9 Haziran 2017 Cuma

Anlatımların tahayyül sınırlarını aşan, tahammülü mümkün olmayanın tarifi ile: İZ belgeseli




Geçtiğimiz aylarda 12 Eylül darbesini gerçekleştirenler “zaman aşımı” ile aklandı. Tabii bu durum “yetmez ama evet”çilerin hoşuna gitmemiş olabilir. Çünkü görmek istemedikleri fakat ülkenin bir gerçekliği olan faşizmin devletin ta kendisi olduğunu… Onun içindir ki Koçgiri, Dersim, Zilan, Roboski, Suruç ve Ankara katliamının asıl faillerinin devlet olduğu gerçeğini savunanlar ve teşhir edenler 12 Eylül’de Amed Zindanlarında yaşatılanları da asla ve asla unutmayacak, “darbecilerle” zaman aşımına bırakmayacak!

Evet, 12 Eylül darbesi sonrası darbenin mimarı generaller, 1980-1988 yılları arasında ülke yönetimini ellerinde tuttu. Bu dönemde ülke genelindeki tüm hapishanelerde yoğun işkence ve katliamlar yaşandı. Ancak Metris, Mamak ve Diyarbakır 5 No’lu Hapishanesi’nde yaşatılanlar daha katmerliydi. Çünkü buralarda yaşanan işkence ve katliamlar bir bütün insanlık onurunun ortadan kaldırılması çabasıydı. Bu minvalde İngiliz The Times gazetesinin 28 Nisan 2008 tarihli sayısında “Dünyanın en kötü 10 cezaevi” listesine Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesini eklemesi ülkedeki diğer hapishanelerden farklı bir uygulamanın yaşatıldığını da bir yanıyla kanıtlıyor. 

Artık Amed zindanında ölümden öte yaşatılan insanlık dışı uygulamalarının bir bütün özel bir organizasyon sonucu gerçekleştirildiği herkesçe aşikar. Ondandır ki üzerine çok hikayeler, romanlar, yazılar yazılan; belgeseller çekilen bir çok tartışmada sürekli gündeme gelen Amed Zindanındaki vahşi uygulamalar son olarak Hakan Gürer’in İZ belgeseliyle hafızalarda yeniden canlandı.

Hakan Gürer’in uzun uğraşlar sonucu gerçekleştirdiği İZ belgeseli devletin insanlık onurunu hiçe sayan uygulamalarını dönemin canlı tanıklarıyla, bütün yönleriyle seyirciye anlatmaya çalışması takdir edilmesi gerekir. Bu yanıyla diğer belgesellerden farkı tanıkların anlatımının yanında avukat ve psikologların da yaşatılan işkencelerin hedefi ve işleniş biçiminin yanında neden ve nasıl olduğunu ortaya koymaya çabasıdır. Çünkü Amed Zindanı’nda yaşatılanlar hem insan haklarının hiçe sayılması bakımından hukuki bir süreç olarak sonuçlandırılmamış hem de yaşanan işkenceler sonucu psikolojik olarak hala atlatılamamıştır. İz Belgeseli bunu hatırlatması yönüyle de önemlidir.   

Aradan onlarca yıl geçmesine rağmen işkencelere maruz kalan tutsakların yaşadıklarını anlatırkenki ürpertiyle karışık öfkeleri anlatımlarına yansıyordu. Kimi anlatırken yeniden yaşıyor kimi yaşadığı travmayı atlatamadığı için gözleri doluyordu. Bunun yanında sırf Ermeni olduğu için işkence gören Garabed Demirci’nin anlatımlarında öteki olmanın hala ne kadar özel uygulamaya maruz kalmanın sebebi olduğunu gösteriyordu. Bununla beraber Amed Zindanı’nda devletin tek tipleştirme saldırılarının nasıl işletildiği, işkence gören kişinin Türkçe bilmediği için görüşe gelen annesiyle bakışmaları hafızalara işleniyordu belgeselde. Hapishaneden çıktıktan sonra yaşadığı travmayı atlatamayanların yaşamlarına son vermeleri de işleniyordu belgeselde, işleniyordu izleyenin yüreğine...

İZ Belgeseli’nde tanıkların anlatımları tahayyül sınırlarını aşan, tahammülü mümkün olmayanın tarifi ile anlatılmaya çalışılmış. Ölümü kurtuluş olarak görmenin çaresizliğiyle yaşadıklarına inanmayarak anlatılmış. Ve 12 Eylül faşizminin cehenneme çevirdiği Amed Zindanı’nın izleri hala devam ettiği açıkça gösterilmiş.

Kaynak:

http://ozgurgelecek1.net/kultur-sanat-haberleri/24889.html?task=view