için de resmi ve gayri resmi ordulara para yatırıyor. İran’da doğrudan Mollalara
bağlı devrim muhafızları var. Bu Devrim muhafızlarının özellikle yurtdışında
silahlı operasyonlar yapan elit bir gücü var; Kudüs gücü. Bu İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı özel
kuvvetlerdir. Yurt dışı operasyonları için doğrudan Ayetullah Ali Hamanei'den
emir almaktadır.
Burada şu noktaya dikkatleri çekmekte yarar var: Rıza
Zarrab’ın iddianamesinde, Zarrap Türkiye’deki şemayı kullanarak İran’ın bu
vurucu istihbari gücü olan Kudüs gücünü ve Hizbullah’ı İran hava yoları “Mahan
Air” aracılığıyla[12] taşımak ve finanse
etmekle suçlanıyordu.[13] Bu durumda Zarrab’ın
Türkiye’nin bakanlarından, başbakan ve cumhurbaşkanına dek olan ilişkisi, Türkiye’nin
uluslararası alanda uluslararası terörizmi finanse etmesinin bağlantılarından
yalnızca biri olarak görülme durumu söz konusudur.
Kudüs Gücü’nün dışında İran, milis gücü olarak kurduğu
Besic’i besliyor. Büyük paralar veriyor. Irak’da savaşan Haşdi-şabiyi besliyor.
Yemende Suudi Arabistan’a karşı savaşan Husileri besliyor. Husiler Yemen’de faaliyet gösteren Zeydi bir grup. 2004 yılından beri İrantarafından mali ve askeri destek almaktadır. Örgütün 7000-30.000 arası silahlı militanı, 450.000 kadar
sivil destekçisi mevcut.
[14]
Sıralayacaklarımız bunlardan ibaret değil. Mesela “Fetihin
Tugayları” yada diğer adlarıyla “güçlü hayaletler”, “65.Tugay” denen özel başka
askeri bir birim mevcuttur. İranlı General Alirıza Sencabi ölümünden önce bu askeri birimin oluşumunu şöyle
ifade eder; “Devrimden önce bu tugay eğitimlerinin çoğunu İngiliz SAS komandolarıyla ortak operasyonlar
şeklinde yaptı.”
[15]
Yine İran Kara Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Ahmet Rıza Pürdestan geçen
yıl İran-Irak sınırına asker konuşlandırıldığını ve sınırın öteki tarafına
topçu ateşi açıldığını belirtmişti. Ayrıca “bir acil müdahale
birimi ve keskin nişancı yetiştiren özel okullar
kurulduğunu” belirten Pürdestan, bu birliklere her türlü tehlikeye karşı
korunabilmeleri için gelişkin teçhizatlar sağlandığını duyurmuştu.[16]
Bunun dışında İran, Suriye de Esad’ın ordusuna destek veren “İranlı gönüllüler ordusu” olarak
tanımlanan Afganlı milisleri de besliyor. Bu milislerin ölmesi halinde tıpkı
İran ordusunda ki ölümler gibi “şehitlik” veriliyor ve aileleri şehit
ailelerine tanına haklardan faydalanıyorlar. Lübnan’da da Hizbullahı besliyor. 2016
yılının Ağustos ayında Mashreghnews sitesi tarafından yayınlanan Devrim Muhafızları Ordusu (DMO)
komutanlarından Muhammed Ali Felekî ile yapılan röportajda yapılan açıklamada
ise “Şii kurtuluş ordusu” kurulduğunu açıklamışlardı. Sözü geçen bu askeri gücün çeşitli İslam ülkelerinde faaliyet gösterdiği
biliniyor. Ayrıca Irak’ta savaşan 42 guruptan 28’nin İran’ın emrinde olduğu da
biliniyor. Tüm bunlar İran tarafından Suudi Arabistan öncülüğünde “teröre
karşı” kurulduğu ilan edilen “İslam Ordusu”na bir cevap veya alternatif olarak
düşünülmüş olması
[18]
muhtemel.
Dikkatinizi çekelim bu kadar silahlı güç ve operasyonu vergileriyle fakir İran halkı besliyor! İran
halkı giderek şiddetlenen ekonomik sorunlardan, baskı ve korkularından yorulmuş
durumda. Bu iç dinamikler İran halkının isyan etmesi ve molla rejimine karşı
çıkması için yeterli nedenler. Tüm bu durumlar, İran’da gelecekte de yeni
toplumsal ayaklanmaların ortaya çıkacağının, toplumsal-siyasal-politik hareketlere
dönüşeceğinin de bir ifadesidir.
Peki İran bu kadar askeri gücü ne için besliyor?
Birincisi;
kendi rejimini korkuya ve baskıya dayalı olarak yaşattığından, kendi halkına
karşı. İkincisi; İran bölgeyi “İslamileştirme” hedefindedir. İran’ın bugün yürütmekte olduğu saha savaşlarını incelediğimizde; söylemde
“İsrail’e karşı” olduğu propagandası yapılsa da, hâlihazırda Sünni-İslam
coğrafyasını hedef aldığı ve buralarda güçlü bir varlık göstererek bölge
üzerinde jeopolitik üstünlük peşinde olduğu söylenebilir. Bunu söylemek
yalnızca politik bir analizden ibaret değildir. İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki hedeflerinden
birinin de; İran’ı resmî sınırların dışına taşıyarak dünyada İslam ümmeti
birliğinin kurulmasını rejimin en önemli hedeflerinden biri olarak tanımlamasıdır.
Dolayısıyla, kamu yönetiminin ilkelerini açıklayacak olan yasama, Kur’an ve
sünnet yörüngesinde dönmektedir.
[19]
Ancak, İslam Dünyası’nın içinde Şii
Müslümanlarının %10-15’lik bir nüfusu oluşturduğu gerçekliğini gördüğümüzde,
İran’ın bu hamleleri söz konusu İslam Dünyası’nda mezhep çatışmalarını da
kaçınılmaz kılacağa benziyor.
[2] http://tebaren.org/?p=534
[3]
Kaynak: CIA World Factbook. 13 Ağustos 2016 tarihinde yayınlanan şu linkten https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html
aktarılmıştır. Erişim
tarihi: 03.01.2018.
[4] http://tebaren.org/?p=534
[5]
Bakınız: “İran’ın dini ve mezhebi azınlıkları_Taberen.01.09.2016. Kaynak: http://tebaren.org/?p=534 Ayrıca İran İslam
Cumhuriyeti Anayasası’nın 64. maddesi, her bir dinî azınlıkla ilgili İslami
Şura Meclisi milletvekili sayısını da belirtmektedir. “…Zerdüşti ve Museviler
birer temsilci, Asuri ve Keldani Hristiyanlar birlikte bir temsilci ve güney ve
kuzeydeki Ermeni Hrıstiyanlar da birer temsilci seçebilir. Seçim bölgelerindeki
seçmen sayısı ile temsilci sayısını kanun belirler.” (Anayasa, V. Bölüm, 64.
Madde). Anayasa’nın 67. maddesinde, milletvekillerinin yemini ve İslami Şura
Meclisinde milletvekillerinin nasıl yemin edecekleri konusu yazılmış ve son
kısmında ise dinî azınlıklarına mensup milletvekillerinin nasıl yemin
edeceklerine dair bilgi yer almıştır: “…Dinî azınlıkları temsil eden
milletvekilleri bu andı kendi semavi kitaplarını anarak yerine getirecekler.”
(Anayasa, V. Bölüm, 67. Madde)
[6] “
Velayet-i fakih din hukuku bilgini anlamına gelen fakihin
vesayet ve yönetim yetkisi anlamına gelmektedir. Şii siyasal düşüncesinde dini
ve siyasi otorite İslam Peygamberi Muhammed'in damadı Ali'nin soyundan gelen
"İmam"lara aittir.
[7] İran Devriminden bir süre sonra Humeyni, iktidara
gelir gelmez Şah zamanındaki eğitim sistemini değiştirme girişimlerinde
bulunarak genel bir eğitim sistemi ortaya koymak istemiştir. İlk önce ilkokula
başlama yaşını 7’den 6’ya düşürmüştür. Daha sonra okullardaki ders kitaplarını
değiştirerek İslam inancına dayalı konulara yer vermiştir. İslam dininin
ahlakı, sosyal yapısı ve geleneği ile bağdaşmayan ve çelişen tüm konuları
eğitim sisteminden çıkarmıştır. Humeyni, aynı uygulamayı yüksek okullarda da
hayata geçirmiştir. Humeyni, İran’ın eğitim sistemindeki değişikliği yaptıktan
sonra söz konusu yeni sistemle ilgili dini konularda ihtisas almak üzere
eğitimcilerin hazırlanması için harekete geçmiştir. Bu süreçte Darwin’in “Evrim
Teorisi” gibi Batı kaynaklı teorileri müfredatlardan kaldırıp yerine İslam
dinini temel alan bir müfredat hazırlanmasını sağlamıştır. Humeyni bunu
gerçekleştirebilmek için Nisan 1980’de “Kültürel Devrim Konseyi”ni meydana
getirmiştir. Bu konseyin temel görevi, bütün eğitim programı ve eğitimle ilgili
sorunları incelemek, İslam esaslarına dayalı eğitim politikası ve
stratejilerinin taslağını oluşturmak, eğitimin tüm dallarını İran toplumunun
isteği ve ihtiyacına göre hazırlamak ve devrime sadık eğitimciler
yetiştirmektir. Kaynak için bakınız:
http://www.bilgesam.org/incele/1138/-iran-egitim-sistemi-ve-turkiye-iran-egitim-isbirligine-etkileri/#.Wl1OmSP3CWY
[8]
“İslamî
Şûra Meclisi” İran İslam Cumhuriyeti’nin tek meclisli yasama organıdır. Meclis yasama faaliyetini yürütür. Uluslararası
antlaşmaları değerlendirir ve onaylar. Tüm meclis üyeleri ve
meclisteki tüm yasama çalışmaları, Anayasa Koruma Konseyi tarafından
onaylandığı zaman yürürlüğe girer. Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/İslamî_Şûra_Meclisi
[9]
Ayetullahlar: Şiîlik'te özellikle Câferîliğin ekolü olan Usulî kolunda kullanılan bir unvandır. Şiîlik<'te kullanılan bir makamdır. İran'da dini bir makam olarak da bilinir. Ayetullah unvanına sahip insanların fetva verme yetkisi vardır.Ayetullah
unvanı, Ulema topluluğunun fikir birliğine dayanarak
hocası tarafından verilir. Ayetullah unvanı kazananlar Kur'an, Sünnet, İcma ve Akıl (Sünnilerdeki Kıyas) başta olmak üzere Fıkıh usulünden hareket ederek içtihad etme hakkına sahiplerdir. Uzmanlık
alanında havza ilmiye (houze-ye ilmi)'de öğretmenliği yapabilir ve istiftalara
karşı fetva verebilir. Günümüzde İran'da 1.000 civarında Ayetullah vardır. Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayetullah
[10] “Anayasayı Koruyucular Konseyi”
İran İslam Cumhuriyeti’nde Anayasanın
uygulanmasını denetleyen, gücünü ve etkisini sürdürülebilir kılan Anayasal
olarak atanmış 12 üyeye sahip kurum. Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Anayasa_Koruma_Konseyi
[11] Besic:
Ayetullah Humeyni tarafından
Kasım 1979'da İran'da kurulan, gönüllü milis teşkilatı.
Örgütün resmi adı "Besic Direniş Gücü<"dür. 2009 yılında Mahmut
Ahmedinejadın cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığını ilan etmesini takiben çıkan
olaylarda Besic ana baskı kolunu oluşturmuş resmi bir makam olmadıkları için
işledikleri cinayetlerin sorumluluğu hiçbir organ tarafından kabul
edilmemiştir. Besicin hiçbir üniformasının bulunmadığına istinaden ülkede
onlara takılan lakap "sivil kıyafetliler" olmuştur. Yıllardan beri camileri kendileri
karargâh olarak seçen Besic güçleri camilerin bodrum katlarında tutukladıkları
rejim muhaliflerine işkence uyguluyor ve gayri resmi Devrim Muhafızları hapishanelerine gönderiyor. Kaynak:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Besic
[12] Kaynak: BBC. Bakınız: http://www.dokuzeylulgazetesi.com/haber/savci-preet-bharara-reza-zarrab-dosyasini-yeniden-duzenledi-36034.html
[13] http://www.hurriyet.com.tr/zarrab-davasinda-kritik-durusmaya-saatler-kaldi-40659450
[14] http://www.economist.com/node/14920092
[15] http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/04/iran-army-brigade-65-green-berets-syria-deployment.html#ixzz54JKAw2yI
[16] http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2016/04/iran-army-brigade-65-green-berets-syria-deployment.html#ixzz54JKAw2yI
[17]
https://iramcenter.org/iran-in-yeni-hamlesi-sii-kurtulus-ordusu/
[18]
https://iramcenter.org/iran-in-yeni-hamlesi-sii-kurtulus-ordusu/
[19] http://tebaren.org/?p=534