H.GÜRER
29 Haziran 2017
İletişim araçları her dönem insanlar üzerinde önemli
etkilere sahip olmuştur. Bu araçlar kimi zaman kitleleri etkileyip yönlendirirken,
kimi zaman onları izleme, denetleme ve kontrol altına almada önemli role sahip
oldu. Bu rolü de her geçen gün artarak devam ediyor. Bu araçları en iyi
kullananlar ise her daim egemen güçler olmuştur.
Toplumları yönetme işinin, bilinen üç temel
yöntemi vardır. Biri; yıldırma-korkutma ve sindirmedir. İkincisi; kandırma ve
manipüle etmektir. Üçüncüsü ise inandırmaktır. Yıldırma, korkutma, kandırma ve
manipüle etme kısa sürelidir. İnandırmak en zorudur ama uzun süre boyunca
etkindir. Bunun için de egemenlerin kitlelere kendi düşüncelerini yayabilecek,
benimsetip inandıracak güçlü ideolojik aygıtları vardır. Bu, yargı-yasama ve
yürütme aygıtlarının daha üstünde bir güç olan, dördüncü güç denilen “Medyadır!”
Medya algımız, eğer hâlâ TV ve gazeteler ise, bu önemli bir yanılgıdır. Çünkü medya
günümüzde iletişim, bilişim teknolojisinin kendisidir!
Egemenler cephesinde önemli olan bu alan, ezilenler
cephesinde de son derece önemlidir. Ancak onlar kadar etkin kullanılmadığı
gibi, bu alanın önemi teorik olarak bilinse de pratik uygulama bakımından bilinçsiz ve yanlış
kullanılmasından dolayı büyük olumsuzluklara neden olmaktadır.[1]
Bu alanın kullanımı egemenler cephesinde aşikâr. Ya peki “Sol-sosyalist” olduğunu iddia edenler işin neresinde? Bizce kendisini
‘sol, sosyalist, devrimci’ tanımlayan kişilerin sanal âlemdeki hali içler acısıdır.
***
Emeğin özgürleşmesine değil, küresel sermayenin
sınırlarını çizdiği, algısını ölçeklediği bir sol düşünce türemiş durumda. Bu
gerçeklik, Türkiyeli sol politik grupların ezici çoğunluğu tarafından
çözümlenmiş değil. Çünkü “İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür.” der Marks, çözümlemek
için sistem dışı yaşamak ve sistem dışı düşünmek gerekir. Türkiyeli sosyalist
grupların hangisi yaşamda ve düşüncede sistem dışı olduğunu söyleyebilir?!
Bir şeyi çürütmenin, içini boşaltmanın en iyi yolu, karşı
olduğun şey gibi gözükmektir. Türkiye devrimci hareketiyle geçmişte şu veya bu
şekilde ilişkilenmiş, sonra yollarını koparmış binlerce insan tarafından bugün
sanal âlem üzerinden yapılanlar, söylenenler, paylaşımlar büyük bir çürümenin
ve çürütmenin göstergesidir. Sanal ortam, ‘ortalama bir vatandaşı’ temsil
etmediği bir alanken, nasıl bu âlemdeki ‘sanal solcuları’ ciddiye alabiliriz?
Bu kimseleri ciddiye almasak dahi, insanlığın kurtuluşu olan bilime bu
kimselerin zarar verdiği gerçeğini değiştiremeyiz. Çünkü gerçek anlamda bilimin
öğrenilmesi, içselleştirilip yol göstericiliğinin kavranması, bu kişilerin ve
sistemin yaydığı kirli bilgi ve paylaşımlarla geciktirilmekte, ertelenmekte ve
engellenmektedir. Yanlış bilgiler “bilim” gibi sunularak insanlar doğru olmayan
bilgilerle kandırılmakta, manipüle edilmektedir. Buna en büyük katkı sunan da
yukarıda değindiğimiz kişilerin bilinçli/bilinçsizce paylaşımlarıdır. Her
paylaşım özünde belli bir ideolojiye hizmet etmektedir.
***
Bu durumu genellemekten çıkarıp, Türkiyeli devrimci
cenaha uyarlamak doğru olacaktır. Zira yazının esas hedef kitlesi bu kesimdir!
İnsanların dışarıya yansıttıkları kişiliği ile normal yaşantısındaki
kişiliğinin aynı olmadığını biliyoruz. Bunun sanal âleme yansımasını
düşünebiliyor musunuz? Ailesine karşı despot olan, karşı cinse şiddet
uygulayıp, türlü baskılar yapan, her türlü kirli ilişkiler içerisinde yaşam
süren kişilerin, bu alanda kendisini dışarıya karşı devrimci-demokrat-solcu
gösterdiği çok sayıda insan var.
Alfabesiz bir hayat süren, okuyup araştırmayan, söylemde/teoride
farklı, pratikte farklı yaşayan, sanal medya hesapları üzerinde o düşünürden bu
filozoftan, çeşitli devrimci hareketlerin önderlerinin fotoğraflarından,
sözlerine dek paylaşarak gerçek kendisini değil, oluşturduğu sahte kimliğini gösteren
milyonlarca kişi var. Ya da tam tersi, kendince birkaç satır karalayan, kendisini
yazar, çizer, düşünür, kuramcı gören, oradan-buradan aldığı eklektik bilgileri
birleştirip, kendisine aitmiş gibi medyadan paylaşan ve bu alanı siyasi, sosyal
ve ekonomik rant elde etmek için kullanan binlercesi…
Sanal âlemin kendilerinden başka kimseyi beğenmeyen “klavye devrimcileri”nin
tabiriyle “sıradan insanlar” bu vb. kişilik erozyonunu yaşıyor. Ancak bir zamanlar
şu veya bu şekilde devrim ve demokrasi mücadelesi içerisinde yer almış,
insanları “sıradan” ama kendisini “farklı” gören, bugün ise sistemin
alışkanlıklarıyla, yaşam tarzıyla beslenen bir insan tipi haline dönüşmüş ve
sosyal medya hesaplarından hâlâ kendilerini sosyal bir topluluğun etiketiyle
pazarlamaya çalışan çok sayıda tükenmiş, yozlaşmış “solcu-sosyalist-devrimciler!”
var.
Bu kimseler, yaşamda ve ilişkilerde kendisini üretemeyip,
yenileyemeyen, her konuda (gündelik yaşamda ve düşüncede) asalaklaşmış
kimselerdir. Bu çürümüşlüklerini sanal âlemdeki paylaşımlarıyla kapatarak,
önemsenme, ciddiye alınma uğraşı içerisindedirler. Bu kişiler, duygusal,
arkadaşlık, dostluk ve düşündaşlık ilişkilerinden, ekonomik ilişkilere dek her
fırsatta karşısındakini aldatıp, onlardan faydalanmaya çalışan kimselerdir. Her
birinin paylaşımları, mülksüzleşmeyi hedefleyen Altın çağın söylemlerini içerse
de, her biri tepeden tırnağa mülkiyet ilişkilerinin içerisinde, üç kuruşluk
hesaplar yaparak maddi çıkarları için karşısındakilerin gözünün yaşına bakmayan
kimselerdir. Bu kimseler, Altın çağ mücadelesinin en büyük zarar verenleri,
sistemin devrimci mücadele içerisindeki eli klavye hançeriyle, dili ve
paylaşımları Marksist söylevlerle dolu Truva atlarıdır.
Sanal âlemde ‘at koşturan’ bu sözde ‘sol-sosyalist-devrimci’,
özde ise karşı devrimin değirmenine su taşıyan unsurlar, devrimci düşüncelerle
yeni tanışmakta olan gençliği olumsuz etkileyip, güven sarsarak objektif olarak
karşı-devrime hizmet ediyorlar. Bu araçlar doğru kullanıldığında, bilgiye ve
gerçeğe ulaşmak bunları geniş kitlelere yaymak için muazzam araçlar. Ancak
doğru kullanıldığında, bir yönteme sahip olduğunda önce tüm bu olumsuz unsurların,
sonra da sistemin bu alandaki ideolojik hegemonyasının etkisi azaltılabilir ve kırılabilir.
Fakat, bu yönlü iddiası olanların dahi bu araçları ideolojik bir zehirlenmişlik
içinde kullandığı, dezenformasyon, deformasyon ve dejenerasyona uğradığı ve
uğrattığı, objektif olarak bilinçlere çelme taktığı bir aşamadayız. Egemenler
algı yönetimi konusunda her geçen gün daha ileri bir noktaya ulaşırken, sol-sosyalistlerin
bundan bir bütün olarak uzak kaldığını düşünmek büyük bir ahmaklık olacaktır! Bu
gerçeği görerek sol cenah kalıplara hapsettiği bilinçlerinin fay hatlarında
kırılmalar ve depremler yaratmalı bu farkındalığa varmalıdır.
***
16 Haziran 2017 tarihinde TÜBİSAD desteğiyle “İnternet ve Bilişim Teknolojileri: Davranışlar, Tutumlar ve Değerler”[2]
araştırmasının sonuçlarına göre “solcular İnternet’te” deniyor. Haksız da sayılmazlar. Sanal âlemdeki paylaşımlarla ‘sol egemenliği’
görüntüsü oluşsa da, bu tamamen içi boş koca bir balondan ibarettir.
“Solcuların” sanal âlemdeki yoğunluğu
“baskın” durumda oluşu TÜBİSAD
istatistiği ile veriliyor. Ya peki reel yaşama kim hâkim? Tabi ki dini muhafazakârlar
ve faşist sağ! O halde diyebiliriz ki sanal alanda sistemsiz, programsız,
hedefsiz ve bilinçli olmayan, aksine bireysel egolarla “baskın” ve “egemen”
oluşun tayin edici bir önemi yok! Aksine yaydığı bilgi kirliliğiyle zararı var.
Tayin edici bir önem taşıması için reel yaşamla diyalektik bir uyum ve ahenk
ile birleştirmek gerekir. Sanal âlem bir ajitasyon ve propaganda alanıdır. Buraları
bir “örgütlenme” alanı olarak ele alan “sol” ölümcül bir hata yapmış, sosyal
yaşamdan ve kitlelerden kopmuştur. “Sol” söylemleri gibi pratiğini de sanal
alana hapsetmiştir.
Şimdi, bilinçlerin fay hatlarını kırmalı, içine
hapsedilen kalıpları parçalamalı, alt-üst eden bir deprem yaşamalı. Sanal âlemde
bilgi kirliliği yayan önce kendimizden, sonra “biz” gibi gözükenlerden
başlamalı. Bilinçler asit sularına yatırılıp temizlenmeli, bugün sanal âlemde yapılan işlerin hemen hepsi beslenilen
FanZin kültüründen çıkarılarak, gerçek anlamda devrimci bir temelde ele
alınmalıdır.
Devam edecek…